Hoşça bir ile vardım ben
Gönül orda durasıdır
Bir güzel görüp yandım ben
Gayrı sarhoş narasıdır
Bir demdeki hoş zamanlar
Günler tünler geçen anlar
Bu canlar bunca insanlar
Mutluların zümresidir
Söylenceler keşke değil
Bir akılda kuşku değil
Şu gördüğüm başka değil
Hoş çiçek manzarasıdır
Seher vakti uyanırlar
Sereserpe yayılırlar
Güzel çimenler çayırlar
Kuzuların merasıdır
Yere vurur ökçeleri
Uçuşturur serçeleri
Bildim kızıl bahçeleri
Deli tayın harasıdır
Göğün dalı ulu çınar
Hüma kuşu yuva kurar
Yeller dahi amber kokar
Varsa uçmak burasıdır
Gördüm yüzü gökçekleri
Gül tartar ölçekleri
Nazı güzel çiçekleri
Rüzgâr dahi deresidir
Derler; yanar ataşları
Yontmakta koca taşları
Geçmişlerin gözyaşları
Ulu çağlar deresidir
Eğleşmeye koyulmuştum
Bülbüllerden sayılmıştım
Bilmem nerden duyulmuştum
Avcı beni vurasıdır
Avcı değil güzel imiş
Bazı hayat, ecel imis
Belki hoş bir hayal imiş
Bu dert neyin beresidir
Gece gündüz bilmez oldum
Bülbüllerle gülmez oldum
İnsan idim ölmez oldum
Herkes halim sorasıdır
Tenler canlara düş olur
Güzel bu cana eş olur
Serde yanar ateş olur
Sevda beni sarasıdır
Ufku güneş tutuşturur
Saki sarhoş alıştırır
Hoş edip yatıştırır
Köşem cihan ücrasıdır
Onca taşlar o kayalar
Fakiri ordan sayalar
Beni görenler diyeler
Bu yurdun yüz karasıdır
Halime hal aramışlar
Etrafı çok taramışlar
Tutup bir tabip demişler
Hummanın bîçaresidir
Değmiş gözü o şitaya
Düşmüş bir garip hataya
Paha biçme şu hastaya
Buranın fukarasıdır
-Tabip-
Dedi derdin nedir senin
Şu halin kim bilir senin
Yara senin iksir senin
Em işin zahiresidir
-Tâni-
Ey tabip ona tutkun ben
Yara sinemde sakin ben
Ruhum cismimde lakin ben
Dur derim kalp giresidir
-Tabip-
Dedi çaren ondandır
Ötelerde bir sultandır
Şemsin secdegahı handır
Ayın şavkı mesturesidir
-Tâni-
Demek efsanesi dilde
Madem değil bu ilde
Otağı yurdu o halde
Söyleyiver neresidir
-Tâni-
Belki yalan belki gerçek
Arı bulur taze çiçek
Dünya küçük değil ancak
Cihanın maksuresidir
-Tâni-
Sevdalık beni araya
Gitmez bir adım geriye
Ben nereye gitsem oraya
Koşar adım varasıdır
-Tabip-
Dedi uzak memlekettir
Vuslat elbet nezakettir
Yolcuya güç felakettir
Kor yağmuru cemresidir
Düştüm o güzel yönüne
Düşe kalka yol sonuna
Vardım bir inin önüne
Bir yolcu macerasıdır
Duvarlarda ağnaşırlar
Birbiriyle kaynaşırlar
Aklım ile oynaşırlar
Cinlerin mağarasıdır
Bir acayip yörelerden
Ağaçlıklı korulardan
Tezce geçtim oralardan
Zor gelen gerisidir
Gördüm kocamış birini
Çokça eylemiş emeği
Tartı çekemez o yükü
Hafif kalan darasıdır
Hoca geldiğin yer hani
Sordum nerde yolun sonu
Eğledin diyerek beni
Huzurundan ırasıdır
Az mı gittim bilemedim
Düz mü gittim bilemedim
Yaz mı gittim bilemedim
Kış, soluk kestiresidir
