Sensizliği gölgeleyen
peşrevi kayıp anlamsız seyrin en doğurgan notasına tünedim tüneyeli ve sükûtu
ikrara emanet ettiğimden bu yana…
Safsata yüklü olmayı
dilerdim belki de ya da sancağı kırık bir bayrağı yine en tepeye dikmek isteyen…
Diken dikeneyim hanidir: Fazlasıyla mağdur fazlasıyla mağrur ve de mahcup…
Söz düellosuna da
çıkmadım hem. Aslında ritmini kaybettiğim bir şarkıyı arıyorum ve de adı
unutulmuş: Ben gibi asılsız, benim gibi solgun, bensizliğin manifestosunda
benliği sorgulayan bir külçe yorgunluk kadar da hicap yüklü.
Sormaya korktuğum
sorular var aslında ya da cevabını duymak istemediğim haz etmediğim o yeknesak
varsayımlara yükleyip yükümlü addedileceğim anlık sarkacı sonsuza mal edip
gömülmeyi dilediğim.
Ne curcuna hem de
dünden yarına taşan.
Belki de selasını
vermeye hazır olmadığım üç beş saklı mefta.
Ya o bensem?
Benden gayri sevmeye
doyamadığım bir cümle ise türemeye ahdetmiş.
Tüketmeyi ömre yayan
bir insan topluluğu belki de şerrine lanet sus iken dilime-yüreğime-pelesenk
olan. Ya aşk’a ne demeli? Sahi, sizin oralarda bulunur mu, deyip de çıkmak
istiyorum işin içinden. İşin aslı inancımı sollayan garip bir tahakküm aşk
meleğinin aralıksız mesaiye kaldığı.
Bir mola mı versem?
Hele ki bir ömrü
molalarla tüketmiş biri olarak eminim ki Yaratıcı bile bıktı benden.
Hep ben ama hep ben,
demeyi de arz etmediğim için bulmalıyım duygularımın maktulünü.
Sahi kimsin sen?
Al işte: Aksime ihanet
eden iç sesimin anlık maruzatı ile dolduruşa gelmişken evren ve muhatabım iken
hiç kimse. En kötüsü de bu: Hiçsizliğin deviniminde tek muhatap bulamasam da
suçlu addedilen sefil yarım: Hem de yarınları teğet geçen dünlere yüklenip ve
her nasılsa dünlerin özlemine yenik düşmenin de ötesinde an’ı ıskalayan o
pervasız ve titrek ışığım…
Donatısı ne hüzün ne de
mutluluk.
Kıblesi sadece doğurgan
bir yürek sesinin yoğurduğu sevgi denen bulamaç: hem de ne: Batılı bir öngörüde
ve geçmişi yarınlarında saklı. Tezat bir varsayım biraz da sırasız ve
sıradanlığı göz ardı edip o mefhumlara yuvarlandığından beri pervasız gönül, en
tok ve gönülsüz serzeniş: Boyutsuz bir hengâmede ve kırık bir bardakta akmaya
doymayan gözyaşı. Ya sonrası?
Rahmeti bol bir gönlü
boykot etmek hiç de bana göre değil ve demem o ki…
Beyan etmekle sınırlı
olmaktansa sınırsız cümlelerin tezahüratında küfe küfe taşıyorum acıları ve
tescilli izdüşümüne yüz sürüyorum evrenin hem de ne sürmek… Sürmeli olmayan
gözlere ihanet eden gülücükleri de tasfiye ediyorum ne de olsa yarınlara çıkıp
öncesizliğin göreceli kehanetinde saklı tuttuğum onca isim: Ne mi?
Belki de her şeyin
önemini yitirdiği tek duygu yine de tek geçtiğim o şarkı-sanırım bir yerlerden
asılı kalmış aklımın kancasına.
Tek varsayım.
Tek yanılgı.
Tek ihanet.
Ve üç noktalı yaşamlar…