“Sayın hocam aile çok ısrarlı isterseniz bir görseydiniz çocuğu” dedi. Üslup çok önemli. Meslektaşım isteğini samimiyetle ortaya koymuş, küçük yaş kategorisinden öğrenci almadığımı bilmesine rağmen konuyu açmıştı bana. Geri çeviremezdim. O’na “ olur hocam. Hatırınız için yarınki çalışmaya öğrenci gelsin de göreyim çocuğu. Başımda ki kalabalığı biliyorsunuz zaten. Yeterince zaman ayıramazsam kırılmak yok sonra tamam mı ?” dedim. “ tamam” dedi.
Öğrencilerimizin satranca karşı yoğun ilgileri olduğunu biliyordum Eğer, turnuvalara hazırlamakta olduğum yıldızlar grubunu bu yıl zayıf bulmasaydım minikler grubunu oluşturmak ve onların potansiyelini araştırmak kaygısına düşmeyecektim. Ertesi gün ve ondan sonraki ilk birkaç hafta boyunca karşıma çıkan yaklaşık yüz kadar öğrenci grubunu eleye, eleye sayıyı ona kadar düşürdüm. Bunların arasından da yetenekli olan dördünü seçerek turnuvalara hazırlayacağım çekirdek kadroyu oluşturdum. Evet, önümüzdeki turnuvalarda bu grup okulumuzu temsil edebilecek yetenek ve becerilere fazlasıyla sahiptiler. İlde ki özel turnuvalarda yanıltmadılar beni. Birincilik ve ikinciliği aralarında paylaştılar. Bunları yıldızlar grubumla da karşılaştırdım ve beklediğim başarıyı da aldım onlardan. Doğrusu üzerlerinde çok emeğim olduğu söylenemez. Çünkü satranç için yanıma gelen öğrenciler, oyunun tüm inceliklerini çoğunlukla bilerek geliyorlardı. Her türlü açılımı hem savunmaya hem de hücuma yönelik olarak gayet güzel yapabiliyorlardı. Bana düşen iş, onlara oynama fırsatı vermek ve aralarından satranca en yatkın olanları seçip almaktı.
Çocuklar gerçekten güzel işler başardılar. Satrancın sadece bir oyun olmadığını, strateji belirlemenin önemi ve bunun içinde özgüvenin ne anlam taşıdığını gördüler. Beklenti ile gerçek, kazanım ile kayıp arasındaki ilişkiyi algıladılar. Kazanmanın her zaman karşı tarafı masada mat etmek demek olmadığını, kazanmanın önümüze sunulan fırsatları amacımıza uygun olarak dengeleyebilmek olduğunu anladılar.