—Hımm… Biz bu görev için 3000 YTL düşünüyorduk.
—Hadi ya… Ciddi misiniz?
—Tabi ki ciddi değil ama bu iş için 1500 YTL’den bahsederek, şaka yapmaya önce siz başladınız.
—Hadi ya… Peki, ne kadar ücret düşünülüyor?
—Asgari ücret, yani 500 YTL. O da üç aylık deneme süresinde beğenirsek. Anladığım kadarıyla sizin üstün yeteneklerinizden bu görevde faydalanmamız mümkün görünmüyor. Güle güle beyefendi.
*** *** ***


Ertesi gün kahvaltıda yine aynı sahne vardı. Ünal enişte bıyık altından gülüyordu. Aslan;
—Gülme enişte ya… Ne bileyim adamı ciddi soruyor sandım
—Tamam ya gülmüyorum. Ne olacak bu senin şansızlığın, … Marifetsizliğin diye düşünüyorum.
—Enişteee!
—Neee?
Can da uyanıp yanlarına gelmişti. Ünal,
—Ne oldu Can, okul saatine çok var.
—Okula gitmeyeceğim ki baba, öğleden önceki dersler boş. Matematik öğretmeninin işi varmış, Türkçe dersi de zaten boş geçiyor.
—Niye?
—Öğretmen tayin edildiği şehirde rahatsızlanmış, rapor almış.
Aslan;
—Eeee… Yeğenim, işin yoksa benimle gel, belki şans getirirsin.
Ünal kaşlarını çattı;
—İş aramaya mı götüreceksin?
—Evet, hayatı öğrenir kötü mü? Hem benim iş ararken çektiklerimi görür, adam gibi çalışır üniversiteleri filan okur.
—Hımm aslında doğru. Belki onun şansı da sana yardım eder. Gerçi senin marifetsizliğin bütün şansları sıfırlar ama neyse.
Ünal ikisine doğru döner,
—Bana bakın, dikkatli olun. Karşıdan karşıya filan geçerken elinden tut, o biraz dalgındır.
—Tamam enişte.
—Sana demiyorum, Can’a diyorum.
—Eeee… Enişte.
Can gülerek;
—Tamam, baba, anladım. Dayımı dövmeye kalkan filan olursa da korurum, merak etme.
—Sen beni tanımamışsın yeğenim, kimseden korkmam.
—Aaaa dedem geldi, şimdi sana kızmasın?
—Bu numarayla beni korkutacağını mı sandın?
Ünal, Asım beyin sesini taklit ederek bağırdı;
—Aslaaaan!
—Eeee efendim babacığım?
Babası Asım beyin değil de eniştesi Ünal’ın bağırdığını anlayınca kaşlarını çatı;
—Ne oluyor yaaaaa?
—‘Kimseden korkmam’ dedin ya bir test edeyim dedim.
—Yürü Can ya, yürü ya…
*** *** ***
Aslan ile Can caddede yürüyerek adres arıyorlardı. Hava çok sıcaktı. Can;
— Dayı 50 kuruş versene
— 50 kuruşu ne yapacaksın?
— Bir yaşlı adama vereceğim
Aslan, çevrede yaşlı bir dilenci aradı.
— Nerdeymiş bu yaşlı adam
— Şu köşede dondurma satıyor ya ona.

—Vay kerata, “Dondurma al dayı “ demek daha kolay değil mi?
—Dayı sen her zaman diyorsun ya, “Küçük işleri bile öyle yap ki, hep hatırlansın!” diye.
—Hadi ya ben mi diyorum o sözü.
—Canım ya sen ya da büyük bir düşünür. Ne fark eder ki?
—Tamam, tamam, hak ettin dondurma parasını. Al bakayım, bir tane de bana al.

Dondurmalarını yiyerek yürüyüp, sonunda adresi buldular. Fakat gittikleri adreste sadece bir kişi vardı ve eleman alımında yetkili olmadığını söyledi;

—Bu gün burada badana yapılacağından, mülakat diğer şubemizde yapılacak. Buyurun adresi.
Adresin yazılı olduğu kâğıdı alıp aşağı indiler. Aslan’ın canı sıkılmıştı.
—Burayı bir saatte zor bulduk, orası ne kadar uzaktır şimdi.
—Dayı adresi bilmiyorsan niye sormadın?
—İş ararken her bir şeyi biliyor gibi görünmek puan getirir.
—Ama dayı derler ki, “Soran dağlar aşmış…”
—“…sormayan düz yolda şaşmış”. Bir atasözü daha söylersen kötü olacak ha… Allah Allah ya… Buluruz elbet. Ne yazıyordu şu kâğıtta? Şu polislerim megafonundan da kulağım patlayacak ha…
Caddenin kenarına park etmiş polis arabasından anons sesi geldi;
—Paketin yanına kimse yaklaşmasın.
Aslan, elindeki kâğıda bakarak yürümeye devam etti. Yanlarından geçtikleri polis arabasında telsizden konuşma sesi geliyordu.
— 2945’ten merkeze, Cemal Gürsel caddesi'nde şüpheli bir paket var.
— Anlaşıldı, çevre güvenliğini alın uzman gönderiyorum.
— Merkez uzman ekibe gerek kalmadı, paket bos.
— Bos olduğunu nasıl anladınız.
— Az önce vatandaşın biri tekme attı.
Aslan dayı sağa sola baktı, “Ben mi?” diye işaret etti.
Polis megafon ile seslendi;
—Gel bakayım kahraman. Senin sayende merkezden gelecek ekip kurtuldu.
—Benim sayemde mi?
—Tabi, sen bomba var sandığımız poşete tekme atmasaydın, yarım saat bomba ekibini bekleyecektik. Gelen ekip de bir sürü benzin yakacaktı.
Aslan dalga geçildiğini anladı, Can gülüyordu;
—Söyle bakalım kahraman bir şey mi arıyordun.
Aslan kâğıdı gösterdi;
—İş ilanı vardı da şu adresi arıyordum.
—Hımm… Yürüyerek gidilir mi yahu, çok uzak orası. Atla bakalım, şansından biz de o tarafa gidiyoruz.
—İyi sağ olun.
—Ama söylemedi deme, ilandaki iş illegal bir iş ise ekip otomobiliyle gitmen kötü olabilir.
—Anlamadım?
—İşportacıysa, korsan kitapçılar filan eleman arıyorsa, seni bizle görürlerse işe almazlar.
—Tamam, abi ya, yeğenimin yanında daha fazla rezil etmeyin. Poşete vurdum diye gülüp duruyor zaten.
—Ne gülüyor ki, güzel vuruştu keh keh.
Polis otosuyla yola çıkarlar. Az sonra merkez ekip telsizle ekiplerden mevkii ve yol durumu hakkında bilgi almaya başladı;
— Merkez 2945, Bulunduğunuz mevkide hava ve yol durumunu iletiniz
— 2945 Merkez, Hava yağışlı, zemin kuru, yolda kalan araç yok.
— Merkez 2945, Hava yağışlıysa zemin nasıl kuru oluyor?
— 2945 Merkez, Anonsu yaparken tünelden geçiyorduk
— Merkez 2945, Anlaşıldı
— 2945 Merkez, Tünel çıkışında kaldırıma çarpmış bir araç var.
— Merkez 2945, Alkollü mü?
— 2945 Merkez, Olumsuz efendim, dizelmiş, hah ha ha. Şaka merkez şaka. Şoförü şimdi bindi, uzaklaşıyor. Sorun yok.
— Merkez 2945, Anlaşıldı, anlaşıldı. Neşeniz yerinde bakıyorum da. Neşeniz eksik olmasın.
— 2945 Merkez, Emir anlaşıldı merkez hah hah ha…
Merkez hattı kısa süreli kapanınca gülümsediler.
—Merkezde mikrofon başında espriden anlayanlar olması çok iyi.
—Merkez 2945.
—Evet merkez
—Yol güzergâhız üzerinde olduğunu sandığımız bir ekip var. Hırsız yakalamışlar ama araçları bozulmuş. Tutukluyu almak için ekip 2800 ile teması geçip konumunu öğreniniz.
—Gerek yok merkez, ekip görüş alanımıza girdi.
Diğer arabaya yaklaşıp, araçtan indiler. Elleri kelepçeli adamı Aslan’ın yanına atıp, durumu konuşmak için diğer polislerin yanına yürüdüler.
Aslan, çekinerek yanındaki paspal görünüşlü adama sordu;
—Ne oldu beyefendi, hırsızlıktan mı yakaladılar.
Adam kendisine ‘beyefendi’ diyen Aslan’a bir süre şaşkın baktı, sonra, ‘beyefendi’ye vurgu yaparak konuştu;
—Ne yapalım beyefendi, kahvede oturmuyoruz, dilencilik yapmıyoruz, alnımızın teriyle…
—…çalıyorsunuz… Anlıyorum ama bu ter kokusu beni mahvetti, kokusu pek de alın terininkine benzemiyor. Ayrıca boşuna fırsat bekler gibi ceplerime doğru bakmayın. İş arayan biriyim, cüzdanım bomboş.
—İş mi arıyorsun, bu memlekette işsiz mi kalınır. İstersen seni yanıma alayım.
—Yok, sağ olun, ben başka işe bakacağım. Demir parmaklıklı manzaralardan oldum olası hoşlanmam.
Polislerden biri hırsızı arabadan çıkardı;
—Geç bakalım, arabanız çalıştı.
Polislerle şakalaşarak yola devam ettiler. Direksiyondaki polis;
—Demek iş arıyorsun. Sağlığın yerinde görünüyor, niye giremedin ki işe?
—Biraz dürüstlük yapmaya kalınca hemen atıyorlar işten.
—Eee zaman böyle. Hem herkes dürüst olsa, polisler işsiz kalır. Senin başına ne geldi de böyle konuşuyorsun?
—Mesela son işimde, keneler çoğalınca “Kene İlacı” satan bir şirkete eleman lazım olmuştu. Başvurdum, hemen işe girdim. Allah sizi inandırsın,çok etkili bir ilaçtı. İlaç sattığımız yerlerden “Sizin ilacı kullanınca, keneyi yiyen böcekler ölüyor, keneler de artıyor” diye şikayet gelmeye başlayınca, sinirim bozuldu patrona; “Kene ilacınız o kadar iyi çıktı ki, hasta kene kalmadı. Bu ilaç kenelerin hangi hastalıklarına iyi geliyordu? ” dedim.
—Hadi ya o ne yaptı?
—O beni tekme tokat attırmak için birilerini çağırırken ben kaçmaya başlamamıştım. Adetimdir, kovulmayı beklemem.


--- DEVAMI VAR ---

Yazan : Ahmet Ünal ÇAM
( Aslan Dayım - 5 başlıklı yazı ahmet-unal-c tarafından 21.12.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.