Gururlanmadık dersek doğru söylememiş oluruz. Türkiye uzaya ilk adımını yerli Göktürk2 uydusuyla attı. Göksümüz kabardı. Artık uzayda bizde varız demekten kendimizi alamadık.
İlk yerli uydumuz Göktürk2, 18 Aralık 2012 günü Çin saatiyle 00.12'de, Türkiye saatiyle ise 18.12'de Çin üretimi “Uzun Yürüyüş–2” taşıyıcı roketiyle Çin'in kuzeybatısındaki Gansu eyaletinde bulunan Jiuquan uydu fırlatma merkezi'nden başarıyla fırlatıldı.
Artık uzayda Türk milletinin de bir gözü, kulağı, ayağı, bunlarla birlikte Türk bayrağı dolaşmaya başladı. İnşallah yakın zamanda kendi fırlatma istasyonlarımızı da kendimiz yapar, kendi uydumuzu kendimiz uzaya yolcu ederiz.
Geçmiş yıllarda ABD, Rusya, Çin vb ülkelerin uzaya yolculuklarını televizyonlardan gıptayla izlerken, Türkiye’nin ne zaman bu teknolojiye sahip olacağını kendi kendimize sormak mecburiyetinde kalıyorduk.
Bundan 5000 yıl önce Oğuz han “Güneş ışınlarının yayıldığı her yer hedefimizdir” diyerek dünya ile birlikte ay ve yıldızları bize hedef gösterirken, Mustafa Kemal Atatürk de “istikbal göklerdedir” diye aynı doğrultuda hedef gösteriyordu.
Buna rağmen gösterilen hedefler doğrultusunda ancak ilk söylenişinden 5000 yıl, son söylenişinden 70/80 yıl sonra bu hedefler doğrultusunda ilk adımı atabildik. Ancak bu durum daha uzayın kapısından yeni girmemiz anlamına gelmektedir. Uzay boşluğunda rahat dolaşmak için daha çok çalışmamız, düşünmemiz ve üretmemiz gerekecektir. Çünkü kapıdan girdikten sonra asıl ihtiyaçlar doğmaya, görünmeye başlayacak ve onları karşılamak için daha çok emek ve efor gerekecektir.
Bu gün uzaya uydu göndermek, gelişmişliğin, güçlülüğün, zenginliğin, bilim ve teknolojide söz sahibi olmanın ölçütleri olarak algılanmaktadır dünya kamuoyunda.
Şunu peşinen söyleyelim. Yerli Göktürk–2 uydusunu uzaya gönderme başarısını gösteren ve Türk milletini gururlandıran ve bu başarıda emeği geçen bütün kişileri, bilim ve teknik personeli, kurum ve kuruluşları gönülden kutluyorum.
Günümüz dünyasında uzay teknolojileri, özellikle savunma sanayii açısından olduğu kadar ekonomik ve bilimsel açılardan da büyük önem arz etmektedir.
Çünkü bu uydular özellikle istihbarat ve askeri alanda, bu teknolojiye sahip olan ülkelere büyük avantajlar sağlamaktadır. Ayrıca ekonomik olarak haberleşme, Televizyon yayınları vb. alanda büyük gelirler sağladığını da unutmamak gerekir.
Ancak burada bir üzüntümü de belirtmeden geçmemeliyim. Türkiye’nin bir numaralı gözde üniversitesi sayılan Ortadoğu Teknik Üniversitesi(ODTÜ) öğrencilerinin Göktürk–2 uydusunun uzaya gönderildiği gün ve saatlerde ODTÜ kampüsünde çıkardığı olaylar ne yazık ki bu üniversitenin imajına da yakışmamıştır, öğrencilerine de.
Hâlbuki bu protesto şu tip nedenlerle yapılsaydı daha anlamlı olur ve kamuoyundan büyük destek de görürdü.
Uydumuz niçin ülkemizden değil de Çin’den fırlatılıyor?
Türk halkının alın teri olan dövizler niçin yabancılara aktarılıyor?
Türkiye’de fırlatma istasyonu bu güne kadar neden yapılmadı?
Bunları yapacak bizim gibi gençlerin önü niye açılmıyor vb. gibi isteklerle gösteri yapılsaydı inanıyorum ki halkımızın yüzde doksanı arkalarında olurdu.
Maalesef yapılan gösteriler 12 Eylül 1980 öncesi olayları hatırlattı bize. Hem de Türkiye olarak uzaya ilk adımımızı attığımız o gün ve o saatlerde. ODTÜ’lülere böyle bir günde bu görüntüler maalesef yakışmamıştır.
Evet, Göktürk2’den sonra Türkiye’nin bilim ve teknolojide daha atacağı çok adımlar vardır. Bunların başında kendi imkânlarıyla nükleer güç olması, 2000/3000 km menzilli seyir füzelerinin yapılması, yerli yolcu ve savaş uçağı yapılması, yerli nükleer santrallerin kurulması, uzaya insanlı uydu gönderilmesi, kişi başı milli gelirimizin 40/50 bin dolara çıkarılması vb vardır.
Bunlarında gerçekleştirilmesi Türkiye’nin geldiği yer, bilimsel ve teknolojik birikim bakımından hiç de zor değildir. Yeter ki hedefler doğru belirlenip, o hedefler doğrultusunda hiçbir bahaneye sığınmadan kararlı adımlar atılabilsin.
İlk yerli göz ağrımız olan Göktürk–2 uydumuza, uzayda kazasız, arızasız hayırlı yolculuklar diliyorum.