En duygulu şiirlerimi hüzünlü olduğum zamanlarda yazdım.En değerli resimlerimi imkansızlıklarla bocaladığım zor günlerde yaptım.
17 Ağustos depreminin hemen ardından Ağrı’dan Düzce’ye atanmıştık.Şehir dümdüz olmuş her taraf harap, insanlar bitaptı.Prefabrik evlerden mahalleler kurulmuş ölümden kurtulan insanlar buralarda yaşamaya başlamıştı.
Biz de tamamı 25 metre kare olan bu evlerden birinde oturuyorduk.Ne telefon ne televizyon ne de ısınmak için bir araç yoktu.Eşim sabahın erken saatinde gidiyor, geç vakit geliyordu.kimseyi tanımıyordum.Üstelik şehir merkezine 8 km. idi.
Derken kış geldi kar bastırdı.O yıl da görülmemiş soğuk oldu.Her taraf buz ve kar.Bir gün geldiğimizde ev olarak barındığımız yeri bulamadık.Kardan kaybolmuştu.Eşim gidince, oturup Allahtan sabır dileyip ağlıyordum.Kulübenin iki pencere camını da buz tutmuştu.
Böyle soğuk ve karlı bir gündü.Üzerime kazakları ayağıma yün çorapları çektim.Önce ışık girmesi için camların buzunu kazıdım.ayağı kırık bir masa vardı ona bir destek koyup boya malzemelerimi tuval ve fırçalarımı çıkardım.O andan itibaren çevre ile irtibatım kesilmişti.Ne havanın soğukluğu ne kulübenin altından sızan çamurlu su hiç biri beni ilgilendirmiyordu.
Açlığımı susuzluğumu da unutmuştum.Boyalar fırçalar ve tuvallerim beni cennette yaşatıyordu.
Sanat hayatımın en güzel eserlerini çıkarıyordum.Çok mutluydum.Koca bir kışın nasıl geçtiğini anlamadan yaz geldi. Yaptığım resimleri sergiledim.Çok rağbet gördü.
Kazandığım paraları depremde her şeyini kaybedip yalnız kalan yaşlılara harcadım.Bu da bana inanılmaz haz verdi.
Sergiyi gezenler beğenilerini bildiriyor arkadan
--Çocuğum resme çok meraklı atölyenize göndersek ders alabilir mi?
Tekliflerine ne cevap vereceğimi bilemiyordum.En çok da atölye sözcüğü beni güldürüyordu.