‘BİR BÖYLE YAŞAMAK
GÖRÜLMEMİŞTİR! '
Hayatımız giderek zorlaşıyor. Yahut başka bir deyişle hayatımızı git gide
zorlaştırıyoruz. Bu nasıl oluyor, bunu nasıl yapıyoruz onu irdeleyeceğim
şimdi.
Evet bir el sanki bizi kıskaca alıyor. Her tarafımızı kuşatıyor. Ölümler,
öldürmeler, bombalar,yıkımlar, savaşlar, açlık, kıtlık,yokluk ve hastalıklar.
Daha kötüsü insanlar arsında başlayan psikolojik savaş. Hayatı en fazla çekilmez
kılan da bu. Bitmeyen istekler, iletişim eksikliği diyemeyeceğim hemen hemen
hiç olmaması, bir birini iğnelemeler, saldırganlık, egoistlik. İşte hayatımızı
çileye dönüştüren nedenler. İşte intiharların en büyük değilse de ikinci
nedeni. Mutsuzluk ve sonucunda hayatına son verme isteği.
İşte hayatın anlamsızlaşması sonucu ona son verme çabası. Bu anlamsızlaşma
hayatımızı yanlış kurguladığımızı yüzümüze vuruyor. Aslına olayın temelinde
yatan neden bu. Biz niçin yaşadığımızı bilmiyoruz. Evet evet tam da bu noktada
düğümleniyor mesele.
O halde meseleyi halletmeye buradan başlamalıyız. Biz kimiz ve bu dünyaya neden
geldik? Hadi bakalım bunu tartışalım önce.
Yıllar önce bu soruyu kendime sormuş çok sığ bir cevap almıştım kendimden. Mal,
mülk, şan, şöhret, makam, mevkii eledikten sonra kadın fenomenine gelmiş orada
takılmıştım. İsmet İnönü o gün ölmüştü. Ölüm merasimini minare şerefsinden
takip eden radyo muhabiri onun son günlerinde yabancı mecmualar okuyarak vakit
geçirdiğini söylemişti de şok olmuş, onun dine karşı davranışlarını düşünerek
hayıflanmıştım. Ama ben de kendime dini bir amaç bulamamıştın. Öğrendiğim din
bilgisi imam hatipli olmama rağmen bana bu konuda yol göstermemişti.
Laik eğitimin ne kadar kısır bir dünya görüşü verdiğini o gün fark edememiştim
ama yıllar sonra öğretmen olup öğrencileri bu konuda yokladığımda ayni durumu
daha vahim bir şekilde tespit etmiştim. Laik eğitim, ladini ve hedonist bir
eğitime dönmüştü. Egoist, hazcı, pragmatist ve Makyavelist nesiller
yetiştirdiğimizi anlamıştım. Bu yoklamayı hala yapıyorum ancak yine git gide
kötüleşen sonuçlarla karşılaşmak beni olağanüstü şekilde umutsuzluğa sevk
ediyor bu benim daha büyük bir umutsuzluk girdabına düşmeme neden oluyor.
Önceleri birkaç öğrencinin vatan millet uğruna çalışma ideallerine tanık olsam
da şimdilerde bunun düşme giderek yok olma eğilimine girdiğimi müşahade
ediyorum. Bu durum a beni daha fazla üzülmeme sebep oluyor. Bu duruma
hükümetlerin müdahale etmesi eğitim sistemimizi yeni baştan dizayn etmesinin
hayati bir sorun olduğunu düşünüyorum. Bu artık bir varlık ve yokluk
meselesidir.
Kendi hayatını üstün ideallere adayan nesil kalmamıştır. Asım’ın Nesli artık
yetişmiyor. Yaradılanı yaradan için seven bir insan yetiştirmiyor eğitim
sistemimiz. Erdem çöpe atıldı artık. Korkunç bir maddecilik sardı ortalığı.
Laik eğitim ladini eğitime dönüşeli beri insan yetişmiyor artık. Rahat bir
hayat yaşama, bol para kazanma, uzak ülkelerde tatil yapma, lüks arabalarda
seyahat etme, avm’lerde gününü gün etme, serbest hayat sürme heveslisi bir
nesil yetişiyor. Bunu aile, çevre, okul ve medya sağlıyor. Başta medya olmak
üzere aileyi ve bireyi süfli ideallere zorlayan diğer etmenlerin başında eğitim
yer alıyor. Ve şimdi seçmeli din dersleriyle de bunun değiştirilmesi mümkün
görünmüyor. Top yekün bir değişime, toplumsal bir konsensüse yeni bir değişim
ve dönüşüme ihtiyacımız var.
Bu ihtiyaç, bir zorunluluk halinde karşımıza çıkmıştır, bu milletin varoluş yok
oluş kavgasıdır. Günlük hayatımızda bile ayan beyan karşılaşılan durumdur bu.
Sokaklar, ticarethaneler, yozlaşan ahlaki yapımız, bencilleşen toplum yapımız
acil müdahale gerektiriyor.
Bir millet yanıyor,bir memleket yavaş yavaş elden gidiyor. Üstüne üstlük bu
durumdan ne birey memnun ne toplum. Etrafını ateşe çeviren fert ve toplum bir akrep
gibi kendini zehirlemeye hazırlanıyor. Çıplaklığın had safhaya vardığı, aşkın
bedenselleştiği, her şeyin parayla ölçüldüğü bir yapıya doğru koşar adım
gidiyoruz.
Ahmet Kemal