Artık Herkes Her Şeyi Biliyor

Öğrenmenin yaşı yoktur diye bir söz vardır. Güzel Türkçemizde özellikle eğitim hususunda sıkça kullanılır. Bu güzel özdeyişin ne kadar doğru olduğunu bugün bir kez daha kanıksadım desem sanırım yalan yazmış olmam. Şöyle ki kırk yaşını devirdim, kırk iki yaşına geldim. Ancak her defasında anladığım mühim bir mevzu var ki aynı zaman da bana heyecan veren de bir mevzu bu; her an yeni bir şey öğrenebiliyor insan. Yani işin temel denklemi şöyle ki insan hayat dediğimiz bu çok bilinmeyenli oluşum içerinde bir armut gibi olgunlaşması söz konuş değildir. Hiçbir kişi diyemez ki; ben artık her şeyi öğrendim ve öğrenebileceğim hiçbir şey kalmadı hayatta. Bu kesinlikle mümkün değildir. İnsan kaç yaşında olursa olsun mutlaka hayatta karşısına bilmediği ve öğreneceği yeni şeyler çıkar, çıkmaktadır da. 

Gelelim benim bugün öğrendiğim yeni şeye. Aslında buna öğrenmek denir mi tam olarak bilemiyorum. Yani öğrenmek fiilinin yerine farkına varmak fiili kesinlikle kullanılır ve bu kullanım hem daha doğru olur hem de cümlede asla sırıtmaz. O zaman açık yüreklilikle şöyle ifade edebilirim ki bugün farkına vardığım şey; artık çağımızda yani günümüzde insanların artık akıl almaya, birilerinden nasihat dinlemeye ve bir adım ötesi öğrenmeye ihtiyaçları kalmamıştır. Okunduğunda çok saçma geldiğinin farkındayım ancak farkına vardım ki çağımızda herkes her şeyi biliyor ve hiç kimsenin bir başkasını dinlemeye tahammülü bile yok. O yüzden benim gibi insanlara iyilik olsun diye akıl vereyim, nasihat edeyim diye düşünen tarihi eserler; fosiller varsa kendime ve size kötü bir haberim var; maalesef hevesiniz kursağınızda kalacak ve bu düşüncenizden bir an önce vazgeçin. Çünkü çağımızda hangi yaşta ve hangi statüde olursa olsun herkes her şeyi biliyor. Bu mümkün müdür, değil midir bilemem ama bildiğim herkesin her şeyi bildiği ve bu konu da oldukça keskin inançlara sahip olduğudur. Artık işler değişmiş ya da biz yaşlanmışız. Yani bundan belki yirmi sene öncesi işler böyle değildi. Ben biliyorum ki otuz sene önce ve daha öncesi ise hiç ama hiç böyle değildi. İnsanlar akıl almak için, nasihat bulmak için ve dahası öğrenmek için ne emekler harcarlardı. Akıl alacak, nasihat verecek insan aranırdı. Ama şimdi böyle değil. Akıl veren çok, nasihat eden çok, öğrenme araçları neredeyse sonsuz ama ne akıl ve nasihat alan var ne de öğrenmek isteyen. Bu cehaletin hangi seviyesi bilemiyorum ama bu farkındalığa aklı başında kişilerin ulaşması için bu satırları yazıyorum.

