KAZIM ÖZTÜRK
ÖZTÜRKÇE
kazimozturk@yenikonya.com.tr
kazim_ozturk2016@mynet.com
semazen.net
İNSANLIK
MANZARALARI!
Her
felaket bize mesajlar verir. Felaket geçince hayatımızı daha istikrarlı hale
getirmek, insani tavrımızı fazlalaştırmak. İyiliklerimizi, ihsanımızı, irfanımızı,
infakımızı artırmak, dünya dağdağasından sıyrılıp insan oluşumuzun farkına
varmak, maddeperestlikten kurtulmak, Şeyatnın adımlarını takip etmemek, Tağutun
uşaklığını yapmamak, Firavunvari tavır sergilememek… Firavunlar içinde Musa
olmak, Nemrut kavmi arasında İbrahimce kalmak, Müşrik toplumun arasında
Muhammedi tavır takınıp, “Emin” sıfatını kazanmak, Elest bezminde verdiğimiz;
“Bela” ikrarının arkasında durmak.
Bunlar,
dünyanın neresine gidersek gidelim her zaman olması gereken şeyler. Ama bu
depremde bizi hem gülümseten hem de ders çıkarmamıza vesile olan bazı hususlar
da oldu.
Saatlerden
sonra göçük altından çıkartılan kız çocuğu kurtarma ekiplerine:
“Siz
eve nasıl girdiniz?” diye sorar. Ekip;
“Pencereden
girdik. Bak burada cam kırıkları var” cevabını verir.
Bir
başkasının;
“Annemi
de kurtarın” yakarışı. Çıkartılanların ekserisi kendinde değil. Kolay mı,
saatlerce göçük altında kalacaksın, betonun verdiği soğukluk, ortamın soğuğu,
depremin yaşattığı korku, endişe ve moral bozukluğu…
Bütün
ekip çab sarf ediyor, enkaz altından canlılara ulaşmak için zamanla
yarışılıyor. Soğuk, gece karanlığı vız geliyor. Tek bir gayesi var kurtarma
ekibinin; saat kaç olursa olsun, vakit nasıl gelişirse gelişsin enkaz altında
kalan bütün insanlarımıza sağ salim ulaşmak. Bir canı bile ölmeden
kurtarabilmek.
Gün,
yardımlaşma günü. Gün kardeşlik, dayanışma günü. Kim olduğuna, nereli olduğuna,
memleketine, cinsiyetine, ırkına, dinine, rengine bakmadan herkese kucak açmak.
Yaraları sarmak, veren el olmak. İnsanlığın ete kemiğe bürünmesi. Sözün bittiği
yer buralar. “amasız”, “fakatsız”, “şartsız” olarak hiçbir ön yargıya girmeden,
kimseyi yargılamadan ihsan anlayışını devreye sokmak.
Enkaz
da olsa, deprem canların üstüne en şiddetli biçimde ölüm de kussa, anne,
anneliğini gösteriyor. Enkazın altından 56 saat sonra çocuğunu emziren anne
çıkıyor sapasağlam. Bunun izahı olabilir mi? Bu, tarifi olmayan, ancak
gözyaşıyla izleyebileceğimiz bir manzara. Diyeceğimiz; “Rabbim, isterse sular
büklüm büklüm burulur” dediği gibi Necip Fazıl’ın, Allah isterse günlerden
sonra canlı olarak çıkartır. Hatırlayalım Ashab-ı Kehf’i. Onlar ki 300 sene
uyumuş, bu kadar zamandan sonra uyanmış ve karınlarının acıktığını
hissetmişler…gelin bunu salt akılla çözün! Burada akıl, Mevlana’nın dediği
gibi; “çamura düşmüş eşeğe benzer, debelendikçe batar.”
Yine
depremden bir başka hikâye, genci sapasağlam çıkartan kurtarma ekibine;
“Ben
şimdi haberlere mi çıkacağım?” diye sorar. Ekip;
“Evet,
haberlere çıkacaksın” cevabı herkesin gülüşmesine sebep oluyor. Bir başkası
sürünerek enkaz altından çıkmaya çalışıyor. Görülmeye değer manzaralar;
yaşlısı, kadını erkeği, çocuğu…Hepsinin gözünde endişe, hepsinde korku. Yalnız
bir şey var; bütün insanlarımız mütevekkil bir şekilde olanlara anlam vermeye
çalışıyor.
Herkes
deprem yerinde. Dünya Türkiye’ye yardım etmek için seferber. Zaman dostluğun,
kardeşliğin, el ele vermenin, yaraları sarmanın zamanı.
Ölenlerin
sayısı fazla. Rabbim, hepsine rahmet eylesin. Devletimiz güçlü. Bunun da
hakından gelir. Vatandaşlarımız, vatan ve millet sevgisiyle can siperane
çalışma sergiliyor. Tezgahlarda battaniye dokuyanlar, meslek liselerinde
varilden soba yapanlar, Çocuklara yönelik ihtiyaç malzemeleri üreten ve
gönderenler.
“Benden
1000 çift ayakkabı, bot” diyerek gece gündüz üreten hayırsever kardeşlerimiz.
“Ben
de firma olarak bütün yemek ekibim ile birlikte deprem bölgesine yemek yapmak,
karın doyurmak için gidiyorum. Şu an yola çıktık.” Deyip gözyaşları içinde bu
vahim hadiseyi anlatan gönül dostları.
Türkiye’nin
kalbi deprem bölgesinde. İnsanları kurtaran kurtarma ekibinin sevinç
gözyaşları.
Çok Günahı Var!
Garip gurabanın bizde ahı var,
Hali sormayanın çok günahı var,
İçinde bir boşluk her gün vahı var,
Candan sarmayanın çok günahı var!
Allah’ı anlatıp şuur vermedik
İçtenlikle sevip gönle girmedik
Mana kapısından bakıp görmedik
Öze varmayanın çok günahı var!
Her zaman nefret ettik hep dışladık,
Hiç örnek olmadık sıkça taşladık,
Her an iteledik ve de fişledik,
Gönle girmeyenin çok günahı var!
Kalbe sevgileri aktıramadık,
Kur’an’a saygıyla baktıramadık,
Barış ışığını yaktıramadık,
Şuur vermeyenin çok günahı var!
Samimi olmadık riyaya koştuk,
Kur’an’ı bıraktık batılla coştuk,
Dünya yalanına şaştıkça şaştık,