LE MEMO
"mensur şiirlerimden..."
Uzaklardan gelir kurşun sesleri.
Hele deki; bu ne haldir Le Memo?
Diyorlar ki; “bu bir tufan, bir talan ki, tarihte yok benzeri,
Bu diyarlar, böyle figan gördü mü ki, de Memo?...
*
Ömrün tekrarı olsa, bir daha yaşamam…
Bir daha dünyaya gelmem ve bir daha tövbe, bu topraklarda da doğmam.
…
Çünkü; yaşadığımı sanırken ben buralarda, kaç kez ölüp-ölüp dirilmiş ve
kaç kez ölümlerden dönmüşüm, hesabını yapmadım.
O hesabı yapamam.
Yapamam anam babam, yapamam…
…
İhaneti, şenlik gibi yaşayanların bize reva gördüğü ölüm, nerde görül-
müş ki bedava olsun? Nerede görülmüş ki, bir kaşık çorbaya, ağu-zehir doğ-
ransın...Ve nerde duyulmuş ki, “ne kadar ceset, o kadar rant... Ne kadar
ölüm, o kadar siyasi çıkar ve o kadar itibar!” diyenlerin, bu kadarı bir arada
bulunsun?
Ve cümlesi, sırtımızdan geçinsin. Cümle soysuza da itibar edilsin.
Lânet olsun!...
…
Korku yüklü yüreklerimizle, zaman tabutunun içinde yaşadığımızı sanı-
yoruz... Ve o kadar kaderci olduk ki, ömrümüzü tamamlamak için, gün sa-
yıyoruz... Kendi aşımıza, zehir katıyoruz…
Hani nerde o yiğitlik?
Nerde o Allah adına, vatan ve bayrak adına binlerce yıldan beri, et ve
kemikten de öte iç içe olmuş birlik?
Ve nerde bir karış toprak için, aç ve bilâç içilen şahadetlik?...
...
Her yanımız kan, her tarafımız barut kokusu…
Başımız kumda, sıramızı bekliyoruz.
Ve daracık bir hücreye hapsettik ki özümüzü, nefes almayı bile yeterli
sayıyoruz.
Bu yetmiyor…
Dün feodal yapının doğal üretimi ağadan-şeyhten yana oluşan soygun
ve bir ömür boyu süren zulme dayalı vurguna isyan ederken, bugün ne ol-
duğu meçhul soysuz ellere teslime zorlanıyoruz...
Onurlu bir neslin evlâtları olarak, başımız önümüzde, utanıyoruz.
Ve şükretmeye niyetlendiğimiz ağayla şeyhten medet ummaya başlar-
ken, yarınımızdan korkuyoruz. “Nice ellerde heba olacağız” diye, korku do-
lu gözlerle de, açık hava tiyatrosunun, donsuzlarını seyrediyoruz.
Ve doğacak olan yarınlar, neyi nasıl doğuracak, onu da hiç bilmiyoruz…
Uyanmak gerek.
Uyanmak ve oyuna gelmemek…
…
Sakarya feryat etmekte, Asi ağlamakta.
Fırat ve Dicle, karanlık yarınlara, kaç zamandır yas tutmakta.
Biz halâ da, çirkin bir tiyatronun, iradesiz seyircisi konumundaysak eğer,
yarına ümitle bakma hakkına sahip olamayız...
“Ağaç, dallarıyla güzeldir” ey dost! Ve bizler, o dalların çiçek veren filiz-
leriyiz.
İster Türkçe, Çerkezce ve isterse Kürtçe söylensin türkülerimiz…
Biz, bu toprakların et ve kemik olmuş tek milletiyiz!
Mehmet Cemal SAYDAM