1 Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Altmış Dokuzuncu Bölüm)

Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 2.02.2017
Okunma Sayısı : 2165
Yorum Sayısı : 2



Bir ütopyaydı belki düşüncelerimiz ideallerimiz. Ama darbe üstüne darbe yemiştim işte. Yanlışlarım
olmuş muydu? Evet. Her genç gibi elbette benim de yanlışlarım olmuştu. Ama sırf yanlışlarım yüzünden
yaşatmadılar gençliğimi, yaşatmadılar gençliğimizi. O ütopya sağcısı ile solcusu ile bizim dönemin
gençliğini alıp götürmüştü bir bilinmeze. Gencecik fidanlar asıldı bu ülkede, sakat bırakıldı. Adları 
sakıncalıya çıktı, çevremizde o kadar sakıncalı durum varken. İşte onlardan biriydim hem de en ucuz kurtulanlardan. Benim emek verdiğim, babamın dişinden tırnağından arttırarak para döktüğü, annemin mezuniyetimi umutla beklediği okuldan da atılmıştım işte.

Görüntünün olası içeriği: 4 kişi

Canlarım 
El etek öpmez benim şiirlerim
Öylesine yazarım
Sizin için
Ben güneşin denizin ve vatanın sevdalısıyım
Zariftir yıldız ve ay
Kanımda sezerim

Dayanılmaz acılar içinden gelirim
"Kederle çarmıhlandığımda"
Sakaklarımı okşar aklar
Ve sıcaklığı ile ellerimin
Çocuklar gibi öykünüp
Ağaçlara çiçeklere dokunur
Doğaya gülümserim

Canlarım
El etek öpmez benim şiirlerim
Kâh dört nala vatan derim
Kâh sevdiğime özlemimi anlatırım
Ya da uysalca
Baş eğip yalnızlığa
Kalemimden yaş süzerim

Her yer de dalgalansam da
Aslında mutluluktur anlatmak istediğim
Yüreğim ardına kadar açık
Gözlerim hep sevdalıdır
Bazen bir kelebek gibi özgür
Bazen bir aşık kadar tutsak
Mısralar dizerim

Canlarım
El etek öpmez benim şiirlerim
Bulanık ve ağırdır mazim
Her şeye rağmen
Bir şafak aydınlığıyla bakarım dünyaya
Beni ağır uykumdan kaldıran hep şiirdir
Bunu bilir bunu söylerim

Ütopya mı?
Yok öyle bir şey...

Evet demek ki yokmuş öyle bir şey, düzeni sermaye ve emperyalizm yönetiyormuş. Bir gencin
dünyasını hayallerini yıkmak öyle kolaymış ki...

Uykusuz, ya da beynimin çalıştığı bir uykunun sabahı, pazartesi günü hemen postaneye giderek
yine ablamı aradım. Ona okuldan atıldığımı ve İzmit'e dönmeyeceğimi söyledim. Ablam telefonda
kahroldu. Hemen Sivas'a gitmememi bir iki gün otelde kalmaya devam etmemi, bana para göndereceğini
söyledi. Babamla kendisi konuşup durumu anlatacaktı. Ben bunun faydasız olduğunu babam bir şey
demeyip affetsede yüzlerine bakamayacağımı ısrarla belirtmeme rağmen ablam kendisinden haber
almadan hiç bir şey yapmamam için yalvardı. Onu kırmamak adına daha fazla direnemedim. O nedenlede
Sivası aramayıda erteleyip otele döndüm.

Sevgili ablam hemen o gün izin alarak otel adresine para havale etmiş ve aynı gün akşam durumu
babama anlatmış, dönmemeye kesin kararlı olduğumu söylemiş. Babam da çok üzülmüş ve kızmış ama
sonunda "Dünyanın sonu değil ya, bunu zamanında düşünecekti, bir delilik yapmasın, parayı alır
almaz dönsün eve diye söylemiş.

Ertesi sabahın ilk saatlerinde otel katibi beni telefona çağırdı. Ablam babamla görüşmesini
anlatarak beni zorla dönmeye ikna etti.

Artık Eskişehir'de ki sancılı bekleyişim başlamıştı. Param üçüncü gün geldi. O zamana kadar odamdan
doğru düzgün çıkmadım. Yemiyordum, içmiyordum. Ama Mevlüt amca durumu bildiği için arada ya
katibiyle bana yemek gönderiyor, ya da kendisi geliyordu. Param gelince otele olan borcumu ödemek
istedim. Ancak Mevlüt amca önce almamakta direndi. Sonra ısrarım karşısında borcumun sadece bir
kısmını kabul ettirebildim.

Eve döndüğümde yine ilk gelişim gibi odama kapandım. İki gün kimse beni rahatsız etmedi. Ancak
üçüncü gün babam ablamlardan birisini göndererek beni salona çağırdı. 

-Olmasaydı iyiydi, hepimizin emeklerini boşa çıkardın oğlum, ama olan olmuş artık bundan sonra
odana da kapansan, ağlasan da, sızlasan da faydası yok. Artık şimdi ne yapacağını düşünmelisin.
-Ne yapabilirim ki, her şey bitti benim için.
-Yok bir kere her şey bitmedi daha, bitse de sadece okul olayı bitti.
-Bitti işte baba, atıldım okuldan. Daha ne kaldı ki.
-Bilmiyorsun, bir şansın daha varmış.
-Neymiş?
-Ben Ahmet ağabeyinle görüştüm, eğer kağıdından umutluysa, Danıştaya verebiliriz dedi.
-Hangi Ahmet ağabey?
-Halamın oğlu, Pr.Dr.Ahmet KILIÇOĞLU (O zamanlar sanırım Doçentdi)
Görüntünün olası içeriği: 1 kişi
-Bu iyi haber baba, en az elli yani geçer not almalıydım diye düşünüyorum.
-Tamam o zaman bir dilekçe yaz hemen, ben Ahmet ağabeyine göndereceğim gerisi ile o ilgilenecek.

Yeni bir umut mu doğmuştu...

Altmış dokuzuncu bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Altmış Dokuzuncu Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 2.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.