Okul bahçesinde bir süre amaçsız bir şekilde dolaştım. Üzerinde oturduğumuz ve toplu olarak
okula geleceğimiz ana hazırlanan saatli bombayı, bizim biraz gecikmemiz ile birlikte duvarın
havaya uçuşunu hatırladım. Gözlerim doldu. Öğrenci yurduna doğru baktım, o günlerden eser
yoktu. Ortalıkta tam bir sessizlik hakimdi.
Otele döndüğümde ertesi günün heyecanı sarmıştı. Aynı gün içinde iki mazeret sınavına birden
girecektim. Kesinlikle zor olacaktı, ama başarmalıydım. İki dersten birinden bile geçememem
her şeyin sonu olacaktı. En çok Pr.Dr. Necla ÇÖMLEKÇİ'nin dersi İstatistik'den korkuyordum.
Mali Matematik dersine ise darbeden önce çalışmıştım, o nedenle bu dersten daha umutluydum.
Ben okuldayken ablam iki defa aramış, Mevlüt amca bu haberi verince mecburen tekrar postaneye
gidip aramak zorunda kaldım. Ablamı mesaisi bitene yakın yakaladım. Babam dönsün artık ne
yapıyor oralarda halen durumu belli olmamış mı diye söylemiş, bense bir kaç gün daha kalmak
zorunda olduğumu, sınavların sonuç listeleri kaldırıldığı için durumu öğrenemediğimi söyleyerek
bir müddet zaman kazandım. Ama ne olursa olsun, sınavlara girip sonucunu da öğrenmeden İzmit'e
gitmeme kararı aldım.
Mali Matematik sınavı saat 11.00 de, İstatistik sınavım ise 14.00'deydi. O gece hiç uyuyamadım.
Sabaha karşı saat 04.00 civarında uyumuşum. Saat 08.30 da Otel katibinin kapıyı yumruklaması
ile uyandım.
Saat 10.00 da okuldaydım. İlk sınavım bana göre oldukça iyiydi. O moralle ikinci sınava girdim,
İstatistik sınavım ilki kadar iyi geçmemişti. Sınavdan sonra dersin hocası Pr.Dr.Necla ÇÖMLEKÇİ'
yi odasında ziyaret edip durumumu anlattım. Hoca gerçekten çok üzüldü ve biraz bir şeyler yapıp
yapmadığımı sordu. Bende bildiğim kadar bir şeyler yaptığımı söyleyince kağıdında bir şeyler
varsa merak etme yavrum diyerek beni uğurladı. Diğer hocayı ise hiç ziyaret etmedim. Bilmiyorum
ona da durumu anlatsaydım ne olurdu ama, hocayla görüşmemek hayatımda yaptığım büyük hatalardan
biridir.
Hemen Cumartesi günü sınav sonuç listeleri asıldı. Heyecanla önce İstatistik dersine baktım,
geçmiştim. Sevinçle Mali Matematik listesini aradım, ama o dersin sonuçları henüz asılmamıştı.
Yarım saat sonra yine bir hademe sonuçları asmak üzere getirdi. Listede ismimi buldum, maalesef
geçmez yazıyordu. Yeniden dünya başıma yıkılmıştı.
Ve kanar yara
Dudaklarında eski bir şarkı
Akşamın çöküşüyle azar gecenin matemine mahkum
Yüzünü tebessümle örtmeye çalışsan da
Ellerini dua için açarken bellidir halin
Sanki arkanda bir ayak sesi
Gölgenden irkilirsin
Ve soğukluğu ellerinin
Bir kez daha açarsın duaya
Ansızın siliniverir hatıralar ve geleceğe dair umutlar
Başbaşa kalırsın Tanrıyla
Sevecen eliyle annen okşar başını uzaklardan
Kimsenin dönmediği yerden
Birden hovarda yıldızlar parlar üstüne
Konuşursun onlarla
Ve şafak vaktini bekler
Gün dönünce yüzünü güneşe dönersin
Evet işte yine umutlar sönmüş ve Yaratanla yüce Rabbimle baş başa kalmıştım. Yere çöküp uzun
süre ağladığımı hatırlıyorum, bir süre beni izleyen hademe amca daha sonra koluma girerek ayağa
kaldırdı. Okul bahçesinden çıkarken sarhoş gibiydim.
Otele nasıl geldiğimi bilmiyorum, yalnız ben müdüriyetin önünden geçerken yemek yiyen Mevlüt
amca ve katibi davet ettiler, bense hiç cevap bile veremeden doğru odama gittim. Yatağıma
uzandım, yeniden ağlamaya başladım, çaresizlik içinde uyuyup kalmışım.
Sabah uyandığımda postaneye gidip önce ablamı arayarak okuldan atıldığım için İzmit'e dönmeyeceğimi
ve Sivas'a giderek çalışmaya başlayacağımı, ardından da Sivaslı arkadaşımın babasını arayarak
gelmek istediğimi söylemeyi düşündüm. Ancak günlerden Pazar olduğunu ve ablamın işte olmayacağını
hatırlayarak bu işi bir sonraki güne bıraktım.
O gün Mevlüt amca beni teselli etmeye çalıştı. Katip ihtiyacı olduğunu istersem orada da kalma
şansım olduğunu söyledi. Kendisine teşekkür ettim ancak Eskişehir'de yaşamanın benim için tehlike
olduğunu belirttim.
Akşama kadar oturma salonunda öylece televizyona bakıp durdum. Necla hoca gerçekten büyüklük ve
annelik yapmıştı bana, ama diğer hoca göz yaşıma bakmamıştı. Üstelik onunla daha sonra çok kötü
anlar yaşayacaktım. Eğer sevgili Yılmaz BÜYÜKERŞEN olmasaydı, belkide yeniden göz altına alınıp
bu defa kurtuluşum da olmayacaktı.
Altmış sekizinci bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN