Çankırı/Şabanözü ve yöresin de eski harman kültürü kendi kuruluş tarihinden de önceye dayanmaktadır. Türklerde atasözü olmuş bir deyim vardır. “ Dünyada iman Ahrette mekan “ denilir. İşte her Türk gibi Şabanözü`lü için de Dünyada imanı olanın dünyada mekanı da güzel olur,temiz olur,yaşantısı temiz olanın işleride temiz olur.harmanda evi gibi önemli, güzelı bir mekanı ifade etmektedir.Tarım hayvancılık ve meyveciliğe dayanan ekonomik yapı içerisinde çiftçilik yani rençperlik en önemli ve mecburiyetten gelen bir ata mesleği ola gelmiştir. Rençperinde özellikle yaz aylarında zamanının çoğu evinden fazla harmanda geçer. Herkesin en az bir harman yeri vardır ve kendi adlarıyla anılırlar.Çayırlara girildikten sonra yani çayır biçilmeye başlandığı günden itibaren harman yerinin düzenlenmesine başlanılır. Yerleri yeniden düzlenir. Taşları güzelce ayıklanır ve hafifçede ıslanır. Islak ve tozlu yollara birazda su tutulur.Yuvak gezdirilir vs. Harman yeri hazırdır harman bir ev olmuştur,kümes hayvanları için de yer yapılır.Mahsulü gözünün önüne toplandığından bir nevi sevinç ve huzur yeri olur.Harmana kadar çekilen çile harmandada birmez ta ki güzü eve koyana kadar devam eder. Nasırlı ellerden alınların yanıklaşmasından çıkan terlerle tozlar yumaklaşır. Harman bir iş bir mekandır amma; bir problemler yumağı mıdır yoksa atalardan bir emanet midir bunu yaşamayan bilemez vesselam.

Önceden bin bir emekle hazırlanan kağnılar bağıra çağıra otları,buğdayları,nohutları,arpaları, fiğleri yüklenerek biran önce harmana gelebilmek için yollarda inlerler. Deste taşımak yani ekinleri harmanda toplama işi bir karınca çalışması gibidir. Kağnı seslerinden çıkan müziği ancak onu yaşayanlar bilirler.hatta bu kağnı sesleri bir yarı alır.kilometrelerce mesafeden kağnıların sesi duyulur.Herkes birbirinin kağnı sesini de tanır.kimin hangi semten yük taşıdığı belli olurdu.İmam ağagilin İsmailin kağnısı en iyi sesi çıkartan idi kesiksiz ince bir devamlı ses çıkartır.İnsan o müziği,o sesi dinlemek için hayran kalırdı.Bazen bir ney gibi inlerler bazen bir çocuk bazen de bir kadın gibi ağlarlar. Bazen de bir delikanlı misali haykırır dururlar. Hem de ağzının çıktığı kadar.! ! Ve harmanlarda sohbetler tozlarla, nasırlı ellerle nasıl güzel kağnı yüklendiği, kimin öküzünün daha kuvvetli ve iyi çektiği, kimin kağnısının güzel ses çıkardığı şeklinde koyulaşır gider. Hele hele kimin daha iyi düven sürdüğü gibi yarışlar çoktan başlamıştır. İddialara girilir. Helvalar yenilir, karpuzlar yarılır. Tabi ki yeni neslin bunun ne demek olduğunu kavramasını beklemekte yanlıştır. Bütün bunlar bugün sadece mazide kalmıştır.

Ekin yolmadan, zevle bağına, karaçağdan düven dişine (çakmak taşından yapılır) , kalbur ve gözerden, urgana, sapından samanına kadar her iş insan gücüne yani rençperin el emeğine alın terine bakar. Tarlalardan desteler,yığınlar(bir buçuk-iki metre yükseklikte-iki-üç metre çapında yuvarlak yapılır) kalktıkça sanki çobanlarla köşe kapmaca yapılır. Hangi tarlanın destesi kalksa sürülerle davarlar oraya yarışırlar.biçilen veya yolunan tarlada ekin kelleleri veya yeşil taze ayrık otlarını kim önce yedirirse hayvanına o gün onun için bayramdır. Çobanlarda yasak delmek ve ilk defa bir yeri yaymak kahramanlıktır adeta. Tabi bu arada harman yerindeki fiyinler (Ekinlerin düzenli ve itinalı bir şekilde yığılmasıdır) yükselmeye başlamıştır(bunların yüksekliği tahmini 3 metreçapıda 4-5 metreyi bulur) artık. O koskoca alanlar, tarlalar ve çayırlar harman yeri olarak seçilmiş, sanki bir yerleşim yeri olmuşlardır.Düven sürmek için; yassı saçılmasından (ekinlerin veya sürülecek olan neyse, onların yere düzgün bir şekilde 12-15 metre çapında daire biçiminde serilmesidir) , harman aktarmasına kadar pek çok işlem devam eder gider. Köydeki komşuluk gibi harman komşuluğu da çok önemlidir. Tınaz yığılması da ayrı bir hüner ister. Eee birde sonra bunun savrulması var. Poyraz rüzgarının çıkması için bekle dur artık! ..genelde güneş doğma esnasında veya gün batımı civarında esen karayel Aydos dağından estimi değme keyfine “İyi essinde şu tınazı çıkaralım” sözleri herkesin ortak duasıdır.