Her yazısında kendinden bahseden narsist kişilerden birisi olmamak için yoğun çaba harcıyorum ama bu konuda kendimi kısaca özetlemem gerekirse ben gündelik yaşantısında çok konuşan ve sosyal bir insan değilim. Aslına bakarsanız birazda konuşmadığım için yazıyorum. Yazmak için bulduğum fırsatları kaçırmamaya özen gösteriyorum. Günledik hayatımda insanlarla yoğun sohbetlere girmem, insanların işlerine karışmayı pek sevmem. Elbette bu denklem karşılıklı işler; bende kendi işlerime karışılmasını pek sevmem. Biraz empatik bir insanım desem sanırım yalan söylemiş olmam. Yani bana yapılmasını hoşlanmadığım davranışları bir başka insana yapmaktan kaçınırım. Buna rağmen çevremde yanlış yapan, yanlış içerisinde olan ya da üzgün olan, pişman olan, zarara uğramış, öfkelenmiş, yıpranmış insanları gördüğüm zaman gayri ihtiyari bir dürtüyle onları dinlemek, sorunlarına çözüm arayışına girmek gibi bir insani duygunun içerisine giriyorum. Ancak anladım ki bu insani duygunun içerisine ne zaman girsem ve ne zaman bu dezavantajlı insancıklara yardım etmek istesem zarar görmüşüm ve saldırıya uğramışım. Halbuki iyilik yap iyilik bul derler öyle değil mi? Ama hayır tam tersi olmuş, ben iyilik yapmışım ve karşılığında kötülük bulmuşum. Bu nasıl olabilir? Zira bize böyle öğretilmemişti. Aslında bunda şaşılacak hiç. Bir şey yok. Bize böyle öğretilmemişti çünkü bize uygulanan eğitim sistemi insan odaklı bir eğitim sistemiydi. Bu insan odaklı eğitim sistemini çoktan çöpe attılar. Şimdiki eğitim sistemi kazanmak üzerine kurulu bir eğitim sistemi ve insani değerlerden tamamen yoksun. İşte bu eğitim sisteminin içerisinde yetişmiş bireylerde benim ve benim jenerasyonum gibi insanlar değiller. Aslına bakarsanız edebiyatla filan işleri de yok. Onlara öğretilen tek bir şey var; kazan! Hem de ne pahasına olursa olsun kazan! İnsanlık mı, iyilik mi, erdemler mi, duygular mı, düşünceler mi? Eğer kazanmamışsan bunların sana ne faydası var ki? Tamamen hastalıklı ama maalesef genel geçer bir düşünme biçimi haline gelmiş. İşin tuhaf tarafı bu eğitim sisteminin dışında kalan kimi insanlarda bu davranış biçimine evrilmişler. Hâlbuki insanlık, erdemler, iyilik ile kazanılan zaferler en onurlu zaferler değiller miydi? Maalesef artık bu değerlerin hiçbir anlamı kalmadı. 

Yukarıda saydığım tüm bu nedenlerden ötürü bende bana öğretilenin aksine bir karar aldım ki; artık hayatımda hiçbir insana akıl vermeyeceğim, nasihatte bulunmayacağım ve bir şeyler öğretmeye çalışmayacağım. Zaten bu konuda bir talep yok ki. O zaman ne diye kendimi yorayım ki? Aksi tam da klasik roman yazarlarının bahsettiği gibi bir budalalık olur ki ben ömrüm boyunca bir budala olmamak için çalıştım. Bu konuda başarılı oldum mu olmadım mı bilemiyorum ama en azından çalıştığımı açık yüreklilikle söyleyebilirim. Öyle bir çağda yaşamaktayız ki kendinizi en yakın hissettiğiniz insana bile akıl veremiyorsunuz, nasihatte bulunamıyorsunuz ve bir şeyler öğretemiyorsunuz. Bu mümkün olamıyor maalesef. Bildiğine inanan bir insan bilmediğini anlatamazsınız. Eşiniz, kardeşiniz, çocuğunuz, arkadaşınız kim olursa olsun durum böyledir. Peki, insanlar bu hale nasıl geldiler? Sanırım bunda en büyük pay teknoloji ve de özellikle internet, sosyal medyadaki kaydırmalı videolar. Cehaletin bu kadar yükseldiği bir çağda yaşamak da bizim talihsizliğimiz olsa gerek. Ancak şu bir gerçek ki; insanlar artık öğrenme ihtiyaçlarını kaybetmişlerdir. Aslında bu sebepten yazmak da eskisi kadar değerli bir şey değildir insanlar için. Ancak burada şöyle bir parantez açmayı faydalı buluyorum; yazıyorsam bu diğer insanlar için değil, bizzat kendim içindir. Çünkü zaten yazdıklarımın çoğu insan tarafından okunmayacağının da farkındayım. Okumuyoruz, okumayı sevmiyoruz artık. İzlemek ve dinlemek daha iyi geliyor artık bizlere. Okumaya ayıracak vaktimiz yok, hatta dinlemeye ayıracak vaktimiz de yok. Bu kaydırmalı videolar gibi saniyeler içerisinde bir içerikse o ayrı. Yoksa oturup tuğla gibi kitapları okuyan mı kaldı? Elbette kalmadı. Aslında bunun tek bir açıklaması var; çöküş ya da negatif evrim. Yani ilerleme değil, gerileme. Elbette insan büyük bedeller ödedikten sonra bu yanlışının da farkına varacak ama illaki bedel ödeyecek. İnsan bedel ödemeden öğrenemiyor maalesef. Birinci dünya savaşından sonra savaşın acıları içerisinde daha savaş olmasın demedi insanlar, ikinci dünya savaşını yaptılar. Şimdi de üçüncü dünya savaşı davulları çalınıyor. Halbuki herkes her şeyi biliyor ve herkes savaşın kötü bir şey olduğunu da biliyor.

Gerçek şu ki; herkesin her şeyi bildiğini iddia ettiği bir yerde hiç kimse hiçbir şey bilmiyordur ve çağımızda bizler bu bataklığın içerisinde yaşamak zorundayız.

( Artık Herkes Her Şeyi Biliyor başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 3.07.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu