İrdelemeye değmez pek
çok detay… Benden, senden ve kim varsa saklı kıyıda köşede.
Belki de düşüncelerimin
odağında ya da kıyısında onca imgelemenin, doruğa varmak adına cebelleşirken en
dibe düşmek. Ne mi var tepelerde? Bilsem keşke ve haykırsam avaz avaz.
Basit mi bu denli de
herkes muktedir birbirine yoksa zora sokan tüm o müdahaleler mi… Fark eder mi,
demesem keşke. Demesem de sessizliğimi muhafaza etsem. Ne çok yanılgı ne çok
hayal kırıklığı ne çok densizlik yürek kanatan. Niyetimi kollarken ve muhafaza
etmeye çabalarken pek çok şeyi dönüp bakıyorum ardıma da sadece gölgem baki
kalan.
Dahası da var, deme
hakkına sahip olmadığım için içimde deviniyor dalgalar.
Bireysel
tutarsızlıklarla muhatap olmak kadar yorucu olansa külfeti omuza binen
ıskalarken hayatın güzelliklerini. Fazlasıyla göreceli oysa güzel addedilen ve
adına başarı denen. Kanıksanan kurallar baştan sona madde madde ezberimde ve
tüm falsom başarı hanemin donatıldığı garip imgeler adı belirsizlik, adı meçhul
ve önem katsayısı sıfıra tekabül eden.
Sanrıların yarattığı o
kaos bir yandan şizofrenik donatılarını idame ettirirken harici güçler. Sıkıntı
ve onca teferruat içinden çıkamadığım. Zoru seçtiğim gün gibi aşikâr. Oysa
kural ne kadar tekdüze ve yalındı ilk öğretildiği günü hatırlıyorum da:
‘’Sadece itaat et,
sorgulama yâdsıma da ve inkâr dahi etme içindeki o döngünün getirdiği o safsata
yığınını. Sus, salla başını ve görmezden gel ne olursa olsun ne haykır ne de
öfkelen. İdame ettir sadece ne yazılı ise tutanaklarda. Paranın sıcaklığını en
çok hisset sevgiden de öte o sıcaklığı asla ıskalama. Yoksa…’’
Kimse aksini iddia
etmedi de ve asla bilemedim o yoksa’dan sonra gelecek kelime zincirini.
Bilemedim, göremedim
de. El yordamıyla bulmaya çalıştığım yoldaki tümsekleri dahi tahayyül edemedim.
Sadece sandım ve inandım bir şeylerin yolunda gireceğine dair geliştirdiğim
inancı hala kolluyorum, diyemiyorum ne yazık ki.
Belkiler ve keşkeler ve
biriktirdiğim ne çok evet hayır demem gereken yerde.
Evet, yaşama sanatının
hiçbir inceliğine vakıf değilim ve geç vakıf oldum döngünün bu acımasızlığına.
Sızan ne gazdı ne de
hava sadece sızan sevgi zerrecikleri çok kişinin anlama güçlü çektiği.
Anlamamak değil belki görmezden geldikleri koca bir gerçek.
Biraz dalgın biraz
şaşkın bir o kadar beklentilerini kollayan…
Sağanağı bile görmezden
gelip güneşin yakıcılığına dair geliştirdiği o beyhude inancı kollayan.
Debelenir iken benlik
Sıradan bir muafiyet
aslolan
Türlü türlü imgeler
sırnaşık
Bir sanrının devinimi
hükmederken
O bilinmezliğe ve kırık
bir plak
Çalarken aynı şarkıyı
Kaçıncı defadır aynı
nakarat dilimde
Umarsızca yanaşır da
sığınırım
O metruk gölgelere,
karanlık
Tek sırdaş bilesin şu
devrik ömür
Sersefil bir tahakküm
altında
Köhne bir yanılgının aslolan
kim bilir kaçıncı devinimi.
Sağ gözün nazarı
Neyin derdi neyin
telaşı
Olası bir yanılsama
Oynanan nice oyunun
perde arkası.
Kıpraşır nice üzünç
Devinip durur da şu
gönül
Fırsat bildim bir kez
daha
Sıradan olsa keşke tüm
duyumsadığım:
Ne bir hecede gizli ne
de bir roman
İsimsiz kahramanlar
gizil kimlikleri
İle başköşede
İçinde ne ben ne de
haricimdeki evren
Ait olmadığım bir döngü
altı üstü
Sol yanım kayıp hepten.
