Yoksa
Eskimeyen bir
türkünün tellerinde gidiyorum çocukluğumun en kıymetli anılarına. Mutsuzlukla
henüz tanışmamışken, hani büyümenin marifet olduğuna inandığım; o tertemiz
yıllara. Kayısı çekirdekleri ve gazoz kapaklarıyla oyunlar oynadığım, cumartesi
günleri çizgi film izlemek için erkenden uyandığım, dedemden aldığım
harçlıklarla leblebi tozu ve çiklet aldığım; henüz olmamış, ömrümün tazecik
zamanlarına. Umutların ve hayallerin en taze iklimine, ağız dolusu
kahkahalarımın en gerçek haline, gözyaşlarımın ve sıkıntılarımın mahsusçuktan
yaşandığı geçmişime.
Bende büyüdüm
herkes kadar işte. Çocukluğumda dinlediğim şarkıdaki gibi oldu aslında ;’’ Biz
büyüdük ve kirlendi dünya.’’ Nasıl olduğunu anlamasam da kirleniverdi dünya ve
ben de öyle, bir anda. Mutsuzluklar ve pişmanlıklar henüz sarmamıştı ömrümü o
zamanlar. Arkadaşlarım birer birer küsüp yabancılaşmamışlardı henüz. Yalnız
başına kalmak ne demektir bilmiyordum. Yalnızlık, mutsuzluk ve pişmanlık
yalnızca şiir yazmak için kullandığım kelimelerdi. Tüm bu kelimelere sahip
olacağımı ve dahası tüm bu kelimelerin beni ve içinde bulunduğum durumu ifade
edeceğini bilmiyordum. Hiçbir zaman futbol topu alacak param olmadı ama çok
oynadım sönmüş plastik toplarla. Okuldan kaçıp arkadaşlarla, o yıkık evin
bahçesinde iskarpin ve okul üniformasıyla oynadığım futbol maçları. Şimdi hem futbol topum, hem futbol
ayakkabılarım, hem eşofmanlarım hem de gidecek bir halı saham var ama
oynayamıyorum o eski eğlenceli tatla.
Dondurmacının
önünde turlamalarımız, bakkalın önünde gezinmelerimiz kasabın önünde gezen kedi
misali yokluğumuzdandı. Olur ya belki adamın iyi gününe denk geliriz, olur ya sevindirici
bir haber alır adam; ‘’Gelin bakalım çocuklar,’’ deyiverir ‘’ Yiyin bakalım şu
dondurmaları.’’ Ama hiçbir zaman o sevindirici haberi almadı dondurmacı ve
bakkal, ama hiçbir zaman umudumuzu yitirmedik biz çocuklar. İşte aynı umutla
sevdik dünyayı, aynı umutla bağlandık yaşamaya. Yani olmazı oldurur kılan,
yaşanmazı yaşanır, çekilmezi çekilir kılan aynı umuttu. Fakat şimdi anlıyorum o
dondurmacı ve bakkalın neden hiçbir zaman o sevindirici haberi almadıklarını.
Büyüyünce insan yalnızca masumiyetini, çocuksu neşesini ve hayal gücünü değil
umutlarını da kaybediyor. Birkaç yıl önce sahip olmak istediklerine birkaç yıl
sonra sahip olursa sahip olmak insana yetmiyor. Ben örneğin, çocukken sahip
olmak istediğim her şeye şimdi sahibim. Ama mutlu muyum? Hangimiz öyleyiz ki?
Her şey zamanında anlam taşırdı diyenleri duyar gibiyim. Belki de bizler fazla
dert ediyoruz zamanı. Öyle ya da böyle insan istediklerine kavuşuyor her zaman.
Belki ilk günkü ya da istendiği zaman ki heyecan heves ve istek kalmıyor ama
yetinmesini bilmeli bence insan. Çünkü dünya ve insanlık ibret almak isteyene
en büyük kaynaktır. Bizler kaloriferli dairemizin doğal gazlı olmamasından
şikâyet ederken birileri sobayla ısınıyor hala ve diğerlerinin bir sobası bile
yok ısınmak için. İşte hayat, işte devran.
Aynı eskimeyen
türkünün tellerinde dönüyorum bugüne. Pişmanlıklarım, mutsuzluklarım ve
sıkıntılarım ellerimde ufalanıp kuma dönüşüyor. Omuzlarımdaki ağırlıktan ve
sırtımdaki kamburdan bir anda silkelenip kurtuluyorum. Daha bir hafifliyor,
daha bir özgürleşiyorum sanki. Dünyanın en ciddi ve dünyanın en sıkıntılı
işleri birer oyuna dönüşüveriyor karşımda. Bir türkü de ben tutturuyorum
kuşlarla beraber. Pencerenin perdelerini açıp güneşi izliyorum, gökyüzüne
bakıyorum sık sık. Derin derin nefes alıyorum yaşadığımı ispatlarmışcasına.
Meğerse kendi kendimi hapsetmişim bu karanlık ve tozlu hücreye ve meğerse kilitli
değilmiş hücremin kapısı. Üstelik biz büyümüşüz ama kirlenmemiş dünya, yalnızca
biraz tozlanmış. Tozdan görünmez olmuş umutlar, yoksa her zamanki
yerlerindeymişler kendileri oysa. Türküyle beraber dönerken ben, çocukluğumu da
mı aldım yanıma yoksa?
(
Yoksa başlıklı yazı
MESUT ÇİFTCİ tarafından
23.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.