İş yerinde ona herkes Kaptan diyordu. İnsancıl, doğayı ve hayvanları dolayısı ile insanları çok seviyordu. Yüzüne gülen herkese kalpten inanır güvenir, herkesi kendisi gibi bilirdi. Emekliliğine de az bir süre kalmıştı. Belki emekliliği düşünmüyordu, emekliliğine dair bir planı da yoktu.
Bir gün ofisteki arkadaşlarından biri “Kaptan, emekli olunca ne yapacaksın? Gel seni kursa kayıt yaptıralım, sertifika al, en azından senin için bir meşgale olur” dedi. Kursa kayıt yaptırdılar, Kaptan kurs sonunda sertifikasını almıştır.
Hiç emekliliği düşünmezken, zamanla değişen şartlar onu emekli olmaya zorladı. Gururlu idi. Kimseye fırsat vermemek için, emekli olarak bulunduğu şehirden, çocuklarının da çalıştığı sahil kasabasına taşındı. Emekli ikramiyesi ile de nişanlı olan büyük oğluna düğün yapar.
İlk birkaç yılı, emekliliğe ve yeni taşındığı kasabaya alışmakla geçti. Eşinin de telkinleri ile büyük oğlunu kursa göndermesi gerekiyordu. Gerekli araştırmaları yaparak oğlunu kursa yazdırır. Kursa gelip giderken oradakilerle yakınlık kurup arkadaş oldu. Kendisinin de belgeleri olduğunu ihtiyaç halinde çalışabileceğini belirtmesi üzerine, aynı kursta işe başlar…
Kurstaki meslektaşlarından bir bayan ile samimi olur, zaman içerisinde dostluk kurarlar, ağabey kardeş gibi olmuşlar ailece görüşmeye başlarlar, Kaptan’ın çocukları da, arkadaşını *hala* olarak benimsemişlerdir.
Zamanla, arkadaşı *kızım* dediği aynı meslekten bir arkadaşını Kaptan ile tanıştırır. Adı Şaziment’tir.
Bir süre sonra, Şaziment, Kaptan’ı
ve arkadaşını ailesi ile tanıştırmak üzere yemeğe davet eder. Yemek güzel
geçmiştir. Babası, annesi, ağabeyi ve yengesi ile tanışmışlar güzel bir ortam
olmuştu. Yemekten sonra ayrılırken Şaziment’in Babası; “Kızım bundan sonra önce
Allaha sonra size emanet” der.
Başka bir gün yine Kaptan Şaziment’in
evine gider. Ailesi de mutlu olmuştur. Vakit hayli ilerlemiştir. Kaptan’a;
“ailem seni çok sevdi sana çok güveniyorlar, bunlar evin ve arabanın yedek anahtarları,
al sende kalsın” der, Şaziment.
Kaptan, kendisine anahtarların da verilmesinden sonra, Şaziment’in ailesine daha sık gider, babası ile muhabbet ederler. Babası bir gün böyle bir sohbette, eli ile yolu işaret ederek, “Hemen yolun kıyısında arsa var, oranın yarısını sana vereyim, ev yap” der. Kaptan; “şimdi hazırda arsa alacak param yok, borçlu kalmak istemem, sağ olun” diye cevap verir. Gece ilerlemiştir, Kaptan “iyi geceler” dileyerek evine döner.
O gün, Kaptan’ın işi erken bitmiştir, iş çıkışı, Şaziment’in çalıştığı ofise uğrar. Biraz sohbetten sonra, “annem akşam yemeğe bekliyor” demesi üzerine arabayı Şaziment’e bırakarak evine gider. Hava sıcaktır. Duş alır, dinlenmek üzere uzanır. Uyumuştur. Bir ara kapının açıldığını duyar, çocuklarından birinin geldiğini zanneder, oralı olmaz. Bir müddet sonra, yatak odasında ayak sesleri duyar. Oğlunu dolaptan giyecek alıyor zanneder, yine oralı olmaz, bir ara sesler kesilir. Üzerinden pikenin açıldığını hisseder, gözlerini açıp doğrulduğunda, şok geçirir.
Gelen, Şaziment’tir. Soyunmuş çıplak vaziyette Kaptan’ın yatağına girmek üzeredir. Kaptan ilk şoku atlattıktan sonra, eli ile ittirerek; “Sen ne yapıyorsun? İyi misin?” der. Şaziment, “aptallık etme ben seni istiyorum” diyerek, tekrar yatağa hamle yaptığı esnada, Kaptan bir anda, onu ittirip tokat atarak, “ailen seni bize emanet etti, asla aklımdan böyle bir şey geçmez, defol!” der.
