KAZIM ÖZTÜRK
ÖZTÜRKÇE
semazen.net
HİKMETİNDEN
SUAL OLUNMAZ!
On ilimizi vuran, binlerce
insanımızın vefatına sebep olan, bir o kadar da yaralılarımızın olduğu şimdiye
kadar görülmemiş depremin üstünden sekiz gün geçti. Pazar günü itibariyle hala
sağ olarak çıkanları görüyor ve sevinç gözyaşları döküyoruz. Herkesin istisnasız;
“Mucize” dediği olaylar tecelli ediyor.
Normal zamanda susuz ve aç
duramayan insanlar bu kadar zaman nasıl aç ve susuz durabildi? Hele küçük
çocukların böyle bir afette susuz durabilmesine cevap verebilmemiz mümkün
değil. Burası sözün bittiği, ilahi takdirin konuştuğu yer. Bu zaman dilimi, bu
sıkıntının, ıstırabın dip yaptığı vakitler; “Hikmetinden sual olunmaz”
dediğimiz, demek zorunda kaldığımız zamanlar.
Bakıyoruz iki aylık bebek elli
saat sonra enkazdan sapasağlam çıkıyor. Aslında iki saatte bir beslenmesi
gereken bebek, bu kadar saat nasıl aç durabildi? Onu kim doyurdu? Kim yedirdi
içirdi? Buna verilecek cevap: “Allah” demekten başka bir şey olabilir mi?.
5 yaşlarında bir çocuk enkazdan uykusundan uyandırılıyor. Sanki
evlerine adamlar gelmiş gibi korkuyor. Ne oluyor, neler oluyor diye etrafa
bakıyor. Bunun adı Allah’ın iradesi, kudreti, gücü değil de nedir? Bunu
Sünnetullah dışında izah edebilir misiniz? Bu yavruya depremi hissettirmeyen
kim? Bu kadar zaman enkaz altında nasıl kaldılar?
Bu karda kışda bir kız çocuğu: “Burası çok sıcak, bana su
verin!" diyor. Evet, bu çocuğu soğuktan koruyan kim? Yavrum, seni soğuktan
koruyan kim? Evet, biliyoruz ve inanıp iman ediyoruz ki yediren de içiren de,
koruyan da O’dur. Yaratan da yaşatan da, öldüren de tekrar diriltecek olan da
O’dur...
Enkazdan saatler, hatta günler sonra sekiz yaşında bir çocuk
canlı olarak çıkartılıyor. Kurtarma ekibiyle aralarında geçen konuşma bütün
yorgunlukları ve üzüntüyü o anda unutturuyor. Kurtarma ekbine:
“Bana bir damacana su verin” deyince ekip;
“o kadar çok suyu içebilecek misin?” deyince;
“Çok susadım içerim” karşılığını veriyor.
Kur’an’ın ayetleri tecelli ediyor. Zaten ayet: delil, belge,
senet, işaret… demektir. Kur’an’ın, kıyamete kadar ebedi kalacağının açık
belirtisi değil mi bu? Hatta Kur’an’daki kıssaların günümüzde cari olduğunu
görüyoruz. Bu depremde günlerce enkaz altında, aç ve susuz kalanların durumu
bendenizde “Ashab-ı Kehf’deki yedi uyurları hatırlattı. Düşünebiliyor musunuz,
üç yüz sene uyuyorlar. Vücutları çürümesin diye Rabbim sağdan sola, soldan sağa
çeviriyor. Üç yüz sene sonra uyanınca birbirlerine;
“ne kadar uyuduk?” diye sorunca içlerinden birisi;
“Bir veya iki gün” cevabını veriyor. Allah (c.c) bizi ne çok
ibret ve mucize ile karşılaştırıyor. Bu gerçekler karşısında hâlâ gafletten
uyanmayacak mıyız? Bizim, Rabbimizin istek ve iradesi dışında parmağımızı
oynatmaya, nefes alıp vermeye, gözümüzü kırpmaya…gücümüz yeter mi? Allah’ın
iradesi olmadan yiyip içebilir miyiz? Soğuktan korunabilir miyiz? Uyku
uyuyabilir, yatağımızdan sabahleyin rahatça kalkabilir miyiz? İşte bunun için
her yaptığımız ve yapacağımız işte Allah’ın bizi görüp gözettiğini bilmek
zorundayız.
Depremin ilahi bir ikaz olduğunu, dünyadayken her yaptığımız
işin doğru dürüst yapılması gerektiğini fark etmezsek daha çok badirelerden
geçeriz. Bu depremin tehlikesi geçtikten sonra eğer yine eski tas eski hamam
kabilinden davranış içinde olur, yine hileli inşaat yapar, harcından, kumundan,
çimentosundan çalar, bina yapılmayacak yere bina kurar, paraya tamah edip
verilmemesi gereken inşaat ve bina ruhsatı verirsek, oy gelsin de ne olursa
olsun yeter ki benim partim kazansın hamakatıyla hareket edersek, depremlerden
ve felaketlerden siyasi rant devşirmeye kalkarsak… felaketlerin ardı arkası
kesilmez. Belki bu dünyadan yakamızı kurtarabiliriz ya öbür dünyada nasıl
kurtulacağız? Bu dünyada binlerce, on binlerce insanımızın kanına girmiş, kul
hakkı ihlal etmiş isek onlarla nasıl helalleşeceğiz?
Pişman Olmadan
Elbet yaptığını, bir gün bulursun,
Can veren nefes ol, pişman olmadan,
Hesabın görülür, zorda kalırsın,
Yön veren nefes ol, pişman olmadan!
Kimseye etme hiç, ıstırap zulüm,
Takiptesin her an, gelecek ölüm,
Neden düşünmezsin; "nice bu halim?"
Ün veren bir ses ol, pişman olmadan!
Sünnetullah böyle, her gelen gider,
Kimler ne ederse, kendine eder,
Zerre kadar olsa, gün gelir tadar,
Hak sevgisini bul, pişman olmadan!
"Bu gün Allah için ne yaptım" diye,
"Hangi yanlış yollara saptım" diye,
Tefekkür ettin mi neden ve niye?
Kamil canlarla ol, pişman olmadan!