Sadece riayet eder
gönül: İstemsiz kabullenişler, gerçeğin acımasızlığı ve gölgelerin istikrarsız
varlığına…
Hangi gölgeler mi: Hani
şu varlığınıza ket vuran, alaycı bakışların sığındığı, acınası ruhlar. O ruhlar
ki; adeta şeytana teslim etmişler kimliksiz suretlerini ve yakarıp durmaktalar
verdikleri acıyı pekiştirmek adına. O kadar da kolay değil aslında…
Bir öyle bir böyle
yalpalarken hayat çizgisinde, acımasızcasına darbeler almaktasınız. Neden mi?
Sırf sevginizi verecek ahvale el uzattınız diye. O kadar da zor olmasa gerek
uzanan eli tutmak.
Heyhat… Üç beş söylem,
yalanlara bulanmış iltifatlar nasıl da inandırıcı gelmekte oysa, muhatabı olan
saf kimliğe. Hele bir de teyit edip, kabullendiniz mi tüm o gerçek dışı
safsataları, bakın ve görün kaçabiliyor musunuz kolaylıkla. Üstelik kaçmak
istemezken, kaçırmak çok da kolay gözükmekte onlara. Uğurlamak isterken sizi
kopup da geldiğiniz yere, bilemezler ki; geldiğiniz yer çoktan kayıplara
karışıp yok olmuş bile.
Bir eksik ya da bir
fazla, ne çıkardı ki…
Meğer ne zormuş
kabullenilmek. Çok şey de değildi oysa talep ettiğiniz: Azıcık aşım, kaygısız
başım ve geçinip gidiyordunuz oysa. Yoksa öyle değil miydi gerçek, kanmış
mıydınız, kandırılmış mıydınız… Tamam, tamam bir aldatmacaymış tüm görünen. Üç
beş süslü sözmüş sizi kandıran. Oysa ki; içten yaklaşımlarınızla sevdiğinizi,
sevildiğinizi sanmıştınız kim varsa arz-ı endam eden.
Bu ne sosyoloji
biliminin varlığına uyar ne de psikoloji kuramlarına. Olsa olsa, def etmek sizi
başlarınızdan, olsa olsa iteklemek ve yok saymak. Gerçek gerçekten de farklı
imiş.
Beyhude bir çırpınışla,
ait olma duygusuna dâhil olmak adına o kadar emek, o kadar çaba boşunaymış.
Hele ki; o aldanış yok mu… Oldukça iyi bir performansla roller ifşa edilip,
oynanmış da haberiniz yok. Gerçi hala oynanmakta da, kimin umurunda artık.
Herkes özgür ve
dilediğini yapsın zaten, soran da yok neden ve niçin diye.
Onlar umursamazken, ne
gerek var ki yas tutmaya.
Hoş bir esinti iken ilk
başlarda esen, varsın kendi fırtınalarında savrulsunlar.
Geçen günlerin adına bu
suskunluk ve binlerce kez kınamalı iken kendinizi, acı olan; görememek tüm
saklı gerçekleri ve hayıflanmak, nasıl da kandırıldım diye.
Evet, gerçek yüzler
fora…
Ya ümitler…
Kim bilebilir ki…