Bir televizyon bağımlısı olduğumdan birkaç yazımda bahsetmiştim. Bu olumsuz durumdan elbette ki gocunmuyorum. Çünkü her ne kadar insanlar kabul etmeseler de azınlıkta olmadığımı biliyorum. Benim asıl sinirlendiğimse insanlara televizyonda yayınlanan programlarlarla ilgili bir şeyler sorduğunuzda sanki bir marifetmiş gibi vallahi ben hiç televizyon izlemiyorum diye övünmeleridir. Bu en az televizyon bağımlılığı kadar yersiz bir histir. Aslına bakarsanız bence uyuşturucu ve alkol bağımlılığı gibi televizyon bağımlılığının da bir tedavisi ve tedavi merkezi olmalı.

 

Bu konuyu neden bu kadar abarttığımı merak edenlere ise şu soruyu sormak istiyorum; hayatınızdaki hangi işle ya da hangi kişi ile günde 3-6 saat ilgileniyorsunuz? En az televizyon izleyen günde 1 saat televizyon izliyor bu yılda 365 saat eder. Yani insanoğluna sunulan 24 saatin 1 saatini (en az) televizyon karşısında geçiriyoruz. Bu televizyona ayırdığımız sürede birçok iş yapabiliriz. Klasik bir söylemdir ama mesela kitap okuyabiliriz. Yine 1 saati baz alarak hesaplarsak 1 saatte 75 sayfa kitap okusak bu haftada 525 sayfa ve yılda 27375 sayfa eder. Ortalama bir kitabın 150 sayfa olduğunu düşünürsek yılda 182,5 adet kitap okuyabiliriz. Bu 5 yılda 912 kitap eder ve 10 yılda 1825 kitap. Neredeyse bir kütüphaneyi günde 1 saatimizi ayırarak 10 yılda bitirmiş oluruz. Bu kadar kitabı okumanın insana neler kazandıracağını söylememe ise sanırım gerek yok. Ya da daha somut örnek verecek olursak; işsiz gezen bir genç günde 1 saat televizyon izlese ve izlediği bu bir saati Kpss sınavına çalışmaya harcasa eminim ki Kpss de oldukça yüksek bir puanla devlet memuru olabilir ya da bu süreyi dil eğimine ayırsa bir yabancı dil sahibi olabilir. Örnekleri elbette çoğaltmak mümkün. Özellikle benim gibi 24 saatinin ortalama 5 saatini televizyona ayıran birisi için bu hesapları yaptığınızı düşünün. Şu yadsınamaz br gerçek ki ben bir zavallıyım.

 

Elbette bu yazıyı kendimi acındırmak için yazmadım. Bu bir vicdan hesaplaşması da değil. En fazla bir özeleştiri olabilir. Aslında benim bahsetmek istediğim televizyon karşısında geçirilen bu zamanın nelere harcandığı. Evet televizyonda haber, belgesel gibi yararlı programlar var. Ama ben hiç kimsenin günde 5 saatini haberlere ve belgesellere ayırdığına inanmıyorum. Belki zap yaparken beş on saniye, belki de diğer kanallarda bir şey yoksa 10 dakika. Bunu ben söylemiyorum, bu reytingler söylüyor. Eskiden suçu magazin programlarına atardık. Beterin beteri var sözü ne kadar da doğruymuş. Şimdi televizyonlarda magazin programlarını mumla aratan programlar var. Yalan ve yapmacık olduğu güneş gibi ortada olan programları gerçekmiş gibi inanarak izliyoruz ve kandırılmak istiyoruz. Bu programlar içerisinde saygı ve adab-ı muaşeret kurallarının olmadığı programlar. Hatta bizler gündelik yaşantımızda bile bu programlarda kullanılan argo kelimeleri kullanmıyoruz. Bu büyük bir toplumsal yozlaşmadan başka bir şey değildir. Cahillik insana huzur getirir evet ama bu huzur toplumda yine huzura değil kaosa ve yıkıma yol açar. Aman boş ver sende zihniyetiyle çalışmanın ve ahlakın değil, tembelliğin ve ahlaksızlığın övüldüğü programlar. Ailelerin belki de en özel ve en hassas tartışma konularının sanki yemek tarifi verirmişçesine rahatlıkla bahsedildiği ve afişe edildiği programlar. İşte bunları izliyoruz televizyonda ve ister istemez etkileniyoruz. Etkilenenlerse yalnızca bizler değiliz. Geleceğimizin mimarı olacak olan çocuklarımız. Bu sizce de çok acıklı bir durum değil mi?

 

Sanattan, edebiyattan ise hiç bahsetmeyeceğim. Elbette onlarda oldukça önemli konular. Ama mevzu toplumumuzun geleceği. İşsizliğin, ekonominin ve siyasal gelişmelerin bir pop şarkıcısının hayatından daha önemsiz olduğu bir toplum hayal edin. Fazla zorlanacağınızı düşünmüyorum. Çünkü o toplumun içinde yaşıyoruz. Ancak bir yerleri açıkta kalanların görebileceği bir rüyanın içinde. Sizce bu doğru mu? Bizler yola böyle mi çıktık? Çanakkale savaşından, kurtuluş savaşından sonra çalışmaya ve kazanmaya yemin etmiş bir toplumun u hali sizce de normal mi? Hayır hayır bende herkes gibi dış güçleri suçlamayacağım. Bir günah keçisi arıyor da değilim. Ama bir günah keçisi aranacaksa bence bunu dışarıda aramamak lazım. Ben bundan bahsediyorum.

 

İyi söylüyorsun, güzel söylüyorsun ama sende bir televizyon bağımlısısın diyebilirsiniz. Zaten sizlere ben sütten çıkmış ak kaşık değilim. Yani kendini toplumdan ayıran ve her şeyin en iyisinin kendisinin bildiğini savunan o sözüm ona aydınlardan (!) da değilim. Benim yazılarımda bahsettiğim sorunlar benimde içimde bulunduğum toplumumun sorunlarıdır. Ben sizlere yalnızca toplumumuz da gördüğüm bir tehlikeden bahsediyorum. Çünkü biliyorum ki eli kalem tutan her insanın toplumuna karşı görevleri vardır.

 

Peki, ne yapmalıyız? Yani okula öğretimlerini tamamlamaları için gönderdiğimiz çocuklarımız ders çalıştıkları süreden daha fazla süre televizyon izliyorlarsa ne yapmalıyız? Ya da gençlerimiz anayasamızdan ve tarihimizden daha fazla bir pop yıldızının hayatını biliyorsa ne yapmalıyız? Ya da ekonomiyi ve siyasal gelişmeleri bir yarışma programından daha az takip ediyorsak ne yapmalıyız? Ya da çocuğumuz peygamberinin adını çok beğendiği dizi film artistinin aile ağacından daha az biliyorsa ne yapmalıyız? Ya da yarın işyerimizdeki sunuya televizyondaki bir yarışma programından daha az hazırlanmışsak ne yapmalıyız? Bu örnekleri sayfalarca çoğaltabilirim. Peki, sizce ne yapmalıyız?

( Ne Yapmalıyız başlıklı yazı MESUT ÇİFTCİ tarafından 19.07.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu