" Üşüyen bir kalem, nereye yazarsa yazsın, kelimelerine duygularını, duygularına kelimelerini giydirmekten, usanmıyor... "
...
Lise'nin ilk yılı bitmiş. Sıradan bir okul günü devamlı sayısal dersler, sıkıcı saniyeler ve bunaltıcı bir hava. Okul nitelikli olduğundan mıdır, diğerleri de mi böyle bilinmez. Ama ders programımızda her gün mutlaka bir sayısal ders oluyordu. Kafamdaki asıl sorun bu değildi elbette. Buaralar siteyle aram pek iyi değildi, giresim gelmiyordu pek fazla. Aslında kötü olabilecek hiçbir şey yoktu. Sadece kafam bozuktu. Hele ki o gün yatağın ters tarafından kalktıysam bitti, bütün günüm öyle geçerdi. Sanırım ben ay başından ters tarafından kalkmıştım ki ruhumdaki yorgunluk asla geçmiyordu.
" Sen her zaman yorgunsun Rüya. "
Dersimiz matematik, bilin bakalım kimin en sevdiği ders? Tabiki Rüya'nın! Tamam, bu kadar şov yeterli. Tabi konu matematik olunca benim için hiçbir şov mümkün değildi. Normaldi çünkü Matematik öğretmenimiz Sayın Hüseyin Ordu, rehberlik dersimizde bile matematik işliyordu. Evet tam da tahmin edildiği üzere sınıf öğretmenimizdi.
- Evet, İpek en son nerede kalmıştık kızım?
İpek, sınıfımınızın en sorumlu, çalışkan ve samimi öğrencisi. Tabiri caizse gözde öğrenciydi. İnsan her ne kadar inek öğrenci diyip kendini motive etmeye çalışsa da ister istemez imreniyordu. En azından ben öyle düşünüyordum. Sınıfın en gerizekalısı olarak da bana da edebiyatçının gözde öğrencisi olmak düşüyordu, geçen yıl kitap okuma kulübüne bile altı yüz küsür öğrencinin içinde benimle beraber yalnızca beş öğrencinin katıldığı bir okulda hiçbir halta yaramasa da.. Hızlıca sayfaları karıştırdı, nihayet işaretlediği yeri bulunca atıldı lafa:
- Kırkıncı sayfa öğretmenim!
Edebiyat ve felsefede saatler saniye gibi gelirken matematik ve fizikte saniyeler saate dönüşüyordu. İşte Rüya için asıl çile bu. Tanrım, Matematikten gerçekten nefret ediyorum!..
Nihayet teneffüs zili çaldığında bir hışımla sınıftan çıktım ve koridorda yürümeye başladım. O sırada karşıdan Felsefe hocamız, Yasin Hocayı gördüm. Yanına daha da yaklaşınca gülümsedim, gülümsedi. Ben daha bir şey demeden sohbete atıldı:
- Merhaba Rüya, nasılsın?
Memnun bir ifadeyle cevap verdim:
- İyiyim, teşekkür ederim. Siz nasılsınız?
- Nasıl olayım ben de, koşturuyoruz öyle. Gördüğün gibi.
- Rabbim kolaylık versin hocam, işiniz zor vallahi..
- Teşekkür ederim, sizlere de versin İnşallah.
Biraz duraksadı ardından devam etti:
- N'aptın gösterin mi yazıları Kemal Hoca'ya?
" İnsan, hayat sevdiklerinin sevmediği yüzünü gösterince anlıyor anca bir şeyleri. Sevdiklerini gösterse ne yazar ki?.. "
- Yasin Hocam, size bir şey sorabilir miyim?
- Tabi ki buyur.
Doğruca gözlerine baktım:
- Yeni eğitim-öğretim yılınız başladığından beri size edebi tarafımı gösterdim, sizi sevdim ve size güvendim. Yazılarımı gördünüz hatta yazdığım sitemi bile gördünüz. Ve ne tür yazılar yazdığımı, genel olarak nasıl bir ruh halinde olduğumu da biliyorsunuz fikrimce?
Gülümsedi:
- Elbette, biliyorum.
- O halde size bir soru yöneltmek istiyorum, izninizle.
Dikkatlice beni dinliyordu. Daha fazla uzatmadan sordum:
- Sizce benim yazılarım.. Ergence mi?
Soruyu duyar duymaz gözleri fal taşı gibi açıldı, anlaşılan böyle bir şey beklemiyordu:
- Hayır, ne alakası var!? Bunu da nereden çıkardın?
- Ne bileyim, öyle sorayım dedim..
- Kim söyledi bunu sana ki bu kadar düşündürecek? Geçen derste de sessizdin zaten yoksa bunun yüzünden miydi?
Seslenmedim:
- Kemal Hoca mı dedi bunu?
Gözlerimi aşağı doğru çevirdim.
- ...
Dudaklarını birbirine bastırdı, sonra birden bire şevkatle baktı:
- Senin şu an bulunduğun yolculuk çok zahmetli ve zor bir yolculuk. Bu yolda seni kıskananlar, ayırmaya çalışanlar, seni devirmeye çalışanlar çok olacak. Daha çok yazıp yırtacaksın yazılarını. Tekrar tekrar deneyecek belki yapamayacaksın sonra tekrar başlayacak ve tekrar düşeceksin. Defalarca denedikten sonra belki yine olmayacak ama sen bu durumda yıkılmayı değil, kendini bulmak ve aldığın hasarları onarmayı bileceksin. Ben sende o çabayı ve ilgiyi fazlasıyla görüyorum ve eminim ileride çok daha iyilerini başaracaksın. Bu yüzden sadece devam et ve kimseyi dinleme..
Uzun zaman sonra bu konuşma çok iyi gelmişti. Sözleri çok anlamlıydı, beni biraz olsun teselli edebilmişti.
Memnuniyetle gülümsedim:
- Doğru söylüyorsunuz, ne bileyim bazen umutsuzluğa kapılıyorum işte. Ama dediğiniz gibi bu yolda kimi dinlesek bir yola ulaşamayız. Her kafadan başka ses çıkıyor işte..
- Kesinlikle, senin tek dinlemen gereken yer kalbin. O sana yol gösterir.
Tekrar gülümsedim:
- Teşekkür ederim.
- Rica ederim, seninle en son şiirlere bakmıştık değil mi?
Bir an duraksadım, kırtasiyeden çıkarttırdığım tüm yazı ve şiirleri düşündüm:
- Evet hocam, sadece şiirleri getirdim.
- Tamam, yarın yanıma gel, getir nesirleri de bakalım.
Gözlerim parladı, hevesle başımı salladım:
- Tamam, getiririm. İlginiz için teşekkür ederim.
- Rica ederim, görüşürüz.
- Hoşça kalın..
Rüya