—Babam balkonda çayını içtiğine göre yemeğe beni beklememişsiniz.
Eniştesi;
—İşten kaçta geleceğini bilmiyorduk ki. Neyse, çocuklar beklemez de, biz yarın akşam yemeğe başlamayıp, bu geldiğin saate kadar bekleriz seni.
—Yarın akşam mı? Yok, gerek yok enişte, düşünmen de yeter.
—Bekleriz bekleriz.
—İlla söyleteceksin değil mi! Tamam anlaşamadık, ayrıldım işten.
—Yine ne oldu, anlat.
—Canım ne olacak. Sabah biraz geciktim diye kızdılar önce.
Ablası, herkesin duyabileceği bir sesle;
—Biraz gecikti, açıkçası öğlen olmamıştı.
—Tamam, canım, öğleye doğru gittim işe. Neyse, meğer un getiren kamyonlar, bir sabah saatlerinde geliyormuş, bir de akşam iş çıkışına doğru.
—İyi ya, akşamkinde çalışmışsındır.
—Çalıştım canım, yevmiye de aldım. Baksanıza elim kolum dolu.
—Sağoool Aslan, gördük. Poşetleri o kadar salladın ki orta yerde, emin ol görmeyen kalmadı. Sen işten niye… Nerdeyse niye kovuldun diyecektim ya. Neydi o kelime?
—Ayrılmak enişte. Ay-rıl-dım.
—Tamam canım. Niye ayrıldın onu söyle.
—Gündüz de boş bırakmadılar, yordular beni. Neyse, akşam oldu kocaman bir kamyon yanaştı. Yahu koca şehri siz mi besliyorsunuz. O kadar un çuvalı indirdik ki canım çıktı. Un çuvalları bitince, ben patrona havalı görünmek için. “İş kolaymış, hiç yorulmadım. Bir kamyon un daha gelse indiririm.” Dedim. Adam ciddi ciddi demesin mi? “Zaten iki kamyon indireceksin. Hah… İkincisi de geldi” deyince bir baktım, doğru söylüyor. “İmkânı yok, indiremem canım çıktı yahu!” diye bağırdım.
—Hani bir kamyon un daha indirebilirim demiştin?
—Patrona hava olsun diye dedim. Zaten söylerken ayakta zor duruyordum. Neyse adam insaflıymış, günlük yevmiyemi verdi; “Bu iş sana göre değil. Sen büyük işlerin adamısın. Bir daha buraya gelme” diye rica etti. Ben de kıramadım. Neyse, yemeği sonra yiyeceğim, mutfakta biraz işim var. Kimse gelmesin, sürpriz yapacağım size.
*** *** ***
Epey sonra, Aslan elinde küçük bir tepsiyle mutfaktan çıkıp, salona gelir.
—Dadada daaaa…
Ablası küçük bir çığlık atar;
—O ne!
Aslan gururla;
—Baklava.
—Elindekini sormuyorum, üstünün hali ne?
—Ne var üstümde yahu, az biraz bir şeyler döküldü işte. Siz üzerimi bırakın da şu harika baklavaya bakın. Abla nereye koşuyorsun?
—Senin üzerin böyleyse, mutfağı görmem gerek.
—Yok, bir şey, mutfak yerinde ya… Allah Allah, sizlere kralların, başbakanların bile henüz tadına bakamadığı bir şaheser baklava sunuyorum ya… Sevineceğinize nelerle uğraşıyorsunuz. Sen niye gülüyorsun enişte.
—Sevinçten sevinçten. Krallara layık baklava yaptın ya.
—Gel hadi, cezanı affettim, yiyebilirsin.
—Olmaz ben cezamla mutluyum.
—Ye ya…
—Yiyeceğim de, güvenemiyorum. Bu ne ya, benim bildiğim ustalar 40 kat yufkayla yaparlar. Eh acemiler de 8—10 yufka kullansın, seninkinde 3 tane yufka bile değil, 3 tane bazlama görüyorum.
—Tamam enişte, eleştirilere açığım. Yufkaları pek inceltemedim ama tadına bir bak, çok beğeneceksin.
—Sen baktın mı?
—Ustalar, pişerken tadını kontrol eder. Piştikten sonra önce krallara sunar.
—Evin en yaşlısı baban değil mi! Götür de ona tattır.
—Babam, benim yaptığım her şeye bir bahane bulur. Uzatma da kıymetini bil, ye şunu.
—İyi ver bakalım. İşler kötü giderse vasiyet yazmaya vaktim olur umarım. Hımmm… Çok güzel bir ekmek tadı var.
—Ne ekmeği ya?
—Üç bazlamayı pişirip üst üste koymuşsun, şeker bile katmamışsın.
—Hay Allah, aklımdaydı oysa şeker kaynatacağım. Nasıl da unutmuşum. Eeee nasıl pişmiş, En azından ekmek olarak beğenmediğin bir tarafı yoktur sanırım.
—Hani deveye sormuşlar, “Sırtın niye eğri?” diye, o da “Nerem doğru ki?” demiş.
—Yani enişte, “Beğenmedim.” Desen ben anlardım.
—Sen beni bırak da, bu kadar zaman ses gelmediğine göre mutfağa gidip, ablana bak. Eminim seni dövmek için oklava arıyordur.
Cemile hanım salon kapısında elindeki terliği göstererek bağırdı;
—Mutfağı temizlemezse oklavayı o zaman arayacağım.
—Abla etme eyleme, o kadar un çuvalı taşıdım, yoruldum.
— Babam duyarsa seni öldürür diye bağıramıyorum. Hiç mazeret dinleyecek halde değilim. Doğru mutfağa…
*** *** ***
Ertesi gün Aslan, eniştesi Ünal ile kahvaltıya oturmuştu. Ünal Bey imalı konuştu;
—Aslan, seni böyle erken bir kahvaltıda görmeyi neye borçluyuz?
—Babama akşam söyleyemedim fırın işinden de ayrıldığımı.
—Eeee…
—Erkenden iş aramaya gideceğim.
—Güzel güzel. İlk defa iş aramayı ciddiye aldığını görüyorum.
—Tamam, enişte ya… İş bulmada bazı yanlışlarım olmadı değil ama ciddiye alırım yani. Mesela bir iş sınavı vardı. Hayatımda ilk defa bir işe bu kadar önem vermiş, deli gibi çalışmıştım. Sınav saat 10’daydı. Garanti olsun diye 15 dakika önce sınav yerine varmıştım. Baktım benden başka bekleyen hiç kimse yok. Böyle kıyak bir işe niye kimse başvurmuyor diye merakımdan, dayanamayıp kapıdaki görevliye sordum. Sınava niye kimse gelmedi diye. Meğer herkes 45 dakikadır sınavdaymış. Şansımdan hafta sonu saatler 1 saat ileri alınmış.
—Aslan, lütfen yemekte anlatma böyle şeyleri. Gülmekten çay genzime kaçacaktı yahu.
—Ne yapayım enişte, ben de bir şansızlık var ama çözemedim. Benim gibi becerikli birinin iş bulamaması sana da garip gelmiyor mu? Acaba diyorum, odamın kapısına at nalı mı assam, uğur getirir mi?
—Aslan kafayı çalıştır. Atlarda da 4 tane nal var. Uğur getirse kamçı yerler mi! Aslan, sen uyanık olursan, şansın da döner. Yapamayacağın işe girişme, haddini bil vezir olursun. Yüzüne övgü düzenlere güvenme, ardından konuşurlar, rezil olursun.
—Hadi ya… Peki enişte sen hiç yüzüme karşı övmüyorsun da ardımdan mı övüyor musun?
—Bekliyorum.
—Neyi bekliyorsun ki?
—Övülecek bir şeyler yapmanı.
—Haaa…
—Çok bekler miyim?
—Yok enişte, ne demek. Çay, kahve getireyim mi?
—Sağ ol, Sağ ol…Neyse, ne taraflara gideceksin iş aramaya.
—Gazetede bir ilan gördüm. Mezun olduğum meslek lisesi ilk defa bir işe yarayacak galiba. Ciddi bir maaş bile verirler belki.
—Sen benim lafımı dinle, havalara girme. Gazete ilanı ile eleman arayanların çoğu ciddi bir ücret ödemez.
—Demek öyle diyorsun enişte. Bu büyük bir şirket. Gör bak bakalım az mı ücret ödüyor, çok mu?
—Aslan, böyle işlerde benle iddiaya girme, üzülürsün.
—Tamam, enişte, akşam görüşelim.
—Randevu defterime bakayım. Hımm… Akşam müsaitmişim, görüşelim
*** *** ***
Aslan, işe alınacak adayları seçen personel müdürü karşısında, kendinden emin tavırlar çizmeye çalışıyordu. Personel müdürü;
—Evet, diplomanızı gördük, sicil belgeleriniz de temiz. Fakat bazı konuları önceden konuşmakta fayda var. Mesela alacağınız ücretin sizi tatmin edip etmemesi de iş veriminizi etkiler. Söz konusu işte ne kadar ücret sizin için yeterlidir?
—Eeee… Şey… iş zor tabi. 1500 YTL yeterli gelir.
—Hımm… Biz bu görev için 3000 YTL düşünüyorduk.
—Hadi ya… Ciddi misiniz?
—Tabi ki ciddi değil ama bu iş için 1500 YTL’den bahsederek, şaka yapmaya önce siz başladınız.
—Hadi ya… Peki, ne kadar ücret düşünülüyor?
—Asgari ücret, yani 500 YTL. O da üç aylık deneme süresinde beğenirsek. Anladığım kadarıyla sizin üstün yeteneklerinizden bu görevde faydalanmamız mümkün görünmüyor. Güle güle beyefendi.
*** *** ***
Ertesi gün kahvaltıda yine aynı sahne vardı. Ünal enişte bıyık altından gülüyordu. Aslan;



--- Devamı Var ---
( Aslan Dayım - 4 başlıklı yazı ahmet-unal-c tarafından 14.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.