Tarihte öyle olaylar yaşanmıştır ki, bu olaylar dünya tarihinin seyrini değiştirmiş ve yeni başlangıçlar oluşturmuştur.
Alparslan’nın Malazgirt zaferi Anadolu’yu Türk yurdu yapmış, Fatih’in İstanbul’u fethi orta çağa son verip yeni bir çağ başlatmış, matbaanın bulunuşu bilginin yayılmasında büyük bir devrim meydana getirmiş, Fransız ihtilali yeni bir çağ açmakla kalmamış toplumların değişim ve gelişim isteklerini ateşlemiştir.
Biz bu yazımızda İstanbul’un fethini ve Fatih’in çağa damgasını vuran o günkü yeni buluş ve tekniklerinden bahsedeceğiz.
Devletin başına geçer geçmez, İstanbul’un fethini gerçekleştirecek olan II. Mehmet(Fatih), bütün toplumsal ve teknolojik hazırlıklarını tamamlamak için her türlü çalışmayı yapmaya başlamıştır.
II. Mehmet(Fatih) daha çocukluk yıllarından beri İstanbul’u fethetmeye karar vermiş, bütün düşünce ve planlarını bunun üzerine kurmuştur.
Genç Padişahın hedefi, Peygamberimiz Hz. Muhammed’in, “Bizans’ı fethedecek komutan ne güzel komutan, o asker ne güzel askerdir” sözünü gerçekleştirmek ve onun övgüsüne layık olmaktı.
İstanbul’un fethini kolaylaştıracak olan en büyük nedenlerden biriside Bizans devletinin çürümüşlüğü ve halka karşı acımasızca uygulamalarıdır. Bizans halkı fetihten önce baskı ve zulüm altında inim inim inlemektedir.
Adeta Türkleri sabırsızlıkla beklemektedirler. Baskı ve zulümden gına getirmiş olan Bizans halkı, “Başımızda Kardinal külahı görmektense, Türk sarığı görmeyi tercih ederiz” demektedir. Bu sözleri söyleten tabi ki Türk milletinin yüksek ve evrensel hasletleridir.
İşte bu hasletler neticesindedir ki, yüz yıllardır ayakta durmasını başarabilen Bizans, II. Mehmet(Fatih) ve orduları karşısında diz çökmek zorunda kalacaktır.
Bizans’ın bu çürümüş toplum yapısının yanında Osmanlı Türk toplumu, adalet, dayanışma, sosyal yapı yönünden zamanının en ileri toplum yapısına ulaşmıştır.
Toplumunun durumunu yerinde görmek isteyen II. Mehmet(Fatih), defalarca tebdili kıyafet yaparak halkın arasına karışıp, bir fiil halkın durumunu kendi gözlemlemiştir.
Fatih halkın birlik ve beraberliğini, dayanışmasını ölçmek için, bir gün bir bakkala girip, bir miktar un almak ister. Bakkal yeni müşterisine derki; ”kardeşim ben sabah siftahımı yaptım, var git şu yanımdaki komşum daha siftah yapmadı, un’unu ondan al” diye karşılık verir. Başka bir gün yine yolu üzerinde rastladığı peynirciye girer. Ondan da bir miktar peynir tartmasını ister. Yine benzer bir davranışla karşılaşır.
Halkın birbirine böylesine gönülden gelen dayanışmasını gören II. Mehmet(Fatih), toplumunun bir fetih toplumu olduğunu daha iyi anlamış ve yanındakilere, “halkımızın durumunu görüyorsunuz. Bu halkla ben değil Bizans’ı, dünyayı fethederim, ya ben Bizans’ı, ya da Bizans beni alır” der.
İstanbul’un fethinde, o zamana kadar dünya tarihinde eşi ve benzeri görülmeyen yeni teknik ve yöntemler bulunmuş ve uygulanmıştır.
Bunların başında ilk uzun menzilli ve barutla atış yapan toplar geliştirilmiş, tarihe meydan okuyan Bizans surları, II. Mehmet(Fatih)’in askerleri tarafından atılan ve uzun mesafeden kalın kale duvarlarını delik deşik eden o top gülleleri, İstanbul’un fethini kolaylaştıran en büyük teknik araçlardan birisi olmuştur.
Bu buluş, bugünkü bin-iki bin kilometre menzilli füzelerin gelişmesine de temel oluşturmuştur. Bu topların bulunup geliştirilmesi ve İstanbul’un fethinde kullanılmasından sonra savaşların seyri de değişmiştir.
Hele o günkü şartlarda onlarca kadırganın karadan yürütülerek denize indirilmesi, o zamana kadar ne görülmüş nede duyulmuş bir olaydır. Bu olayı duyan bütün dost ve düşman herkes şaşkına dönmüştür. Çok sayıdaki kadırganın Levent’ler tarafından kızaklar üzerinde kaydırarak, karadan yürütülüp halice indirilmesi İstanbul’un fethine neredeyse nokta koyan bir olaydır. Bundan sonra artık Bizans dayanamamıştır. II. Mehmet(Fatih) işte bütün bu inanılmaz gözüken teknik ve yöntemleri, İstanbul’un fethinde uygulamaya koyarak başarılmaz denileni başarmıştır.
İlim ve teknik adamlarını yanından hiç ayırmayan ve onlara her türlü desteği veren II. Mehmet(Fatih), 21 yaşındaki genç bir padişah olarak, 29 Mayıs 1453 tarihinde, yanında ünlü hocası Ak Şemsettin’in manevi ve ilmi desteği ile birlikte, İstanbul’u fethederek tarihin akışını değiştirmiştir. “Orta çağ”a son vererek “yeniçağ”ı başlatmıştır.
İstanbul’un fethiyle Osmanlı cihan devletinin kapıları ardına kadar açılmakla kalmamış Anadolu tamamen Türk yurdu olmuştur diyebiliriz. Artık bundan sonra II. Mehmet de, Fatih diye anılacaktır.
Evet, Fatih’in o müthiş top ve kadırgaları, dünyanın olamaz dediğini gerçekleştirmiş, tarihin akışını değiştirmiş ve Anadolu’yu ebedi Türk yurdu olarak, bir daha elimizden çıkmamak üzere tapusunu, bizlere teslim etmiştir.
29 Mayıs 2011 pazar günü kutlanacak olan İstanbul’un fethinin 558.yıl dönümünü kutluyoruz.