Harman savurmak bile bir sanat gerektirir köylü için. Öyle herkes yapamaz bunu. Yabanın bir tutuş şekli vardır. Hele havaya atış şekli. Bunlar uzun uzun anlatılmaz. Gösterilir, yaşanılır. Zira güzelim buğdayı rüzgara kaptırıp,samana da kaçırmak var ki çok kötü bir savurma işidir.Bunca emek uçar gider.Şayet saman savrulurken normal bir rüzgarda buğdaya yakın düşerse kontro ederdik.samana karışmışmı diye.Samanları ayalama denen aletle biraz daha uzağa taşrdık. Bütün bunlar olurken eğer bir yağmur yağarsa, bak artık rezilliğe,rezillik diz boyu. Ama çocuklar ve bazıları gizli gizli sevinir yağmur yağdığına. Neden mi? Çünkü tek dinlenebilme şekli gibi gelir onlara. Halbuki hiçte öğle değildir. Islanan o sapların yani ekinlerin, tek tek deste şeklinde ters çevrilmesi gerekir. Çünkü eğer kurumazsa düven sürülmez ki.Devamlı serili buğdaylar veya fginler çok ıslanırsa çürüme ve yeşerme işi olurki buda ayrıca bir zarardır. O çileli işten sonra elde edilen buğday öğütüldüğünde ondan elde edilen un’a “ AĞUT “denilir ki, tatlı bir undur. Yani ekmek için değil başka işlerde kullanılır.

Derken bir taraftan tınazlar yükselir. İyice dikkat edildiğinde orası sanki bir karınca çalışmasıdır. Kimi ambarına dene(sptan-samandan ayrılmış) taneleri taşır, kimisi samanlığına saman çeker, kimi ekin yıkar, kimi un öğütür, kimide kesmik veya iri (irice olan samanların kalınına denir) sürer. Eee artık çok çalışanlar ve üstünlükler yavaş yavaş sıralanmıştır. Herkeste bir bahanedir gider. Burada esas üzerinde durulması gereken husus harman komşuluğudur ki; gerçektende ev ve yayla komşuluğundan hiçbir farkı yoktur Şabanözü yöresinde Yardımlaşmadan çile çekmeye kadar her şey “İmece” usulüdür rençber için. Bütün bunu genellersek adına da “ Güz Koymak “ denilir. Güzünü koyan kimse iyi kötü bir yıllık erzakın almış demektir. Büyük bir yük kalkmış ve iyice rahatlamıştır.Tabiki bu arada davetsiz misafirlerde geceleri gelebilir.Tilkiler kümes hayvanlarına gelir.Çalar bağırttırarak alır götürür.Yakalamakta açık mekanda çok zordur.

Harman yerlerinde toplu yemek yemeden tutunda çocukların kendilerini ispatlaması gibi pek çok husus güze rastlar. ''GÜZ KOYMA “ veya “ GÜZ GİRME''si rençperin en huzur verici işlerinin başındadır. Bir hayat macerası daha kazanılmış gibi hissedilir. Malların zahrasından (yiyeceği) deneye (ekin tanesi) kadar her şey ALLAHIN izni ile yağmur yaşa ve afata kalmadan içeri alınmıştır. Çiftçi için bu çok önemlidir. En azından gelecek seneye kadar telaşe atlatılmış gibi görülür. Köy yerinin işi biter mi halbuki? ... Hele rençperlikle uğraşan Anadolu’muzun gerçek sahipleri fakat gariban sahipsiz insanları! .. Şimdilerde ise; Tarlanın ekilmesinden biçilmesine kadar hemen her şey en modern makinelerle yapılmaktadır. En uzun süreli güz bir kaç günde hemde tarlada,tarla,tarla biter.Çok ekimi olan bir ayıda bulur. Patozundan döver biçerine ve un fabrikasına GÜZ MÜ dayanır? ...Zaten yaşlı çiftçiler diyorlar ki,

Dünyaya erken gelmişiz. Ah çektikten sonrada ''REÇBERLIK ÖLDÜ'' Şimdi Harman mı varki:Rahmetli dedem anlatırdı:'harmana kar yağdığını bilirim' derdi.Şimdi gençlere soruyorum da ne tarım aletlerini,nede tarla ve harmanda kullanılan alet ve edevatı tanıyor.Geçmişi ve çekilen meşakkati bir 'Nostalji' olsun diye buraya aksettirdim.

Saygılar sunarım.


 Osman Karahasanoğlu








( Çankırı Yöresi Harman Kültürü başlıklı yazı Osman Karaha tarafından 8.03.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu