Herkesin hemfikir olduğunu bildiğim eksiği ile fazlası ile benim için tarihi bir buluşmayı gerçekleştirdik. Çoğumuzun gözlerinde daha nice yazı dostlarını orada görmek vardı. Nasip bu kadarmış. Olsun bu ilk buluşma. Umuyorum ilerde daha güzel buluşmalara şahit oluruz.
 
Buluşmamızın ilk saatlerinden ayrılana kadar geçen zamanı inanın anlatmaya dilim varmıyor. Heyecanımın ve mutluluğumun sarhoşluğuna kapılıp öylece bakakaldım. Hoşbeşlerin yanı sıra söz atana ancak cevap verebildim.
 
Halbuki gördüğüm bir duygu vardı. Baktım herkes benden daha dolu. Benden daha heyecanlı. Anlatılması gereken o kadar sözcükler vardı ki tadımız damağımız da kaldı. Böyle anlatılması güç bir ortamda bana gösterilen o inceliği ve saygıyı ömrüm boyunca unutmayacağım.
 
Buluşmaya katılan veya katılamayan tüm sendeyaz.biz ailesine seslenmek istiyorum. Yolunuz düşerde kapım herkese açıktır.Başınız sıkışırsa beni arayın. Elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışırım.
 
Yazarlık ve şairlik hususuna gelince. Benim hiç kusuruma bakmayın. İçimizde çok değerli yazılar ve şiirler yazmaya çalışan, uğraşan arkadaşlarımız var. Ancak benim acizane düşüncem biz daha şair olamadık. Ama çok umudum var. İçimizden çok güzel ve başarılı şairler çıkacak.
 
Bu hususta birbirimize yardımcı olmaya, yazı veya şiirlerimizi eleştirmeye başlasak iyi olur düşüncesindeyim. Genelde bu eleştirileri editörlerin yapması daha hoş olur. Ya da bu işin üstatlarına bu görevi verelim. Çünkü ben bu yönde eleştirilmek istiyorum.
 
Eleştirilmekten inanın çok mutlu olacağım. Hani derler ya kötü komşu insanı mal sahibi yaparmış. Aynen böyle. Kendimizi geliştirmemizin en güzel yollardan birisi olarak görüyorum. Nejat Gülümser babamızın hediyesini hemen akşam okuyup bitirdim. Benim için çok güzel oldu. Eve gelene kadar da Zekeriya Efiloğlunun şiir kitabnı okudum. Her okunan kitaptan insanlar bir şeyler kapar. Öyle değil mi ?
 
Misafir kaldığım bacanağımın evinde herkes yatıp uyudu. Benim ise gözüme uyku girmez. Okunacak bir kitap aradım. Bereket bacanağım Fuat hoca kitaplık dolabından çıkartıp masanın üzerine bıraktığı kitabı elime aldım. Türk Yurdu isminde 5.Cilt 319 sayı Ocak1966 yılı basımı.Kitabın arka kapağında ise P.K.429 Kızılay Ankara yazıyordu.
 
Kitabın içinde ki konular hep Yunus Emre ile ilgili idi. En çok ilgimi çeken Arif Nihat Asya şairin Yunus Emre hakkında analiz yazısı idi. Bu yazıyı okudukça daha da kendimi aciz bir kul olarak hissetmeye başladım. Şairlik veya yazarlık o kadar kolay bir iş olmadığını daha iyi anladım.
 
Aslında sözün kısası veya anladığım kadarıyla şairlik veya yazarlık kazanılmaz. Birileri tarafından bir hikmet olsun diye, ya da insanlığa hizmet olsun diye bahşedilen manevi bir güçtür. Aynen Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşını yazdığı anda ki yaşadığı manevi durum gibi.
 
Bu manevi güç ile ilgili Arif Nihat Asya'nın yapmış olduğu tahlil sonuçlarına bakalım. Herkesin bildiği gibi Yunus Emre'nin köyünde ve çevresine kıtlık başladığından Yunus Emre'ye "Taptuk Emre diye bir eren var, onun dergahından biraz buğday al da ekeriz. Böylelikle açlıktan kurtuluz" derler.
 
