Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 15.12.2016
Okunma Sayısı : 1467
Yorum Sayısı : 3


Temmuz ayının ilk günleriydi. Bir gün annemin valizleri hazırladığını gördüm. Nihayet Denizli'ye
gidiş günümüz gelmişti. İzmit İstasyonundan Pamukkale ekspresi ile yola çıktık. O güne kadar
trenle yaptığım en uzun yolculuktu. Bir başkadır tren yolculuğu, hele eski günlerde trenlerin
bu günkü gibi hızla yol almadığı zamanlar o eski trenlerle yolculuk daha bir güzeldi.

Kompartıman penceresinden dışarıya baktığınızda sanki giden tren değil doğadır. İstasyonlarda
duruş, insanların telaşlı bir şekilde binişi, inişi, bazen izlediğiniz vedalarda duygusal anlar.
Hiç bilmediğiniz şeyler keşfedersiniz yollarda. Zaman zaman bir hüzün kaplar içinizi.

Uzun yolculuklar sırasında başka insanların yaşadıklarına şahitlik edersiniz. Belki onların
hayat hikayelerini dinlersiniz. Yemyeşil zümrüt gibi ormanlardan geçişinizde ise bir yalnızlık 
duygusu kaplar içinizi. Sanki sahici değildir yaşadıklarınız.

Hatta tren penceresinden harika manzaraları izlerken, geçtiğiniz yollarda tarihinizi hatırlarsınız. 
O günlere gider sanki o insanlarla birlikte yaşamış gibi hissedersiniz kendinizi.

Evet altı kişilik aile bir kompartımanı doldurmuştuk. Bir süre aramızda sohbet ettik. Sonra
yavaş yavaş kendimi yolculuğun büyüsüne kaptırdım. Artık onları duymuyordum. Cam kenarını
tercih etmiş, oradan harika manzaraları izliyordum. 

Arada annem evde hazırladığı kumanyadan bir şeyler çıkarıyor, ancak bir kaç defa seslenmeleri 
halinde duyuyordum. 

Birde yolculuk için babam bana küçük ve beyaz plastik kulaklıklı radyo almıştı. Aslında radyonun 
kulaklığı kulağımdaydı, ama ben radyonun sesini bile doğru düzgün duymuyordum. O zamanlar radyo 
istasyonları bu kadar güçlü olmadığı için şehir merkezlerinden uzaklaşınca ses bir cızırtıya 
dönüşüyordu bir müddet sonra kulaklığı da kulağımdan çıkardım. 

Her istasyonun kendine göre farklı bir gizemi vardı. Arifiye, Bozuyük, Bilecik nihayet Eskişehir.
Hayatımın en zor günlerini geçirdiğim güzel Eskişehir.

Eskişehir'den sonra, bir sürü ara istasyon ve Afyon. Tınaztepe ve Kocatepeden geçerken duygu 
yüklü anlar. Yaklaşık akşam sekiz gibi Kocatepedeydik. 

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün o tepede duruşu gözümde canlandı. Osman çavuşun sözlerini 
hatırladım. "Gözlerinin içinden alevler saçıyordu. Yüzüne bakmaya korkuyorduk. En yakın dostları 
bile kendisine bir şeyler soramıyorlardı. Saldırı hazırlığı kesindi. Fakat saldırı ne zaman ve 
nerede başlayacak? Bunu bilen yoktu. Komutanlar hiç kimseye bir şey söylemiyor, herkesin ağzından 
aynı sözler işitiliyordu: "Çok yakında zafer bizimdir!" Ve bu sözün etkisine kapılarak günlerimizi 
iple çekiyorduk. Ama Gazi'nin Kocatepe'de geçirdiği o geceyi ömrüm oldukça unutmayacağım. O, 
gecenin karanlıklarını projektör gibi kuvvetli bakışlarıyla yarıyor ve karanlıklardan korkmuyordu."
(Kaynak İskender Fahri Sertelli, Yenitürk Dergisi, 1941)

Derin düşüncelere dalmıştım ki, arkamda bir karartı hissettim. Dönüp baktım, babamdı.

-Kaç saat yolumuz kaldı.
-Bilmem sanırım üç saat kadar. Neden sıkıldın mı?
-Hayır, tam aksine yolculuk bitmesin istiyorum.
-Çok sevdin her halde tren yolculuğunu
-Evet ve tabi ki bir de çok güzel, çok özel yerlerden geçiyoruz.
Biraz yüksek bir sesle "KOCATEPE dedi" babam, gözlerinin dolduğunu farkettim. 

Sonra pek sık yapmadığı bir şey yaptı elini omzuma koydu, sonra okşar gibi saçlarımı karıştırdı
ve "evet gerçekten insan bu yolculuk bitsin istemiyor" diyerek devam etti

-Bir destandır Kurtuluş savaşı... 

Durdu yutkundu sonra yine babamdan hiç beklemediğim bir şekilde
titrek bir sesle beynime kazıdığı halen unutamadığım bir şiir okudu.

"Sarışın bir kurda benziyordu
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı
Yürüdü uçurumun başına kadar
Eğilip durdu
Bıraksalar
İnce uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi akarak
Kocatepeden Afyon ovasına atlayacaktı.
Mavi gözlü başkumandan
Baktı saatine
Saat beş otuz
Ve başladı topçu ateşiyle
Ve fecirle birlikte Büyük Taarruz."

Çocukluğum, gençliğim boyunca rahmetli annemden Cumhuriyet ve Atatürk ile ilgili çok şiir 
dinlemiştim. Ama babamdan ilk defa duyuyordum. Bir an sarılmak istedim ona, Ancak her zaman 
olduğu gibi yine yapamamıştım.

Yirmi dördüncü bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN

( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Yirmi Dördüncü Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 15.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.