Şaziment, böyle bir tepki beklemiyor olacak ki, yediği tokadın da etkisi ile bir anda toparlanmaya başlar, bir taraftan da “bunu unutma, bir gün hesabını mutlaka vereceksin” diyerek, giyinip çıkar… Kaptan araba sesinden gittiğini anlar. Ancak üzerindeki şoku atlatamamıştır. Kime nasıl anlatacaktır.
Kaptan'ın memleketteki iki kayın biraderi tatile gelmişler. Bir akşam balkonda sohbet ederlerken, çat kapı Şaziment gelir. Tanışma faslından sonra sohbet koyulaşır. Kaptan’ın küçük kayın biraderi memlekette eşinden ayrılmış, dükkânını batırmış, alkolün de etkisi ile ağlayarak, “hayata yeniden başlayacağım” der. Bunun üzerine, Kaptan’da “eğer öyle bir niyetin var ise, bak Şaziment de hayatından memnun değil, gel size burada ortak dükkân açalım” der. Önce paramız yok nasıl olacak derler. Kaptan, kayın biraderine, “sen emeğini koyacaksın, Şaziment de çevresini getirecek, ben de ablanla birlikte maddi yönünü karşılayacağım. Çalışır sonra bize olan borcunuzu ödersiniz” der.
Tatil biter, Kaptan’ın misafirleri memlekete dönerler. İki gün sonra, küçük kayınbiraderi valizi ile habersiz çıka gelir. Daha ortada bir şey de yoktur. Şaziment’e de haber verilir, oturup tekrar konuşurlar ve anlaşırlar. Kaptan’ın “sözleşme yapalım” demesine, “bizim güvenimiz tam” diyerek karşı çıkarlar. Araştırmalar yapılır, dükkân bulunur, Kaptan söz verdiği gibi maddi yönünü karşılar, nakit yetişmeyince de, hem eşi, hem de kendisi kredi çeker.
Dükkân faaliyete geçmiştir, iş yapmadığı söylense de, toplanan hâsılatı
kayın biraderin zimmetine geçirdiği anlaşılır. Hal böyle olunca Şaziment de
kendi yaptığı işlerden topladığı hâsılatı kendi zimmetine geçirir. Olan Kaptan’a
olmaktadır, dükkândan alacakları olan esnaf, onu sıkıştırmaktadır. İki ortak
anlaşamaz ve işi yürütemezler. Devretmek isterler ancak, buna da Kaptan razı
gelmemektedir. Çünkü çok masraf yapmıştır.
Sonuçta iki ortak ayrılmaya karar
verirler. Şaziment dükkânın borçları karşılığında, ortağına devredecektir, alacağı
para ile borçları kapatacak, Kaptan’a olan borç da çalışarak kayın birader
tarafından ödenecektir, ancak onda da nakit yoktur. Bunun üzerine Şaziment,
ortağına; “ablan ile Kaptan kefil olsunlar, senet imzalayın devredeyim” der.
Ortak durumu ablasına açar, ablası da Kaptan’a…
Kaptan, kayın biraderine, “sana kefil olmayalım da kime kefil olalım” der ve boş senede imza atar, eşine de imzalattırır. Boş senede imza atılır mı, boşlukları doldur diye ikaz etseler de, bir an Şaziment’in çıplak vaziyette yatağına geldiği aklına gelir, “o bana çıplak geldiyse, boş senetten ne çıkar, ona güvenmeliyim” diye düşünür, hem de kayın biraderinin işine dört elle bağlanmasına zorlamak için tereddütsüz imzalamıştır.
Dükkân devredilir. Kayın birader çalışmaya başlar ancak, kazandığını tutmaz, gece âlemlerinde harcar. Sonuçta o da yürütemez, biriken; elektrik, telefon, kira vs borçları tutarı karşılığında dükkan bir başkasına devredilir. Olan Kaptan’ın harcadıklarına olmuştur. Kaptan’ın arası hem Şaziment hem de kayın biraderi ile açılmıştır. Şaziment’ten verdiği senetleri ister, ama bugün yarın diye elde edemez…
Kaptan ile Şaziment eskisi gibi
olmasa ara sıra görüşüyorlar, Şaziment her seferinde senetler için merak etme
diyordu. Bir gün Kaptanı arar; “Kaptan, Allah razı olsun, bana çok yardım
ettin, sana çok borcum var, ne kadar?” der. “Kaptan da, önemli değil, sen önce
kendi borçlarını kapat, benimkini, ağabeyine çektiğimiz –ağabeyi ödeme
güçlüğüne düştüğü için Şaziment adına, oğlunun kefaleti ile kredi çekilmiş,
taksitlerini Kaptan ödemektedir- kredi bitince, nasıl olsa arsa vereceksiniz,
oturup konuşuruz kim alacaklı ise ödenir” demesi üzerine, Şaziment, “olsun bilmek istiyorum” diye cevap verir.
Bunun üzerine Kaptan peki birazdan SMS ile bildiririm diyerek telefonu kapatır.
Hesaplarına baktıktan sonra “dükkâna
harcadığım hariç, bana toplam 8-10 bin lira borcun(uz) var” şeklinde mesaj
çeker. Bu mesaja, Şaziment’in çok ağır hakaretler içeren bir mesaj ile cevap
vermesi üzerine, Kaptan, “sana hakkımı helal etmiyorum bundan sonra beni
rahatsız etme, borcunu da Ağustos ayına kadar öde” şeklinde mesaj gönderir.
O günden sonra, Şaziment ile
görüşmez… Bayağı zaman geçmiştir. Şaziment’in trafik kazası geçirdiğini ölümden
döndüğünü duyar, geçmiş olsun demek için arar kendisini, biraz sohbetten sonra Şaziment
konuyu borçlarına getirir. Kaptan da, arabasını değiştireceğini bu nedenle
paraya ihtiyacı olduğunu, satmak istedikleri arsayı almak istemediğini söyler,
münakaşa ederler.
Kaptan arabasını değiştirmiş, üzerine borçlanmıştır. Hala Şaziment’ten gelecek parasına güvenmektedir. Ancak ulaşamamaktadır, izini kaybettirmiştir. Aklına sosyal paylaşım sitesi gelir. Bir fotoğrafının altına, adresini bilen var mı diye yazar. Sonuç alamaz. Bunun üzerine Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunur ve Noter kanalı ile ihtar çeker. Ancak cevap veren olmamıştır.
Kaptan, bir gün polis karakolundan gelen telefon ile ikinci şok’a girmiştir. Karakola gider, durumu öğrenir. Şaziment, sosyal paylaşım sitesindeki paylaşım ile ilgili olarak hakkında; “iznim olmadan fotoğrafımı çekerek yayınladı, evine gitmediğim halde, ben de kaldı diye tarafıma iftira atıyor” şeklinde, üç-dört tane de yalancı şahit bularak dava açar. Kendisine güvenerek vermiş olduğu senetlerin boş kısımlarını da doldurup icra takibi başlatarak, arabasına haciz koydurmuştur.
Bu gelişmeler sonucunda, Kaptan,
gelen belgelerde yazılı adresteki avukatlık bürosuna gider. Avukat, Şaziment’in
arkadaşıdır. Kaptan her şeyi anlatır, Avukat Hanım dinler. En son, “Şaziment
bana her şeyi anlattı, sizin anlattıklarınızla uyuşuyor, özellikle de –Kaptan’dan
bir kuruş alacağım yok, aksine ben ona borçluyum, ancak yeni evlendim, ödeyecek
durumum yok, eğer benden alacaklarını tahsile kalkarsa evliliğim bozulur, bu
senedi doldurup işleme koyacağım, onu baskı altında tutacağım- demiştir. Ben
avukat olarak müvekkilimi savunurum. Sen alacaklarından vazgeç, biz de bir
işlem yapmayalım, şikâyetlerimizi geri alalım” demesi üzerine, Kaptan
çaresizlik içerisinde oradan ayrılır. Hiçbir kanuni hakkını kullanmaz.
Ancak, zaman içerisinde mahkemeden
gelen davetiye ile karşı tarafın şikayetlerinden vazgeçmediklerini anlamıştır
ve oyuna getirilmiştir. Duruşmaya gider. Elindeki belgeler ve şahitleri ile kendisini
savunur, bütün iddialarını çürütmüştür, ancak sosyal paylaşım sitesinde yaptı
paylaşım nedeniyle 1 yıl caza almış, hal, hareket ve davranışları göz önüne
alınarak ceza 10 aya indirilmiş bu da tekrarlanmamak kaydı ile ertelenmiştir.
Kaptan, insanlara Güvenmenin bedelini çok ağır ödemiş olmakla birlikte, olayın peşini bırakmamış olup, onur ve gurur meselesi yaparak mücadelesini hukuki zeminde yürütmektedir.
Kaptan’ın insanlara çok güvenmesi
nedeniyle başına gelen bu olay, evde aile huzurunu da kaçırmış, hala dükkân
için çektikleri kredi taksitlerini ödemekte,
bu nedenle maddi sıkıntı çekmekte, yaptığı hata bazen yüzüne vurulmakta
olup, hayat kaptan için çekilmez bir noktaya gelmiştir.
Şimdi bizler; Yunus Emre’nin
“Yaratılanı Severim, Yaratandan Ötürü” sözünden yola çıkarak insanları sevmeye
devam mı edelim? Yoksa düşene bir tekme mi vuralım?
Mustafa
KARAAHMETOĞLU
07.01.2013
Müzik ; Moğollar/Gam Yükü