1
Haklıydınız hem de
olabildiğince haklı. Ne kadar kızmış olsam da size zamanında ne de olsa
tanımaktaydınız bendeki beni.
Bendeki ben; tıpkı
dalın yeşili gibi ya da gökyüzünde salına salına gezen o kar beyazı bulut
misali.
Göremediğim gerçek
yanım ama gördüğümü farz ettiğim ya da görmek istediğim.
Oysa siz çoktan
görmüştünüz kabul etmekte zorlandığım ne varsa.
Evet, farkımı,
farklılığımı her ne kadar görmezden gelip yadsımış olsam da eninde sonunda
yüzleşiyorum. Artılarım var ve bir o kadar eksilerim. Ne beklentilerini
karşılayabilmekteyim bana güvenenlerin ne de beklentilerime karşılık
bulabiliyorum.
Beyaz beyazdır ya da
siyah siyah. Ya pembe: Hep görmek istediğim ama aslen gri olan.
Evet, nasıl görmek
istiyorsam öyle görüyorum çoğu şeyi ya da insanı. Kafamdaki imgeler sık sık
haykırıyor: Hadi bizi yerleştir, diye.
Olası mı söyleyin
mümkünatı var mı değişmenin, değişebilmenin?
Ya da mümkün mü
biçimlendirmek ya da biçimlendirilebilmek.
Alçıdan yapılmış değil
ki insan ruhu ve kalbi; mümkün mü istediğiniz şekli verebilmek ya da
zihinlerdeki tabloya uymak.
Ne biçimlendirmek olası
ne de istenen vasıflara haiz olmak.
Kabul, sevgili dostum;
sizin seneler evvel görmüş olduklarınızı hep reddettim. Ve bir o kadar da
kızdım size her ne kadar bunu dile getirememiş olsam da. Oysa siz benim
aynammışsınız bakmaya korkup, kaçtığım. Ne zaman aynaya baksam hep başka bir
ben görme ihtimaline karşılık kaçırdım gözlerimi aksimden.
Ne vardı ki inkâr
edecek, ne vardı ki suçlayacak ya da suçlanacak.
Neye yaradı ümitlerim,
söyleyin?
Neye yaradı bitmek
bilmez çırpınışlarım ve ne geçti elime?
Koca bir ömrü heba
ettim peşinde koştuklarımın uğruna. Oysa ne hayallerle düşmüştüm yola ve neler
beklemiştim hayattan ve yoldaş bildiklerimden.
Ve görüyorum ki; herkes
kaderini yaşarmış. Bunu nasıl görmezden gelebildim ki?
Evet, binlerce kez
evet; iflah olmaz bir hayalperestim ben: Değişime direnen ve buna rağmen
değişmek ve değiştirmek isteğiyle çabalayan. Çabalamak değil aslında tamamen
yalpalamak.
Ne suçluyum ne de
suçluyorum payı olanları. Ama gerçek olan bir şey var ki; beklentilerim hep
yüksek oldu benim. Mesela, siz: Zihnimde yarattığım o portre ve gerçek yüzünüz.
Tabii ya; doğruyu
söyleyeni dokuz köyden kovarlarmış. Haklıydınız ama önceleri suçladımdı sizi
beni incittiğiniz için. Ama ne var ki; dile gelenler tamamen gerçekti. Ne hata
payı vardı ne de yalan: A’dan z’ye her şey bire bir yansıtmaktaydı gerçekleri:
Kabul etmekte zorlandığım ve yadsıdığım ne varsa hem de…
Kifayetsizlikler: Kim
kimi suçlayabilir ki yetersizlikleri için ya da mecbur bırakabilir?
Lakin ben hep mecbur
kıldım kendimi değişmek adına. Evet, tek değişmeyen değişimin kendisi ama
uyamadım gidişata.
Ne suç ne de ayıp ama
zor bazı taşları yerinden oynatmak. Ancak ve ancak büyük yıkımlar ya da büyük sarsıntılar
ile idrak etmek mümkün ama gelin görün ki; bu da inanılmaz yıpratıyor insanı:
İyi bilirim.
Kolay olan ne varsa ya
da zor ve imkânsızlıklar. Olmadı mı olmuyor işte:
Ve
addedilen:’’Uyumsuz’’ ya da ‘’istikrarsız’’ ve sonuç: ‘’Hüsran.’’
Yeri geldi mi neşe yeri
geldi mi hüzün. Üstelik bu bir seçim değil ki. Olsa olsa hayatın bir sunumu.