Dallarda alıç olmadı
Yönüm tayin hiç olmadı
Yollarda ayrıç olmadı
Ruhumun maverasıdır
Bir beldeye nazır oldum
Cümle insan pazar olmuş
Bir köye misafir oldum
Gariplerin mezrasıdır
Meydanda aknan satılır
Ömür değil an satılır
Ruh satılır can satılır
Gamlar pazar lirasıdır
Gayrı nerde zaman yenir
Adsızlardır nişan yenir
Can kesilmiş kurban yenir
Aşıkların sofrasıdır
Sazlar çalıp okudular
Neşe ile söylediler
Artık biz öldük dediler
Miskin ozan mısrasıdır
Tanış olayım olunmaz
Dediler kimiz bilinmez
Aradığın yere gidilmez
Şeytan gezer deyresidir
O yolun yönü dokuzdur
Engebesi yavuzdur
Aşı zehir suyu tuzdur
Yeli tayfun borasıdır
Dedim beni yoğa satan
Bedeni lokma lokma yutan
Bin düşürüp bir kaldıran
Sevgili mefkuresidir
Bir ozan çıktı söyledi
Belki aç belki tok idi
Vardan bir şeyi yok idi
Serveti tamburasıdır
-Ozan-
Derler garip aşık derler
Amma gör onu isterler
Maşuk yoksa cümle yerler
Cennetlerin sahrasıdır
-Ozan-
Gele garip aşık gele
Hayrı şerri kimmiş bile
O güzeli bir gör hele
Kalan işler sonrasıdır
-Ozan-
Yönü dokuzdur üçten git
Sakın üşenme güçten git
Tez varma sen geçten git
Akarsuyun mecrasıdır
-Ozan-
Köprü görürsün yolunda
Bir cellât durur solunda
Silahı vardır belinde
Kılıcı usturasıdır
-Ozan-
Para pul kıymet istemez
Altın sim ziynet istemez
Dünyalık ücret istemez
Kanın onu parasıdır
Dedim laflar bana yeter
Hasreti burnuma tüter
Gece giderim gün gider
Kurtuluşum orasıdır
Düştüm yine dost yollara
Gider oldum dost illere
Bülbül idim dost güllere
Varlık aşkın gayrısıdır
Yollar uzadı çoklandı
Yürek korkuyla yoklandı
Gece karaydı aklandı
Şimdi gündüz devresidir
Rastladım ince köprüye
O cellat baktı buraya
Dön dedi gayrı geriye
Ölüm onun derisidir
-Tâni-
Dedim ben geçmek isterim
Olmazsa uçmak isterim
Yüreğim açmak isterim
İstek işin yarısıdır
-Cellat-
Bu köprü benim hayratım
Dillerdedir şecaatim
İstersen işte zatım
Meydan okur çağrısıdır
-Tâni-
Dedim bir görmek niyetim
Olursa ermek niyetim
Kendimi vermek niyetim
Canım onun çerisidir
-Cellat-
Baktı yamalı çuluma
Sonra zayıfça koluma
Güldü şu garip halime
Yek el seni düresidir
-Cellat-
İşlenmemiş yoz gelirsin
Sen bana pek az gelirsin
Ölüme ne tez gelirsin
Deyip beni yeresidir
-Tâni-
Dedim bileğim yetmez mi
Aşka dileğim yetmez mi
Sana yüreğim yetmez mi
Kalp dağlar deviresidir
Türlü kanlı dövüş oldu
Dillerde söz deyiş oldu
Kim hem kimdir biliş oldu
Ki cellat geberesidir
Ta ötelerden duyuldum
O köprüden halas oldum
Artık yoluma koyuldum
Belki aşık sanrısıdır
Gördüğüm göğe merdiven
Zarafet idi külliyyen
Bulutlar ile müzeyyen
Gök sarayın katresidir
Bahçesi çiçek söğütten
Kuşları tuğrul hüthütten
Taşları bir bir zümrütten
Yakut kandil nâresidir
Ece sarayı burcundan
Başında duran tacından
