Niye öyle ısırıyorsun, bak suyu benim suratımdan akıyor. Bir annesinin yüzüne bir elindeki domatese baktı. Az önce taze domates kokusu dolu burnu şimdi üzüntü ve biraz da korku ile sızlıyordu.
Şunu adam gibi yesene, önünden kaçıran mı var.
Aç evin tok kedisi bunlar (lafa karışmasa olmaz diye geçirdi aklından), isteksizce cevap verdi,
Haklısın anne. Git çeşmeye ağzını yüzünü bir iyice yıka. Bana da bir el bezi uzat içeri girmeden.
Yüzümü silsem ne olacak, her yanım domates zaten, kaynaya kızıp hırsımı çocuktan çıkarıyorum.
Eline bıçakta alıp yardım etse ya. Ne gezer. Gölgede otur hizmet bekle.
Birazdan öğle okunur.
Asıl niyeti ezan, namaza değil karnı acıkmıştır mutlaka.
Öğlene yemeğin var mı gelin. Elindeki iri domatesi gelişi güzel doğrayıp önündeki yığına bırakır.
Yemek yok. Biraz domates salatalık biber bir salata yapar yeriz.
Öyle yaparız diyen yaşlı kadının sözlerinde bir kinaye arayan genç kadın.
Telefon geldi mi? Diye aniden sorar.
Sanki bilmiyor.
Ne dedin?
Telefon diyorum, hani Ayşe ablam seni arayacaktı.
Yok, aramadı, hem arasaydı da duymazdım. Dünden beri kafam davul gibi.
Havalardandır dedi genç kadın. Yasak olduğu halde löp löp götürdüğü lokmalardan olduğunu bildiği halde.
Anne yemekte ne var?
Zıkkımın peki. O kadar domates yedin hala açmısın?
Beni yanına getirme demin çalmadığım dayağı şimdi atarım karnın doyar.
Bu gelin çocuğa değil bana kızgın asıl. On beş gün deyip üç aydır buradayım diye bu tavırlar.
Bir bıçak ta bana ver gelin. Salatanın domateslerini de ben doğrayayım. Elleri bileklerine kadar domates suyu olan genç kadın, el bezi nerede kaldı diye içeri seslenir.
Senin kulağın ezanda olsun vaktini geçirme.
Nerede bu bez. Sanki kendi dokuyor bezi. Ne ağırkanlı bir çocuk.
Babasına çekmiş.
Evet, tıpkı Rıza. O da bunun gibi.
Evet, bu da onun gibi.
Hani arabayı tamir ettirip bizi ablamlara götürecekti?
Hadi oğlum getir şu bezi, daha fazla üzme anneni.
(Bak benimkiler, beni pek severler.) Gözünden akan yaşları elinin tersi ile silerken,