Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 9.02.2017
Okunma Sayısı : 1829
Yorum Sayısı : 4


Bin dokuz yüz seksen bir yılının altı Temmuzunu o Ramazan gününü daha önce anlatmıştım.
O günden sonra artık ailemiz dört kişi kaldı, hem de başımızda babamız yoktu artık.
Vefat ettiğinde otuz bir yıllık hizmeti vardı. Yani emekliliğe hak kazanmış ancak emekli
olamadan bu dünyadan göçüp gitmişti. Artık bana yeni bir sorumluluk yüklenmişti, büyük
ablam evliydi. Küçük ablam ise çalışıyordu. Evin büyük oğlu olarak artık annemin sağ kolu
olmak zorundaydım. 

Tabi bir de o zaman emeklilik işlemleri hiç kolay değildi. Bir süre babamın da mensubu
olduğu Memur Yardımlaşma fonundan bize ödenen para ve annemin almış olduğu ölüm parası
ile idare ettik. Ancak hazıra dağ dayanmaz bilirsiniz. Emeklilik işlemleri için başvuru
yapmamıza rağmen aradan bir aydan fazla geçti hiç bir sonuç alamadık. Gümrük Başmüdürü
Ankara emekli sandığında rahmetli babamında arkadaşı olan birinin ismini verdi ve annemle
birlikte başkentin yolunu tuttuk.

Otobüs parasını verip, dönüş yolculuğu paramızı da ayırdıktan sonra çok az paramız
kalmıştı. O nedenle aynı gün içinde gidip dönmek istedik. Ancak o gün neredeyse mesai
bitimine yakın Ankara'ya vardığımız için, mecburen annemin hala kızının evinde konuk olduk.

Ertesi gün erkenden Emekli Sandığına gidip bize ismi söylenen adamı bulduk. Sağ olsun
babamın vefat haberine çok üzüldü ve hemen dosyasını buldurarak işlemlerini yaptırdı.
Yine de ancak on beş yirmi gün içinde ikramiyesinin hesaba yatacağını ve anneme dul
maaşı bağlanabileceğini söyledi. Bu haber bizi biraz üzsede yine de sonuç aldığımız için
mutlu bir şekilde oradan ayrıldık. Israrları üzerine o gecede yine aynı yerde kaldık.

Yine o dönemde yollarda otoban olmadığı için Ankara-İzmit yolculuğu bugüne göre bir hayli
uzun sürüyordu. Düzceye vardığımızda öğleni geçmişti ve çok acıkmıştık. Ama doğru düzgün
karnımızı doyuracak paramız kalmamıştı. Bir masaya oturup birer kuru fasulye söyledik.
Garsonların etrafımızda dönmesi bizi rahatsız etmişti. Sürekli ekmeğimizi yemeğe batırdıkça,
başka bir şey isteyip istemediğimizi soruyorlardı. Bir müddet sonra ekmeği bitirdik ve
yeniden ekmek istedik, bir sepet daha ekmek bırakıp gittiler. Bir daha da masamıza uğramadılar.
Sonunda ikinci sepet ekmeğide kalan yemeklerimizle bitirip kalktık.

Bir lokmayla doyar insan
Ceple cepken delik ise
Lokmaları sayar insan
Kuru bile melik ise

Azı çoğa yayar insan
O ki veren Halik ise
Her ortama uyar insan
Durumuna malik ise

İlerleyen yıllarda zaman zaman annemle bu kuru fasulye olayımızı konuştuk, her defasında
bir taraftan gülerken, bir taraftan da gözlerimiz doluyordu.

İzmit'e geldiğimizde kalan paramızla maaş bağlanana kadar nasıl idare edeceğimizin hesaplarını
yaptık. Küçük ablam ise maaşını alır almaz, hemen dolabımızı erzakla doldurdu. Ancak işlemlerin
sonuçlanması tahminlerden de uzun sürdü. Zor da olsa günler geçip gitti ve bir sabah postacı
müjdeli haberi getirdi. Anneme, ablama ve küçük kardeşime rahmetli babamdan dul ve yetim maaşı
bağlanmıştı.

Babamızın acısı dışında artık huzur içindeydik. Bir kaç sene öncesine kadar çekirdek bir aileyken
her şey nasıl da değişmişti. Elbette biz o çekirdek aileyi koruduk. Ama artık hiç bir şey eskisi
gibi değildi. Her şeyden önce annemiz genç yaşında dul kalmıştı. Bizler ona her türlü desteği
veriyorduk, ama benim istikbalimin ne olacağı belli değildi. Erkek kardeşimi ise önünde kocaman
bir Üniversite dönemi bekliyordu. O zaman babamın vefatından bir müddet önce henüz erkek kardeşim
öğrenci olmasına rağmen küçük ablamla bir konuşmasında "Bu çocuklar bir işe girebilseydi" sözüyle
ne demek istediğini şimdi anlamıştım. Adamcağız öleceğini bildiği için bizim istikbal endişemizi
duyuyormuş.

Babamın vefatından yaklaşık altı ay sonra Askerlik Şubesine başvurarak askere alınmayı istedim. 
Şubede işlemleri yaptılar. Ancak daha ben eve dönmeden Askeri bir araçla evimize gelen bir er 
ertesi gün tekrar şubeye gelmemi söylemiş. Yine endişe dolu bir gece geçirdim, acaba daha görev
başlamadan sürgün mü yemiştim. Neyse ki korktuğum olmadı, Üniversite terk olduğum için o dönem
yapılan bir uygulamayla dağıtım yerim önceden belliymiş, Ankara Bahçelievler Askerlik Dairesinde
görevlendirilmişim. İleride bir şey çıkmazsa şimdilik bu çok sevindirici bir haberdi.

İlginç bir tesadüftür tam bir yıl sonra Bin dokuz yüz seksen iki yılının yedi Temmuz günü, vatani
görevimi yapmak üzere acemi birliğim olan Sivas'a doğru yola çıktım.

Yetmiş Altıncı bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Yetmiş Altıncı Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 9.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.