Ey aykırısından şiirler
ısmarladım gökyüzüne: Mabedimin rengi gök kuşağı zaten geçkin kanatların ucuna
sürdüğüm şiirlerle çıktım yola bu gün.
Dünün seyrindeyken
yarını da mimledim ya…
An’ın gölgesi düşmüşken
üzerime, kar beyazı masumiyetin cafcaflı ölümü içler acısı hem de kucağında
imlerin, tahayyül ettiğim mutluluk şarkısını çalarken Çingene kadın artık
şehrin hangi yakasına düştüyse yolu lakin gelen sesin tınısında belli adeta
İstanbul’un gizeminde bir bir satırlara döşediği duyguları.
Çocuk yaşta düşen yola
ya da çocuk yaşına egemen hürriyetin ihlali ile erken bebeğini kucağına alan o
çocuk gelinden de mi hüzünlüyüm bu gün ya da yaşı dayanmış kaç asra da dert
etmiyorsa yüreğin pervazındaki ölümü o da teğet geçti mutluluk bir huzme iken
ve sabır da ilacı yüreğin…
Demlendiğim duyguları
zırh belledim mademki ve mademki beyanlarımla döşedim dört duvarını yalnızlığın
asla dert değil düşkün satırların mizacına göre eşleştiğim duyguların sancısı
ile evren gebe iken yeni yeni acılara.
Kör olmuş gözleri kem
ve inkârı mimlerken aşka ya da miladını inkâr edip miadını doldurmuş bir terane
iken evrenin dip yaptığı artık hangi boykot ise, sarsıldığına mı yansın
yanıldığına mı dertlensin?
Gözü seğiren göklerde,
inişe geçmiş ahkâmlarda ve sürmeli beyanatlarında fani bedellerin ve dökümünde
cümleler kadar titrek ellerimden döktüğüm nameler, pek de yadırgamıyorum hani:
Öncelikle teranenin yoz sayacında ibre artık hangi kelama takılıysa ya da
mihenk taşı olmuş ecelsiz isyanların belli ki Tanrı da umudunu kesti
insanlardan hele ki yoldan çıkmış o istihbaratı aldı ya biz fanilerden- hele ki
ötelenmiş bir gölge iken rehavete düşen yeri geldi mi kalkamıyor insan oturduğu
yerden ve mıhlanıyor hangi açılım ise süt liman ve hangi tümce ise sessizliği
ile yüreğe darbe vuran.
Kenetlendiğim
yüreklerde ölmek istiyorum belli ki ölümün zamansız ve kara tınısına kanan
badirelerle aşmak istiyoruz öncelikle kıyama durduğumuz ve yeri geldi mi kıyıma
gittiğimiz tüm sersem sepelek duygular iken yine varlığın mizacına teğet geçen.
Ölümlü sürecin ölümsüz
dirayeti.
En helalinden bir ölüm,
mabedi ırmakların, suru tüm yankıların ve eremediğim mertebelerde örseleyen en
delici darbe, dudaklarımdan dökülen onca tehdidi imgelerin yine yüz göz olduğum
sevdanın mabedinde, ölümlü bir sevgiye rahmet okuduğum.
Fevri gölgelerden arda
kalan ne çok hazan ne çok da yalan hele ki içmeye doyamadığım beyanlarda saklı
tutulu bölük pörçük hezeyan, yine mabedime yorgan olmuş o gizemde, o sitemde ve
asgari müştereklerde dahi buluşamadığım sayısız insan.
İhsan eylediği
Tanrı’nın ve buyur ettiği evrenin derken küpeştesinde ömrün; bir dergâha
düşmüşçesine yolu ucu yanık sevdaların biraz da hüzün iken teğet geçmesi
ihtimal dâhilinde.
Şimdi desem ki… diye
başladığım bir cümleden damlayan rahmeti görmez misin?
Muzip tınısı belki de
şu efkârdan arda kalan sitemi dahi görmezden gelirken yürekteki saklı tını ve
derken adımladığım gök kubbe: Hanidir izbe bir yürekte mademki tecelli eden bir
sevdanın eşkâli ellerimin titrek dokunuşunda has bel kader yol bildiğim o
yıldız yüklü seyrinde evrenin ve evveliyatımı da yok saydığım sair hüküm yine
bedel ödemekle mükellef kılındığım.
Tatsız ve aksi bir
ihtiyar gibi.
Tadı kaçık bir yemekte
gönül şükre meylerken ansızın tadı şeker tadında bir ifrat mı yoksa yüreğin
beyanı?
Ah, ben, demektense;
yüklendiğimi buyur ettiğim gönül sofram ve menüye katık yapsam da hüznü asla
ertelemeyi düşünmediğim yeni bir şiire yine damgasını vurmuşken aşk ve özlem.
Hayli patavatsız olsam
da ve hayli nüktedan bir seyir izlese de yüreğin buğusu ve kırılmış olsam da
bin bir parçaya… Mümkün mü geri durmak hele ki yaşama sevincime ivme kazandıran
bir boyunduruk ise Yaradan’ın sunumunda bin bir gölgeyi de görmezden gelip,
elim uzanmışken ufuğa ve her halükarda sınandığıma kani, meyletmişsem bir kez o
ruhani boyutsuzluğumla, damıtıldığım bir kare de olsa müdahil olmayı gönülden
arzu ettiğim…
Bedelsiz midir hayat
hele ki ömre katık yaptığın bilumum varlığı da sığdıramazken yere göğe?
Hanidir uzağında kalmış
olsam da ansızın hâsıl olan bir tufanda ve darmaduman hayalleri de boykot
ederken belirsiz bir tehdide mahal vermişsen ve yine de yüklenmeyi elden
bırakmazken: Kâh karayı beyaz gördüğüm kâh karalandığım kâh ıskalarken ömrün
batılında bir gizemi de sineye sığdırmak kadar pek akı karı olmasa da…
Sanrı yüklü ömrün
gerçek dışı algısıyla gerçekçiliğini yitirmiş sevda düşkünü bizler, mahlas
yüklü bir fermana beyit beyit işlerken duygularımızı ve şerh düştüğümüz her
duyguyu imbikten geçirirken…
Sarmalında hidayetin
ama asla uzağında değil hükümran hangi vebal ise yine hakkaniyet yüklü rahman
duygunun da ikbali iken sevginin telaffuz ettiği tüm yüreğin de coşkusu paye
verdiğimiz bazense pay sahibi olamazken payidar kıldığımız onca hayal.
Yeter ki hayal teknemiz
batmasın yeter ki mutluluğu ıskalamayalım biz faniler belki de tereddütsüz
sevdiğimiz yanılgısı ile bir nebze de olsa aşka yelken açan bakir ruhlara toz
konduramazken aşk meleği ve en coşkulusundan bir nida savurup, sahip çıktığımız
benliğimizden öte yol yok iken yine Hakkın nezdinde düşmeyelim gözden hele ki
rahman bir duyguda hemhal olmuş iken varsın yok sayalım hazanı hele ki
ısmarladığımız hakkaniyet olmuş iken yine en makbul duygu elemi de gölgeleyen,
hasreti de sonlandıran.