Muteber bir yolun yolcusu sonsuzluğa bir adım uzak ve bir o kadar yakın.

 

İkilemlerin kıskacında ve yetisini yitirmiş belki de.

 

Yiten yitmiş de nedir bunca canhıraş telaş… Yakalamak mı kaçan ipin ucunu yoksa çözmek mi o kördüğümü…

 

Duyular ayrı telaşlı, algılar çoktan sürüncemede kalmış belli ki algılama seyri yüksek seyretme.

 

Soğuk olsa ne çıkar ya da kurak bir iklim meyletse pınarı kurutmak adına.

 

Set çekilen ya da çeken. Bir o kadar mustarip ve bir o kadar hızlı bir devinim çoktan alt üst olmuş. Sessiz çığlıkları bastırmak olsa da mücadele ölümden gayrı ne gerçek ya da tüketilmiş ve tükenmeye meyilli onca kaynak. İçi tıka basa dolu nice çöp kutusu bir tarafından sızan kan ve acı ile tıklım tıklım.

 

Yolun ne başı ne de sonu. Belli ki çoktan yarılanmış. Ve bir o kadar hırpalanmış. Nice hırpani ve sıtkı sıyrılmış yaşanmışlık adsız sansız özne ve yüklemlerle yüklü.

 

Tümleyen yoksa belirteç mi?

 

Ya imgeler…

 

Savurun haydi. Savrulun ya da…

 

Neyin telaşı hatta neyin öfkesi bu denli gözlerinizi kör eden?

 

Varsa bilen, varsa itiraf edecek geçiniz sıraya. Ve bir bir dökün eteğinizdeki taşları.

 

Günah keçisi kim ise neyin bedelini ödemekle yükümlü olabilir ki…

 

Zıvanadan çıkmış her kim ya da her ne ise sorun soruşturun bakalım var mıdır aslı astarı.

 

Gündelik telaş ve kaygılarla çevrilmiş ve haricinde hiçbir anlam ihtiva etmeyen bir ömür. Yeter ki birileri cezalandırılsın ve sallandırılsın idam sehpasında. Yeter ki yalan yüklü torbaların ağzı sıkı sıkı bağlansın da bildiğini okusun herkes.

 

Kıvranan vicdanlar belki de günahların boyunduruğunda ve etrafı kolaçan eden o feri sönmüş gözler.

 

Kiri pası bulaşmış belli ki o kâfir düşüngeçlerin.

 

Bitimsiz mi yoksa anlamsız mı…

 

Ne fark eder ki?

 

Anlık belki de ömürlük ama şu da bir gerçek ki yokluk görmemiş sayısız var oluş aslında koca bir hiçten ibaret.

 

Yetinmek bu kadar mı zor ya da külfetli?

 

Ya şükretmekten bu kadar mı aciz bağnaz ruhlar?

 

Doluya koyan ve bir yandan boşluğu dolduramayan zafiyetin gölgesinde her şeye muktedirmişçesine sefası nihayetsiz.

 

İhtimaller sınırlı, kuramlar anlamsız, sızısı yüreğin doyumsuz nefislerin tek besini.

 

Acımak ya da yok saymak en azından var olan bir kimliği her boyutuyla irdelemek yerine hükmetmek.

 

Anlaşılma kaygısı artık nüksetmezken çoktan hükmünü yitirmiş insani boyutu öngörülenlerin.

 

Ne suçlu ne de suç. Ya da bariz bir kaygı olası mı? İnsan kendini bildikten sonra.

 

Kalp ritminde bir döngü belki de saatin o ahengi kulaklara çalınan: Tik tak, tik tak…

 

Bir varmış bir yokmuş yoksa hiç mi var olmamış bunca karanlığa inat.

 

Haydi, susun, bir kez olsun susun ve ters yüz edin tüm varsayımları. Ne çıkar bir kez olup da görebilseniz gerçekleri. Bir nebze de olsa duyumsasanız kâinatın tılsımın ve derin gizemini.

 

Bir varsınız bir yoksunuz. Bir varmışız belki de ait olmadığımız tüm seçenekler tıkamışken kanalları sadece susun ve dinleyin vicdanınızın sesini tabii ki henüz yitirmedinizse.

 

Ana odaklı belirsizlik ve adı henüz konmamış ve onca günah bedel ödemeksizin sür git yaşayan hiç ölmeyecekmişçesine. Zira çoktan kayıpta tüm ruhlar ve zamanı kollayan İlahi Adalet beklemede.

 

 

 

 

 

( İnsan Kendini Bildikten Sonra başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 13.10.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.