Kim ister ki hüznü yaşamak ya da olası mı kabullenmek ama ya mecbur
kılınırsanız.
Bu denli karmaşanın
yaşandığı ve adı düzen olan bu düzenekte ne ölçüde mutlu olabilirsiniz?
Anlık mutlulukları
haricinde tutuyorum. Ama süre gelen bir mutluluk pek de olası değil. En azından
benim açımdan. Zira ne oynarım ne de oynadım.
‘’Ya olduğun gibi görün
ya da göründüğün gibi ol.’’
İşte Mevlana’nın feyiz
aldığım bu öngörüsü… Sonuç mu: Ne siz sorun ne de ben söyleyeyim…
Hüzünle mutlu olanlar
ya da mutlu olduğunu iddia eden kim varsa: Duygular yaşanmak içindir ne
kaynaktır ne de harç başkalarının yaşantısına. Sadece bir uzantı olabilir ya da
destek ya da paylaşım diğerlerinin hayatında.
Anlaşılmak gibi bir
niyetim de kalmadı artık. Zira oldukça zorladım sınırları ve elimden geleni de
yaptım. Hele ki siz bu denli acı vermişken yaşanmışlıklara ilave olarak kimden
ne bekleyebilirim ki, Yaradan’ın haricinde. Yeri geldi mi maneviyat bile bir
meta olarak kullanıldıktan sonra bunu ifade etmekte iken bile zorlanır oldum.
Doğrular ve yanlışlar…
Kim neye ne ölçüde vakıf olabilir ki ya da destek ve sonuç itibariyle ne varsa
savunulan hep hicap duymakta insan…
Bilinenin çok ötesinde
ve anlaşılma ihtimali olmayan bir benlik ve sayısız öngörü zihinlerde
şekillenen.
Evet, şu
kifayetsizlikler her birimizin muzdarip olduğu: Zihinlerdeki o yerleşik düzen
ve şema. Varsın uymamayım zira yeteri kadar uğraş verdim ve yeteri kadar hayal
kırıklığı yaşadım ve yaşattım.
Seçimler, seçilenler,
mecbur bırakıldığımız ve imkânsızlıklar…
Sevgili dostum her ne
kadar yakınımda ve bir o kadar da uzağımda olsanız da kalben çok şey
paylaşmıştım sizinle. Sonuç ise gördüğüm zarar hem de yıllarca olan hukukumuza
rağmen. Ne kurallar ne öngörüler ne doğru bildiğimiz yanlışlar hatta ve hatta
yanlış addedilen doğrular.
Artık neyin doğru ya da
neyin yanlış olduğu karışmış iken zihinlerde beklentilerimi de gömdüm çok
derinlere. Anlayacağınız umutlar başka bahara kaldı. Ki o bahar gelir mi gelmez
mi onu da bilmemekteyim.
Sanırım en güzeli suyun
akışına bırakmak kendini ve olacakları zira zorlamakla olmuyor ve değişmiyor
gidişat. Tıpkı sizi zihnimde yerleştirdiğim o taht gibi. Evet, siz gönlümün
sultanıydınız her ne kadar siz beni bir köle gibi görseniz de. Ve ne yazık ki
iş işten geçtikten sonra anladım bunu.
Yargılamak ve
yargılanmak: Kim böylesi bir mesuliyet taşıyabilir ki? Ama ne yazık ki çoğu
insan çoğu şeye vakıf olduğunu kabullenip çok şeyi kabullenmiyor ve kolaylıkla ahkâm
kesebiliyor pek çok konuda.
Onlardan biriydim belki
ama artık değilim. Zira yaşadığımız bu zor sınavda sayısız aşamadan geçiyoruz:
Pek çok kazanım elde ederken kayıplarımız da inanılmayacak kadar çok. Dikenli
bir yol her ne kadar son zamana kadar hep pembe güllerle dolu bir bahçe gibi
görmüş olsam da.
Her birimiz nadide bir
gül gibiyiz aslında: Acısıyla tatlısıyla, iyi ve kötü vasıflarla donanmış.
Dikenlerimiz bizim korunağımız. Kiminde çok kiminde az…
Ve sığındığımız
limanlar…
Şiddetinden
kaçındığımız sert rüzgârlar…
Sürüklendiğimiz ama
görmezden geldiğimiz akıntı…
Yıkıcı depremler…
Ve yeniden ayağa
kalkıp, adımladığımız yol: Öncesinde yavaş ve temkinli…
Herkesin yolu açık
olsun…