Varoşlar büyük kentlerin yamasıdır. Daha doğrusu yamalı bohçalarıdır. Her renk aniden haber bile vermeden karşınıza çıkıverir varoşlarda. Buralarda Anadolu’nun bir kopyasını bulmak sizi şaşırtmaz.”Yeşil Divriği Bakkaliyesi” bu zengin ve göz alıcı Anadolu tuvalinde yerini almış bir varoş bakkaliyesidir. Ahşap bir vitrin önünde gazoz kasaları bir yanda kuru soğan ve patates çuvalları öte yanda. Bakkalın önünden geçerken sizi içeri davet eden o kendine has kokudan söz etmeden geçmek ne mümkün. Biri yaşlı öteki daha genç iki adam dükkânın önüne oturmuşlar sohbet ediyorlar.
-Şunları gördün mü diye sordu yaşlı adam. Genç olan yaşlı parmakların işaret ettiği yere gözlerini dikip.
-Evet, gördüm dedi. Daha önce defalarca gördüğü içinde yaşadığı eski evlerin yanında bir gecede bitiveren yeni binalara bakıp, evet gördüm.
İki sıvasız bina... Daha doğrusu kulübemsi yapı... Yan yana sırt sırta. Biri diğerine destek olmuş iki cılız ucube. Yaşlı adam genç adamın düşüncelerini okumuşçasına,
-Burada böyledir hem insanlar, hem binalar, hem hayvanlar bir birlerini hep destekler. Köpeklerle kedileri kavga ederken hiç görmezsiniz. Hoş bakımsızlıktan ve halsizlikten kavga edecek halleri de yoktur dermanları da. Aynı çöplüğü kardeş kardeş paylaşırlar diyince. Genç adam,
-İki sıvasız bina dün gündüz yoktu ortada, bu gün sırt sırta mantar gibi yerden bitmişler. -Secimler yakın ya ondan dedi yaşlı adam. Hem Demirel, ” bize plan değil, pilav lazım” demedi mi. Al sana plansız, içinde akşam yemeğine pilav pişen kondu.
-Hepsi güzel, be adam nasıl akşam ezanından, sabah ezanına kadar bu konduyu buraya kondurdunuz. Hem de iki tanesini birden.
- Bu işler böyledir evlat diyor yaşlı adam, Ecevit iktidara gelirse konduları yıkacakmış söylentisi çıksa da halk ona güveniyor. Boşuna mı “Halkçı Ecevit diyor millet ona.
-Sahi nasıl ve ne zaman ikisini birden yaptılar?
-Yaparlar dedi yaşlı adam.
- Çaresiz insanların cesaret ve azimden başka neyi olur ki. İmkân verin Kızılay’ daki gökdelenini yanına aynısını yapsınlar hem de bir günde. Biraz fazla attığını anlayınca,
- Tamam, gökdelen olmasında yürüyen merdivenli binayı yaparız evvel Allah. O zaman büyük binamı var? Bir Kızılay’ın gökdeleni, birde yürüyen merdivenli çarşı diye bilinen Anafartalar çarşısı. Yaparlarda. Korkulur bunlardan. Bunlar varoşların mimarları, ustabaşıları, amele ve şehir plancıları değiller mi zaten. Öyle olmasa bu yama nasıl dikiş tutar, sökmeye çalıştıkça birbirine daha sıkı nasıl kenetlenir büyüdükçe büyürdü. Onlarda biliyorlardı ki kısa zamanda o iki cılız kondu hem kendileri palazlanacak. Hem de yeni kardeşleri olacaktı. Belediye başkanlarından biri yolları yapar. Biri elektrik ve su bağlardı. Yıkarız diyenler halk düşmanı unvanını, hizmet vaat edenler oy kazanırdılar. O iki cılız kondu ilerde şehrin ortasında kalır. En kıymetli arazi sınıfında değerlenir... Birkaç daire karşılığı mütaahite verilir. Her çocuğa bir daire düşerdi.
-Ağzım kurudu dedi yaşlı adam,
-Zenginin malı züğürdün çenesini yorar diye boşuna söylememiş atalar. Genç adam,
-Şu bizim Emmioğlu dün geldi Sivas’ tan, şu parkın bir köşesine hep beraber bir… Sözün nereye geleceğini anlayan yaşlı adam,
-Tamam, ben ekibi hazır ederim yatsı çıkışı işe koyuluruz.
Yamalı bohçaya bir yama daha fazla gelecek değil ya. Hem seçimlerden sonra hükümet kondulara tapu bile verecekmiş.