Bıyıkları yeni terlemeye başlayan Hüseyin,okul  dışı  zamanlarında  işyerinde  babasına yardım  ederdi.
                        

                         Babası, Söke’nin ünlü esnaflarındandı.Dükkanlarında tahin ,şurup ,yoğurt, süt, pekmez, yumurta, peynir, turşu gibi  hafif  yiyecekler  verilirdi.Sabahları  gelen müşteriler kahvaltı olarak bir bardak sıcak süt ile tahini iştahla yerlerdi.Öğleyin ve akşam üzerleri ise yoğurtla tahin ya da tahin ile turşu çok iyi giderdi…
                        

                         Dibi tutmasın diye Hüseyin babasına yardım amacıyla sabahları kocaman süt kazanını uzun palmiye ağacı dalından yapılmış kürek ile sürekli karıştırırdı. Bazen  müşterilere yiyeceklerini tabaklarına koyup dağıtır,bazen de giden müşterilerin ardından masalarını bezle siler,tabakları,kaşık ve çatalları bulaşıklığa kaldırır,masa ve sandalyelerin altlarını süpürge ve faraşla temizlerdi.Kimi zaman  çarşıdaki esnafa yiyecek götürdüğü de olurdu.ara sıra da eşekle Yaylaköy’den gelen ve dükkanın önüne bırakılan ince odunları içeriye taşırdı.Büyük kazan içersindeki süt bu oduncukların yanması ile kaynatılırdı.Hüseyin,dükkanda boş zamanlarında önüne siyah önlük takarak çeşmenin başına geçer,bulaşıkları da yıkardı.
                       

                         Bu yoğurtçu dükkanı Söke’de meşhurdu. İlçenin nefis peksimeti,lezzetli yoğurt ve tahini, sıcacık sütü burada satılırdı.Turşular İzmir’den tenekelerle getirtilirdi.Özellikle Çarşamba günleri Söke’nin pazarı olduğu için köylerden gelen çok sayıda insan dükkanı tıklım tıklım doldururdu.Hüseyin’in babası,her gün sabahın beşinde dükkanı açar,gecenin onikisine kadar çalışırdı.Pazarları da çoğu dükkanlar  kapalı olduğu halde o kapatmaz,müşteri beklerdi…
                       

                         O gün yine iç bölümdeki büyük süt kazanının başındaydı Hüseyin.Yine palmiye ağacının dalından yapılmış uzun küreğin ucunu omuzuna dayamış, iki eliyle tutarak dalgın vaziyette habire kazanın dibini karıştırıyordu.Altta yanan odunların dumanı ,alnından  akan terle karışıyordu.Bir an için bir müşterinin yanına yaklaştığını farketti.Adam  ,Hüseyin’in yanında durdu ve onun saçlarını,başını okşadı.Ardından ‘’Merhaba !’’ dedi.Uzun boylu,iri yapılı adam selam vererek süt kazanının bulunduğu bölmeden çıkıp ön tarafa geçti.Hüseyin’in babası ile biraz konuştuktan sonra ücreti ödeyip dükkandan ayrıldı.
                       Hüseyin,kazan karıştırma işini bitirir bitirmez babasının yanına gitti.Merak etmişti.
                       -Baba kimdi o amca ?
                       -Hangi amca ,Hüseyin?
                       -O iri yapılı,kocaman kafalı amca.Bana ‘’Merhaba !’’ dedi.
                       -Haaa,o mu ? Ona  Cevat Şakir derler..Bizim  Giritlilerdendir..Bodrum’dan Söke’ye geldiğinde bizim dükkana da uğrar,yemeğini yer,biraz sohbet eder,gider…’’Halikarnas Balıkçısı ‘’diye bilinir..Kitap da yazar..
                     

                        Hüseyin,pek fazla bir şey anlamamıştı ama anlamış gibi kafasını salladı..İçeriye geçip birikmiş çöpleri büyük teneke kutunun içine doldurarak ;boşaltmak için,Söke çayının kenarında bulunan çöp bidonlarına doğru yola koyuldu…
                      

                        Kimin ‘’Merhaba !’’ dediğini anlaması için üç dört yıl daha geçmesi gerekecekti…

( Merhaba başlıklı yazı DÜŞÜNCE tarafından 17.05.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.