AİLEDE ÇATIŞMA VE YIKILAN
YUVALAR
X
Artan geçimsizlik ve toplumsal problemler ailelerde büyük bir çatışmaya ve
yuvaları yıkmaya, katliam boyutuna varan cinayetler baş göstermekte. Artan
gelir düzeyi ve yükselen ekonomik düzey iç çatışmayı ortaya çıkarmış, ayakları
üzerinde duran kadının boyun eğme sürecini bitirmiş, koca tahakkümüne son
vermiş, sonuç buraya varmıştır.
Maddi kalkınma yanında manevi kalkınmanın aynı hızda ilerlememesi toplumu sarmış,
bu sarsılış en çok kendini ailede göstermiştir. Görsel medyanın parlak
hayatları özendirmesi, toplumda gelişen lüks tüketim yarışı bu sarsıntıda en
büyük rolü oynamıştır.
Egoizmin tavan yaptığı lüks tüketim toplumları ailenin dağılmasına yol açmakta.
Kimse kimseye tahammül etmiyor. Kişi bireyi kendi içinde çatışma yaşamakta.
Değerler alt üst olmuş. İnsani değerler yerini nefsani istek ve arzulara kurban
etmiş. Gelir artışı ihtiyaçları artırmış, ihtiyaçlar masrafları. en iyiyi
yemek, en iyiyi giymek, pahalı arabalara binmek, lokanta ve kafelerde tıkınmak,
AVM’lerde gezinmek, tatil beldelerine gitmek.
Çocuğunu iyi okullarda okutmak, eğlenmek, gezinmek, özgür olmak, bağımsız
olmak, kimseye hesap vermemek, bireylerin tek arzusu olmuş. Tam bir çılgınlık yaşıyoruz.
Bu çılgınlık en çok aileyi vurmakta.
Yıllar önce bir bakan eşinden boşanmış, TV’de istediğim kanalı seyrediyorum. Bu
anlayış bu gün bütün ailelere sirayet etmiş, aileler önce TV’lerini ayırmış,
sonra sofralarını ve en son da hayatlarını. Kadın kocasıyla hiçbir şey
paylaşmaz olmuş. Aynı sofraya oturmuyor, aynı TV’yi seyr etmiyor, aynı odada
oturmuyor, sohbet etmiyor, beraber hiçbir şey gerçekleştirmiyor. Dünyalar
tamamen ayrılmış. Aynı evde ayrı hayat yaşanıyor. En son yatağını terk ediyor
kocanın. Gelirler ayrı, masraflar ayrı, yalınız mutfak aynı, giderek o da
ayrılıyor. Kadın ayrı bir ev tutup koca evini terk ediyor. Yahut koca ceketini
alıp çıkıyor. Başka bir kadın devreye giriyor. Veya başka bir erkek.
Ardından cinayetler işleniyor. Karşılıklı saldırılar ölümle neticeleniyor.
Ebeveynin biri hapishaneye diğeri kabre giriyor. Çocuklar perişan oluyor. Önce
psikolojileri sarsılıyor, sonra eğitimleri. Ardından aile kuramayan, kursa da
sürdüremeyen bireyler meydana geliyor. Bu durum toplumun geleceğini kritik bir
noktaya getiriyor. Toplumların sarsılması devletin bekasını zora sokuyor.
Şimdi yapılması gereken ne ve sorumluluk kime düşüyor. Bence devlete ve devleti
yönetenlere. Devlet dediğimiz aygıt, hükümeti, belediyesi ve tüm diğer
kuruluşlarıyla bir bütün. Belediyelerin kadın sığınma evlerinden daha önemli
bir sorumluluğu olmalı. Öncelikle devlet aygıtı aileyi korumak için çareler
aramalı, bu konuda çalışmalar, araştırmalar yapılmalı. Aile bakanlığı daha
sistemli çalışmalı. Evlenecek bireyler evlenmeden önce evlilik okullarına
alınmalı. Okullarda iletişim dersleri verilmeli.
Bireylerin manevi değerlerle mücehhez yetişmesi sağlanmalı, topluma her vasıta
ve fırsatta değerler eğitimi verilmeli. İyi örnekler çoğaltılmalı,
ödüllendirilmeli. İslam’ın ve Osmanlı’nın vakıf anlayışı teşvik edilmeli.
Bireylerin hayır amaçlı faaliyetleri desteklenmeli, özendirilmeli, teşvik
edilmelidir. İnsanların hayırda yarışmasını teşvik etmeli, gelecek nesiller bu
günkü gidişten kurtarılacak, yeni bir anlayışla yetiştirilmelidir.
Ahmet Kemal