Taşlarla döşenmiş bir
yol. Uzun ve ince... Dağların arasında bir çıkış yolu. İnsanoğlu ne vakit dağı
aşsa göreceği bir yol.
Bu yol ki umuda çıkar.
Bu yol ki kurtuluşun tek anahtarı. Buraya varanın işi kolay. Buraya varana
tatlı bir tebessümle gülümser güneş. Selam olsun dağı aşıp da bu yolu bulmuş
insana.
Hayat öncesine takılı kalmayıp
ilerleyeceğimiz, aynı zamanda buluğ çağı öncesine dönüş için yola çıktığımız
güzergâhtır. Daha gözlerimizi hayata açtığımız ilk anda. Hayata alışma evremiz,
ilk emeklememiz, ilk kelimemiz, ilk adımlarımız bir hayli yorar bizi. En çokta
sevdiklerimizi…
Büyüyüp okula gitmek,
okul bitince çalışma hayatına atılmak, çalışma hayatına atıldıktan sonra
evlilik sürecine girmek hayatın omuzlarımıza yüklediği bir sorumluluktur. Okul
varken okuldan kaçarız. Okul bittiği vakit, okula gittiğimiz yıllara duyduğumuz
özlemle eskileri yâd ederiz. İş hayatına atılmadan önce tembel ve asalak gezmekten
sıkılırız. Sürekli anne babalardan,
akrabalardan laf işitmekten bıkkınlık gelir. Bir iş bulup çalıştıktan
sonra daha iş bulduğumuza şükredemeden, emekli olmanın hayalini kurarız. Ömür
böyle böyle tükenip gider. Anı yaşayamadan gelecek günleri dahi anı kılarız…
Evlilik
sorumluluklarımızın arasında en ilginç olanıdır. Bekârken yakındığımız, evlendikten
sonra bıkkınlık hissi. Çoluk çocuk telaşı derken, zamanın nasıl geçtiğinin
farkına dahi varamıyoruz. İşin tuhafı evlilikten emekli olmak da yoktur. Ölene
kadar, hata öldükten sonra bile hep yan yana olabilme ihtimali vardır.
Okuduğum dini kitap
kaynaklarına göre, ‘’Ölüp de cennetle müjdelenen müminlere, altından akan
ırmaklar, ipekten giysiler ve bakir huriler verilir.’’ Rivayetlere göre yetmiş
huri verilecekmiş. İşin bir diğer ilginç yanı, mümin bir erkeğin hanımı o
hurilerin en güzeli olacakmış. Ve buradan çıkarılacak sonuç da. Eğer cennete
girerse çiftler. Yine birbirlerinden kurtulamayacaklardır. O yüzden çiftler
birbirlerinin kıymetini bilmelidirler.