Bu hastalık, kaderin ötesi ve kir
Karar zamanın engiziyonunda
Yokluyor ruhumu bu hırsız şehir
Öyle ki çalacak işin sonunda
İşin sonu ise işte bugündür
Nihayet yorgun ümit şimdi öldü
Bir hayaletin mirası hüzündür
Ki kalanlarca durmadan övüldü
Leylaklar övülmeliydi hülasa
Her çiçekten daha güzeldi yüzün
Zamanın oku bakıştan bakışa
Bir kağıtta hasret sarısı tütün
İnce bir duman çıktı boğazımdan
Vuruldu yüreğime hınçla neşter
Sözlerin dinmeyen itirazından
Belki susar diye kapandı defter
Yine de açılmalı ak sayfalar
Doru atın başı bak arza düştü
Gürültülü olmalı indifalar
Mürekkep bitti ama sayfa boştu
Oysa ben sanki dünyayı yazmıştım
Bir tüyün darası ne kadar çeker
Ateş çemberi hayalden çizmiştim
Yakmaz denilen de yakarmış meğer
Rıhtımın yanında sahil de yandı
Deniz ötesinde dağlar eridi
Geldi ve geçti sadece bir andı
Yalnız ayyaş değil mey de esridi
Mevsimin gelişi senden bilinir
İyi de kötü de şu tavırlarından
Çığlıklar tutan dudakların muhbir
Haber verir süslü satırlarından
Ulaklar getirdi ulu fermanı
Bir ucu cellat bir ucu beraat
Dolunay keser yıldızın kurbanı
Sabahla yumar gözünü beyanat
Sabah vakti aktı geceden yıldız
Saçlarına ak düşmüş olsa gerek
Ah! Kabuksuz yaranın içi kansız
Belli ki tutmayacak hiçbir dilek
Uçkunlar içinde kalan o ressam
Yangını tutamazdı bir tuvalde
Yalnız gözlerinde tutuşur adam
Bakışlarında ki dev ihtilalde
Ne dünya kalacak ne de bu ülke
Seninle büyüdü içimde yığın
Yok olmalı hepsi, kin, aşk ve öfke
Saçlarından bir tel kalana değin
Hanımelinin zerafetine denk
Beyaz, bembeyaz narin el uzanır
Çılgın ezgiler ve bin çeşit ahenk
Duyan dağlar bir bir çöküyor sanır
Abidelerin yanında bu dağlar
Ellerin kadar değerli ve küçük
Bu dirlik senin ellerinden doğar
Yoksa dağların kemikleri çürük
Lahitin içinde bir çiçek açsa
Bil ki ellerin oraya değmistir
Taze karanfillerin kucağında
Gonca gül başını sana eğmiştir
Âşığın dilinde gülden efsane
Nağmelerin tek derdi sevişmekmiş
Seslen gökte ki kar tanelerine
Yeşermek ümidi yere düşmekmiş
Sen yeşermek ümidini taşıyan
Çiçekleri parmaklarında astın
Damlayan mumda adını taşıyan
Kalbe mührünü gözlerinle bastın
En derin kuyulara attın beni
Yusuf'u kurtaran kirpiklerinden
Saçlarınla diktin beyaz kefeni
Kurtları yıldıran inceliklerinden
Neler vardı daha görülecek
Daha ufukta zulüm şafakları
Örümcek ağları ile örülecek
Sevdalıklar tutacak şakakları
İnci beyazı dişler birer birer
Gözlerimin önünde gardiyanlar
Yetişen talebeden kanlı eser
Medresesi bin sütunlu zindanlar
Serseriler cüret eder firara
Derin odaların dehlizlerinden
Güvercinler niyetli intihara
Dudaklarının keskin izlerinden
Esaslıymış gece sonu gelmiyor
Gündüzün hayali geride kaldı
Hiçbir mızrak karanlığı delmiyor
Gözbebeklerin göğü esir aldı
Ve daha da sarmalıyor ışıklar
Hepsinin rengi siyah ve kırmızı
Duvarlarda kanatılmış tırnaklar
Beni izliyor matemin tek kızı
İşte yok burda benden başka kimse
Şimdi bu zihnim ikimize ait
Üzerinde ruhumdan bir elbise
Sessizce kapandı aklımda kilit
Yolculuğum benim içimden bana
Gökadalar arasında fısıltı
Sözcükler kavuştu belki yan yana
Sevdanın külliyatından alıntı
Oturdum toprağın garip sofrasına
Sunuldu çalkantılı fırtınalar
Girdim geleceğin mağarasına
Duvarlarlarda sana bakan aynalar
Renksiz dünyaya sakin düşen melek
Kanatları ve zeytin ağaçları
Dalların meyveleri susuz gerçek
Yıkıldı kralların yüksek taçları
Uzun sürdü mü arza yolculuğun
Uzun olmalı yerle gök arası
Aydınlanmayan yürek de kahrolsun
Evren dediğin gözlerin karası
Mavi gökyüzü derin mavi gece
Takatsiz benliğimi sarsın dursun
Bulutsuz yağmur yağsın ince ince
Beni yalnızca bakışların vursun