Yunus Emre uzak diyarlardan gelir. Buğdayı ne karşılığında alacak.Dergaha yaklaştığı bir yerde ormandan yiyecek toplar. Dergahın önüne gelir. Görevli olan elçiler sorarlar. -
 
---Hayırdır yabancı ne istiyorsun
---Bir heybe buğday istiyorum
 
Yunus Emre'nin isteğini iletirler. Taptuk Emre'de elçilere
 
---Sorun bakalım buğday mı ister yoksa erenden hikmet mi ister
 
Elçi tekrar kapıya gelir. Yunus Emre'ye
 
---Taptuk Emre der ki buğday mı istersin yoksa hikmet mi estersin
 
Yunus Emre hiç teredütsüz buğday istediğini söyler. Elçiler Taptuk Emre'nin yanına varır ve Yunus Emre'nin isteğini iletirler. Bu defa Taptuk Emre elçiye "Gidin bir daha sorun her buğday tanesi kadar hikmet mi ister yoksa buğday mı ister" der. Elçiler aynen aktarırlar. Yunus Emre yine isteğini buğdaydan yana kullanır. Taptuk Emre elçilere "öyleyse verin buğdayı gitsin" der.
 
Yunus Emre buğday heybesini sırtına atar ve yola koyulur. Birden "Ben ne yaptım, buğday mı daha değerli, yoksa hikmet mi" diye düşünür. Çok pişman olur hemen geriye döner ve tekrar dergahın kapısına varır. Ama ne yazık ki aldığı cevap
 
---Sen hakkını kaybettin, ben hikmeti başkasına verdim gitti sana da buğday kaldı
 
Bunun üzerine kendini affettirmek için dergahtan ayrılmaz. Dergahın işlerini yapmaya, köle gibi çalışmaya başlar. Aradan kırk yıl geçer. Bir gün Yunus Emre çok uykusu geldiğinden dergahın kapısının eşiğine uzanır yatar ve uyur. Taptuk Emre ve eşi dışarı çıkmaya karar verir. Eşikte uyuyan Yunus Emre'ye Taptuk Emre'nin ayağı takılır ve eşine.
 
---Kim bu
---Yunus
---Bizim Yunus mu
 
Yunus Emre yattığı yerden kalkar. Üzgün bir şekilde kenara çekilir. Ancak af edildiğini anlamıştır.Taptuk Emre Yunus Emre'nin sırtını sıvazlar ve
 
---Artık istediğin yere gidebilirsin, senin görevin bundan böyle diyar diyar dolaşmak
 
Yunus Emre başlamış diyarları dolaşmaya. Her gittiği yerlerde şiirler okumaya başlamış. Ölümünden çok sonraları bu şiirlerin kaybolmaması için Molla Kasım isminde bir derviş Yunus Emre'nin şiirlerini yazmaya ve derlemeye başlamış. 3000 bin tane şiiri yazmak ve derlemek çok sıkıcı gelmiş ve 2000 tane yazmış olduğu şiirlerin 1000 tanesini ateşte yakmış, 1000 tanesini de denize atmış.
 
Molla Kasım diğer geriye kalan 1000 adet şiiri de ne yapacağını bilmeden Yunus Emre'nin bir beyiti ile karşılaşıyor.
 
"Derviş Yunus, bu sözü eğri  büğrü söyleme:
Seni sigaya çeker bir Molla Kasım gelür ! "
 
Molla Kasım "Eyvah ben ne yaptım" der ve geriye kalan 1000 adet şiiri yazmaya ve derlemeye başlar. Yunus Emre'nin şiirlerini yazdıkça Molla Kasım
 
---Demek ki Yunus şiirlerini miras olarak üç parçaya bölmüş. Gaybin emri böyleymiş.
 
Nedir bu miras işi. Yanan şiirler meleklere, denize veya suya atılan şiirler aynen adaşı olan Yunus balıklarına, geriye kalanlar da insanlara.
 
Yunus Emre'nin şiirlerini incelediğimiz de kıssada ve şiirlerinde geçen "anlamak, aykırı bulmak, yakmak, sigaya çekmek, kendine gelmek" gibi olaylar ve sözler, bu hikmetin tecellisi için bir takım vesilelerdir.
 
Şimdi bize düşen en son söz nedir bilirmisiniz. Allah Yunus Emre'nin sözleri gibi bizlere sözler tecelli etsin. Bu işin başka bir izahı yoktur.
 
Tüm yazı dostlarıma bu yaşanan ve Türk ulusuna nasip olan Yunus Emre'nin yaşadığı manevi hayatı nasip etsin.
 
Onun için kimse ben şairim ya da yazarım diye böbürlenmesin. Bunu hiç aklımızdan çıkarmadan insanlık adına bir şeyler karalamaya çalışalım. Birbirimize karşı hiç kırıcı olmadan, eleştirinin de güzel olduğuna inanarak böyle buluşmalara devam edelim. Birbirimize her zaman yardımcı olalım.
 
Biraz kafanızı şişirdim ama sağlıcakla kalın....
 
18.09.2010  
 
 
      
( 291- Buluşma Üzerine başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 20.09.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu