Saf, yalın, içten bir güçsüzlük umutlara kırıntı olan…

 

Yeknesak ne çok teamül korkunun galip geldiği, tedirginliğin devasa farkındalığı ve çok uzağında aşkın içinde yanmaya ve sönmeye mahkûm.

 

İsimler tekil hatta tek bir isim.

 

Sıfatlar asılsız.

 

Özne, gizil tanıklığı ile çapraz ateşte.

 

Ve son bir edim: Saklanmak bir ağaç kovuğuna.

 

Dile pelesenk olmuş o dürtünün uzantısı ne kadar arzulansa da vazgeçilmez olan ve en sonunda yenik düşen.

 

Derinlerde bir gömüt fısıldarken nice imge; ‘’Aşk, aşk…’’ diye diye kıvranırken.

 

Oyun hamuru kıvamında biçimlendirilen o görünmez elle dönüşür şekilden şekle sokmakta bağnaz yetileri ile. Kımıltısız, depresif melankolinin bedenle yaptığı izdivaç. Sağdıcı ise özlem; kuyruğunda gelinliğin sayısız hatırat ona dair.

 

Şahsına münhasır bir ikilem sürüklenirken kuyruğu kopmuş uçurtma. Üstelik neyi aradığını dahi bilmez iken kaybolmamak adına tekdüze olsa da devinim, riayet etmek.

 

Çok sesli ne çok çağrışım…

 

Geçmişin söylemsel dokusuna teğet geçerken, ben-merkezcil egoların zafiyet olarak tanımladıkları bir öngörü olsa olsa ‘’aşk’’.

 

Yaratının öngörüsünde, tarihin küf kokan fakındalığında nice emsal.

 

Hazırlıksız yakalanmışken kırılgan bir ruhun daha da depreştirdiği o duygusal coşku bin bir izlek dizili iken kıyısında aşkın.

 

Duygular nasıl bir açılım getirirse getirsin eninde sonunda yüzümüze gözümüze bulaşan aşk zerrecikleri.

 

Öykünsek de nice ayrıntıya sayısız anlatıya dair kişilik hamurunu istemsizce şekillendirirken düşsel dönüşümler bir günde oluşmayı sürece yayılan.

 

Yoksa her şey tek bir cümlede mi gizli tanıklığında Carlos Fuantes’in:

 

‘’Kimse geçmişte var değildir; geçmiş şimdinin bellediğinde var olan bir edimdir.’’

 

Keşif duygusunu kamçılayan panzehiri değil mi aşkın tüm olup biten?

 

Onca izlek ve onca edimi kolektif bilinçaltının istemsizce de olsa geçmişten uzanıp anı yakalayan…

 

Her varoluş sayısız etkileşimin benlikteki izdüşümü ne de olsa: En korktuğumuz hele ki göstermekten imtina ettiğimiz ve en derinde saklı hiçbir izahata gerek duymasa da karanlık yanımız.

 

Duyumsanan özlem.

 

O yakıcı kıskanma dürtüsü.

 

Eşleşirken korkular meçhul bir gölgenin sıradanlığında vücut bulan aşk kadar acemi ve karmakarışık…

 

Fazlasıyla korkutucu gelse de asla akıllanmayan bin yaşına erişmiş olmasına rağmen.

 

Beklemekte aşk da insan da yaşarken ve yaşatırken.

( Ve Son Bir Edim... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 16.05.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.