Tarikatler



Şimdilerde hedef tahtasına konulan tarikatları, fonksiyonlarını, çıkış noktalarını, fayda ve zararlı yönlerini ele alacağız. Öncelikle tarikat kelimesinin anlamına bakalım. Tarikat yol demek, mezhep te. Bit fark var. Mezhep zehebe gitmekten, gidilen yol, tarikat; tarik: yoldan geliyor.
Her ikisi de aşağı yukarı aynı anlamda. Farkları biri dinin fıkhı kurallarını Kuran ve hadisten yola çıkarak belirler, ayrıca icma ve kıyası ve daha başka delilleri kullanır, şeriatın emir ve yasaklarını belirler, diğeri ise dinin özümsenmesinin yollarını gösterir.
Tabiri caizse şeraitte gidilecek yolları mezhepler; yani bedene taalluk eden kısmı belirleyen kuralları tayin eder. Ruha taalluk eden, bu zahiri kuralların oluşturması gerek ahlakın esaslarını ise tasavvuf belirler. Tasavvuf, saflaşma temizlenme ve tezkiye ameliyesidir. Şeriat ’ten maksat olan kalbi selimin gerçekleşmesi için gereken aşk yoludur. Biri kurallar, kaideler, diğeri coşku ve aşk. Biri sıkı kurallar yolu diğeri sevgi. Biri binanın temel taşlarını diğeri onları yapıştıran kum, çimento ve kireci oluşturuyor. Aslında ikisi birbirini tamamlıyor.
Bazıları tarikat ne gerek var diyebilir. Biz de deriz ki sen İslam binasını taşları üst üste koyarak yaparsan biz sana bir şey demeyiz. Kimse de diyemez. Ancak biz o taşların arasını çimentolu harçla tutturmak istiyor, hatta sıva yaparak güçlendirmek istiyoruz.
Gelelim köken tartışmasına. Müsteşrik kafalı müstağripler derler ki İslam tasavvufu Hristiyanlık mistisizminden, Hindistan’da yaygın Budist felsefeden kaynaklanıyor. Biz de diyoruz ki tüm dinlerin tasavvufi yönü vardır ve kurallar manzumesi olan şeriatlerin içselleştirilmesi için ona ihtiyacı vardır. Mistisizm Hristiyanlıksın, Budizm ise muhtemelen şimdi unutulmuş bir dinin tasavvufi yönüdür, Hinduizm’le benzer yönlerinin fazla olması bu iki yolun birbirini tamamlayıcı olabileceği fikrini uyandırmaktadır. Öyle ki Tevrat’ın yorumu mesabesindeki Talmut’un Yahudi dini için tasavvufi içerik gösterdiği bilinmektedir.
Gelelim Tasavvuf ve tarikatların İslam’daki fonksiyonlarına. İslam’ın yayılması, kalpleri fethetmesi, gittiği yerde kökleşmesi hep bu yolla olmuştur. Efendimizin Hz. Ebubekir ve Hz. Ali yoluyla gönülden gönülle aktardığı bu zikir telkini ve tezkiye yolu, Bayezid-i Bestami, Cüneyd-i Bağdadi, İmam-ı Rabbani, Muhyiddin-i Arabi, Mevlana Celalettin’i Rumi, Burhaneddin Muhakkik Tirmizi, Şabanı Veli, Ahmet Bedevi, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli, Somuncu Baba, Yunus Emre, AK Şemseddin, EBU hasan Harakani, Seyyid Taha-i Hakkari, Mevlana Halit gibi binlerce evliya bu ruh inkılabını gerçekleştirmişler, fetihlerden önce ve sonra manevi fetihlerine devam etmişlerdir.
Şimdi birileri sapık Fetullah, Adnan Oktar, Evrenosoğlu, Ali kalkancı gibileri göstererek, bu temiz yolu pisleyenleri örnekliyor ve bu yolun saf ve temiz ve nezih bekçilerini karalıyor, onlara savaş açılarak tasfiyelerini istiyor. Bu ne sinsi ve düşmanca bir nifaktır ki maksadı bellidir. Bu yönlendirme ile 28 Şubat post modern darbeyle yapıp başaramadıklarını, hain bir planla bizzat iktidardaki İslamcı kadrolara yaptırmak istiyor. Bu Müslümanı Müslümana kırdırma oyunudur ve tarihin en büyük ihanetidir. Bunda amaç İslam ağacını kökünden koparmaktır. Kendilerinin yapamadığını bizzat o dine mensup olanlara yaptırmaktır.
Bu hainleri biz çok iyi tanıyoruz. Aslında onlar Müslüman da değiller. Fetö, Oktar, Kuytul, Evrenosoğlu ile aynı cephededirler. Şimdi CHP’nin dün kınadığı ve hükümeti okyanus ötesiyle irtibatlandırmak cabasında olduğu halde bugün onların kucağına oturması gibi bir durumdur. Hepsi aynı cephededirler. Ateisttirler, deisttirler, Fetöcüdürler, Adnan Oktar’ıdırlar Alpaslan Kuytulcudurlar, İsrail dostudurlar, Amerikancıdırlar, Komünisttirler, Stalinci, Leninci Ve Maocudurlar. Castro’sudurlar, Che Guvaracıdırlar, yalnız ve yalnız Müslüman değildirler, olamazlar. Belki bazı yandaşları gibi münafıktırlar. Ebu Cehlin torunudurlar, Firavun neslindendirler, Nemrut’un çocuklarıdır onlar. Şeddat’ın aveneleridirler

Ahmet Kemal
Kayıt Tarihi : 24.7.2018 23:17:00
( Tarikatler başlıklı yazı EDİP GÜL tarafından 10.12.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu