“Cehennem, nefse hoş gelen şeylerle kuşatılmıştır. Cennet ise, zorluklar ve nefsin istemediği şeylerle sarılmıştır.” (Buhari Rikak/8*Müslim cennet/1)

Dünya hayatı bir imtihan, zorlu bir yürüyüştür.

Kimin daha iyi bir yaşam sergileyeceğinin gösterildiği bir sahnedir. Bu sahnede sergilenen performans, geleceğimizin teminatıdır. Ancak kime göre iyi bir yaşam tarzının belirleneceği çok önemlidir.

Yaşamı sonsuzluğun sahibinin terbiyesine göre şekillendirmeyi bir görev bilenler, O’nun aşkını, sevgisini hayatlarının merkezine alırlar.

Zorlu bir yola baş koyarlar. Bu zorlu yolda kendilerini en çok yıpratan ise nefistir.

Çünkü onun hoşlandığı birçok şey, Allah’ın sevgisini gönlümüzden uzaklaştırmaktadır.

Bu bağlamda cehennem, Allah’ın sevgisizliği mekânıdır.

İnananların cehennem korkusu, onun yakıcılığından ziyade, Allah’ın sevgisizliğine mekân oluşundandır.

Cenneti umulan, sevilen peşinden koşulan yapan şey ise, ondaki nehirler, huriler, nehirler, nefsin arzuladığı şeylerin sınırsızlığı değil, Allah’ın sevgisine mekân oluşundandır.

Efendimiz Habibullah (sav), bizleri muhabbetullaha davet etmektedir. Allah’a duyulan aşkı boğacak nefis ateşinin dumanlarından uzak durmanın yollarını belirtmektedir.

Cehennem ateştir. Yakıcıdır. Nefiste şeytanın arkadaşı, yakıcılığın yakınıdır. Ona yakın olan, kalbi günahın islerinde boğmaya çalışmaktadır.

Cennet ise serinliktir. Huzurdur. Gönül Allah’ı anmakla en büyük saadete ermektedir. Arkadaşı Allah olan, huzurdadır.

Bu kısa girizgâhtan sonra, nefsin hoşlandığı şeylere kısaca bakmakta fayda vardır. Bizi bizden daha iyi bilen Allem-ul Guyub, bu hususta işaretlerde bulunmaktadır. Kalbini O’na adayan ve aşkı rabbani ile dolup taşmak isteyenler, bu işaret levhalarını dikkate almak zorundadır.

“Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır.” (Al-i İmran/14)

Kadın, şehvet, evlat, altın, gümüş, sermaye, zenginlik, araba, ev, toprak, hayvan sevgisi nefsin hoşlandığı şeylerdendir. Nefis bunlardan büyük mutluluk duyar. Bunları elde etmek için zorluklara katlanır.

Aşkı dünya olan, onun yolunda ölür. Onun için fedakârlıklara katlanır. Sahip olduğu zenginliklerin kendisini ebedi kılacağını sanır.

Ancak bilgisi sonsuzluğu kuşatan Allah, bunların geçici olduğunu haber vererek, salt bunlarla yetinmenin doğru olmadığının altını çizer.

“Resûlüm!) De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takva sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür.” (Al-i İmran/15)

Takva, ebedi saadetin anahtarıdır.

Allah’ın sevgisini kaybetmekten kaynaklanan bir ürpertiyle, O’nun emirlerine sıkıca sarılıp, yasaklarından kaçınmaktır.

İşte geçici dünya hevesi nefsin hoşuna giden şeylerdendir.

Takva ise, nefsin hoşuna gitmeyen işlerdendir.

Üstad Bediüzzaman bu hususta, takvanın bir rütbesi konumundaki namazla ilgili şöyle demektedir: “İşte ey namazsız adam ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!” (Bediüzzaman/ 4.Söz)

Lokman (as) ise oğluna öğüt verirken şu hatırlatmayı yapmaktadır:

“Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman/17)

Azmedilecek işler nefsin hoşuna gitmeyecektir. Şeytan kötülükleri nefis dostuna güzel gösterir. Nefsini dost tutan ise, dostunun dostunu dost bilerek kötülüklere gözü kapalı girer.

“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır. O size ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder.” (Bakara/168-169)

Kalbini, Habibibullah ile şekillendiren ise, onun dostu, sevgilisi, aşkı olan Allah’ı dost edinir. O Dost ki, dostunun kötülüğünü istemez.

Nefis zararlı arkadaştır. Fare gibidir. Hayatımızı kemirirken bıraktığı uyuşturan salgıyla bizi kendimizden geçirttir. Kötülüğü allayıp pullayarak hayatımızın bir parçası haline getirir. Ancak ölüm iksiriyle, bu uyuşukluktan kurtulduğumuzda, yaşadığımız allı pullu hayatın karanlık yüzüyle karşı karşıya kalırız.

Seven, sevdiğinin kötülüğünü istemez.

Allah, biz kullarını seviyor. Kötülüğü bizden uzaklaştırıyor. Çünkü sevgisizliğin ateşinde yanmamızı istemiyor.

Kadın, şehvet, evlat, altın, gümüş, hayvan, bağ, bahçe, ev, araba sevilmeyecek şeyler değildir. Vedud u Zül Kemal, bizlere bunları sevdirmiştir. Ancak bunları yaşamının tek gayesi haline getirerek, bunları Allah’tan daha çok veya Allah’ı sever gibi sevmek nefsin hoşlanacağı işlerdendir.

“Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.” (Bedizüzaman/6.Söz) İnsan dünya hayatından kam almak istiyorsa, helal dairesinde bunun kapıları açıktır. İlla da harama yönelerek, nefsin ilahlığına davetiye çıkarmaya gerek yoktur.

Zira nefis zina ile harama uçkur çözmekten hoşlanır. Rüşvet, faiz gibi kolay yoldan haksız kazançla zengin olmakta nefsin hoşuna gider. Evlatlarla övünüp,  üstünlük duygusuna kapılmak da nefsi okşar.

Bunları daha çoğaltabiliriz. Ancak kısaca nefis, Allah’ın emrettiği, helal kıldığı ve cennet yoluna davet ettiği işlerden hoşlanmamaktadır. Bu hoşnutsuzluk ise yakıcılığın ilk sinyallerini, isyanla gösterir. Namaz, paylaşım, fedakârlık, diğerkâmlık, oruç, zekât, iyilik gibi ilahi emrin meltemine gurur, kibir, bencillik, tembellik, cimrilik kalkan yapılarak kalbin esenliğe erişmesine engel olur.

Günah, haram, hata nefsin hoşnutluğunu çağrıştırırken, tövbe, dua, ibadet nefsin zorlar. İşte sevdiğine yol almak isteyenler nefsini zorlayan hususları aşarak eşsiz sevgiliye kavuşmanın yolunu bulmalıdır. Bu yol da; muhabbetullahtır.

Habibullah (sav), bu sevgi yolunun en büyük öğretmenidir. Bize bu hususta nefsin zorluklarını aşacağımız sırları kulağımıza fısıldamaktadır.

“Sana zulmedeni affet. Sana küsene git, sana kötülük yapana iyilik yap. Aleyhine de olsa hakkı söyle.”([1])

Hadi bir nefsimize bunları bir soralım. Nasıl cevap verecektir acaba? İşte inanç yolu budur. Cennet yolu budur. Zorluğu aşmaya niyetli nice yiğitler bu yolda dökülmüştür.

Nefis, cennetimize perdedir. Bu perdeyi kaldırmadan, sevgiden esenliğe ulaşmamız mümkün değildir. Züleyha, Yusuf peygamberi arzulamıştı. Nefsinin hoşnutluğunu arzulamıştı. Yusuf da (as) onu arzulamıştı. Erkek olarak ona bir duyguya kapılmıştı. Ama Allah sevgisi, onu bundan korumuştu. Allah sevgisi, nefsin hoşnutluğuna perde olmuştu. Nefis ortadan kaldırılınca, ortada tek hakikat, muhabbetullah ve neticesi cennet, nihayeti cemalullah olmuştur.

Hz Adem (as), nefsin hoşuna gidene yöneldi. Ayıp yeri göründü. Ayıbı günahıydı. Tövbe ile Allah’a yöneldi. Nefis perdesi kalktı, muhabbetullah belirdi. Elbisesi takva oldu.

S. Ahmet Uzun
www.seyitahmetuzun.net

[1] -(Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 317)

( Aşk; Zoluklara Rağmen Sevdiğine Yürüyebilmektir. başlıklı yazı SeyitAhmetUzun tarafından 1.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.