Bir mektup ulaştı elime. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi
oldu. Ondandı mektup. Yeryüzünün mucizevi yaradılışlı sevgilisindendi. İçime su
serpildi. Hazır mısın dedi? Hazır mısın gerçekten doğup büyüdüğüm, İslamiyet’i
yaydıktan sonra göçtüğüm diyara gelmeye. Kekeledim bir şey diyemedim.
Mektubu elimdeyken çıka geldi. Şaşırdım. Güldü başımı
okşadı. Yüzünü görebilmek için nelerden vazgeçmezdim. Öyle bir nur vardı ki
görmeyi bırak yanında durabilmek bile insanüstü bir çaba gerektiren haldi. Kim
bana selam yolluyorsa hepsini isimleri atlamadan bana ulaştır. Borçlarını da
öde öyle gel dedi. Ve sonra Burak’a binip uzaklaştı.
Borçlarını öde öyle gel ne demekti. Hacca gideceğim haberi
ulaşmıştı demek ki ona. Salat ve selam yolladım ulaşsın diye arkasından. Sonra
uyandım. Ne elimde mektup vardı. Ne de ben tayyi bir mekândaydım. Ama hala
hissedebiliyorum başımı okşayan elinin şefkatini.
Kaleme sarıldım. Bu kez farklı bir yazı olacak dedim. Ve bir
isim listesi hazırladım. Eksiksiz. Hepsinin selamı olduğunu yazdım. Ve koydum
odamdaki çekmecenin gözüne. Doğrulup kalktım yerimden. Bir abdest aldım. Ezan
okunuyordu. Yeni güne bismillah dedim.
Hac seferi gittikçe yaklaşıyor. Nefsime uyup da uzaklaştırmak
istemiyorum…
Devam Edecek…