Teferruatı bilemez iken
geldim
Son noktaya koyamazken
bir isim
Onca izlence nazarımda
Boş bir resimden ibaret
Onca safsata onca izlek
Kolaysa sen de bu
minvalde meylet.
Sayısız mecburiyet ve
sayısız savunma mekanizması pek çok insan gizlenmişken ağaç kovuklarına ama
görünen yanlış yerde ve yanlış zamanda yaşamayı alışkanlık haline getirmiş bir
fani vicdanından ve sevmekten mükellef defalarca örselenmiş olmanın getirdiği o
yılgı pelesenk olmuşken sevi dilime.
Veri tabanındaki tek
şifre ilk günden bu güne erişirken insanlık gizemi açıklanamamış ama ne tortu
çöker dibe ne de gölgeler oynaşır merkezi sevgi iken döngünün ki tüm kiri pası
silen ve çöreklenmiş tüm menfi duyguları ve tutumları bertaraf eden. Sıradan
bir duygu olmasa da en kolayı sevmek. Hükmeden evrene ve tutanaklarda saklı tek
bir isim tek olgu. İsimlendiremediğimiz hatta inkâr ettiğimiz ve kim ise
muhatabı asılsız hatta bin bir yergi ile ön sırada belki de saklanmak ve
gizlemek tüm istemsiz dürtüleri. Kâh neşe kâh hüzün kâh efkâr ve neticede
bitimsiz ve biteviye ne varsa yoldan çıkmaya mani olan. Emsalsiz ve yegâne
ezelden ebediyete sınır tanımaz ve sığmaz iken yere göğe.
Ne bariz bir edim ne de
boş bir izlek hatta tutarsızca ve tutumsuzca sevmek. Yanına en çok yakışan ise
sadece vicdan neyle iştigal edersek edelim ya da hangi etnik kökene veya sosyal
tabakaya ait olursak olalım. Hangi çatı altında yaşasak da soy kütüğümüz nerden
gelirse gelsin, en kolayı, en güzeli ve en vazgeçilmezi…
Hayat yeteri kadar hantal
bazen değişken bazense fazlasıyla durağan ki tekabül eden koca bir bilinmez
aslında yarına dair nice çekince ile dolu olduğumuz. Belki de görmeme ihtimali
yeni günü belki vakıf olamama o umut deryasına…
Kolektif bir bilinç ve
ortak bir duyarlılık ise tek gereken ve temel yapı taşı insanlığın hatta kâinatın.
Sevmek yeniden ve
sürece bağlı olmadan ölmeyecekmişçesine ruhun asli gıdası ve ölümsüz, merkezi
iken evrenin tüm güzellikleri ve insanlığı bir arada tutan her ne kadar etten
kemikten müteşekkil olsa da insan. Evrensel ve kadim bir sunumu Yaradan’ın her
şeye ve herkese muktedir iken…
Pek çok mefhum ölmeye
aday ve yok olmaya: Sıradan ve gereksiz nice mefhum hatta sabun köpüğü kadar
gelip geçici ve sevgi aslolan asla ölmeyen ve yok olmayacak tek dayanak. Nice
kilitli kapıyı açmaya muktedir nice gönlün anahtarı yeknesak hiçbir devinime eş
değer olmayan ulvi bir varsayım.
Yoldan çıkmamak adına
ne de olsa bunca öğreti ve tüm değerler değer bilmez iken çoğu insan. Nesi kötü
olabilir ki kanıksadığımız güzelliklerin ya da ne zararı dokunabilir ki
sevmişsek durduk yerde üstelik. Sevginin sığınağı değil mi en güzel örtü, sıcak
ve asil bir duygu ki her şeyin üzerinde ama kıymet bilmez iken karşımızdaki.
Her konuda tutumlu
olmak mümkün ama sevgide ne sınır tanımalı ne de bir koşul öne sürmeli.
Kanıksanmadan kanıksamak hatta örselenmek genelde hatta tüm o belirsizlik nice
betimleme ile çağrışım yaparken doneler.