Ucunda sarkan saçından
Bir tel yıldız sırasıdır
Dedi ordan kocamış pir
İklimi çoktur sultanı bir
Şu duyduğundan korkma gir
Gümüş suyun sayrasıdır
Kapısı sade ihtişam
Kulları eder ihtiram
Sultan eder arz-ı endam
Şu aklım deliresidir
Oturmuş saçın eğirir
Saçın ipeğe evirir
Güzel, düşler esritir
Altın ışık cehresidir
-Tâni-
Vardım huzurunda durdum
Huzurunda dizim vurdum
İşte evim barkım yurdum
Ayak tozun zerresidir
-Tâni-
Sendedir o el o ayak
Gezmediği toprak kurak
Bölük bölük tüten ocak
Yangının çevresidir
Yüzün dönüp bana baktı
Gözleri nâr olup yaktı
Sanki yüreğime aktı
Bir volkan sağiresidir
Kulağımda ki ıslıktan
Beni kuşatan ışıktan
Birde kaşı sert çatıktan
Gözüm kara göresidir
-Tâni-
Gece güne gün geceye
Armağan ulu eceye
Adındaki bir heceye
Aşıktır avaresidir
Kaşının altından bakar
Gayrı gerekmez hoş humar
Yıldızdan âli ışıldar
Bir gözünün haresidir
Yüreği bülbül kafesi
Yele can verir nefesi
Konuşunca sanki sesi
Azrailin curasıdır
-Sultan-
Dedi gözü değen cana
Bahsederler aşktan yana
Bir çokları çoktan bana
İnci evler kurasıdır
-Tâni-
Gönül gönülü aralar
Kirpiğin yürek yaralar
Özü bürüyen yaralar
Zulmün güzel çehresidir
-Sultan-
Yürü işte böyle usûl
Öyleyse sende taş kesil
Derdimle ölüme vusül
Kemliklerin kayrasıdır
-Sultan-
Sen vuslata varamazsın
Çünkü aşka eremezsin
Ölüm evvel yürümezsin
İki cihan arasıdır
-Tâni-
Şu dilim sustu lal oldu
Gönlüm sözü ele aldı
Aşktan sonra ben mi kaldı
Bu can sevda çırasıdır
-Tâni-
Ben de benden yılmış idim
Kanım helal kılmış idim
Zaten öldür demiş idim
Bu da aşkın kirasıdır
-Tâni-
Senden gelen eza mihnet
Cana minnet cana minnet
Huzurundan ırak cennet
Mamur kentin taşrasıdır
-Tâni-
Bülbül idim suskun kaldım
Çöllerde bir mecnun kaldım
Yüzüm düştü mahzun kaldım
Sade aşkın çaresidir
-Tani-
Kulun et sonra itme sen
Senden uzağa atma sen
Gayrı kimseye satma sen
Bu can adın paresidir
-Sultan-
Sonra dedi canan almak
Can veripte bana gelmek
Kendin öldürüp ben olmak
Aşk ilinin töresidir
-Sultan-
Madem öyle kalbini yak
Dar ise sana yer ve gök
Sevenlerime dön ve bak
Cümle dehliz hücresidir
-Sultan-
Dedi gerçek aşksa eğer
Sevdan gayrı sana yeter
Nice aşık beni ister
Derdi bana eresidir
Âşık itildi böyle
Süründü durdu çölde
Avare oldu yolda
Kulluğun emaresidir
Gönül otağı kuruldu
Dere çağladı duruldu
Güzelle yürek buruldu
Dediler dert yöresidir
-Tâni-
Gözünün değdiği yüze
Huzurunda çöken dize
Senden haber gelen söze
Bütün ömrüm veresidir
Bu gönül geçip kendini
Bir aşık sayıp kendini
Hep kendini hep kendini
Avutup kandırasıdır
Bülbül sevdayla giriftar
Bahçesi oldu tarumar
Bir derdi kaldı yadigâr
Kıyametle süresidir
Tâni bu sözleri dedi
Zehri bala katıp yedi
Gözü bir ahuya değdi
Değme aşık yarasıdır