Usul sancısında savurmak istediğim
nidalar ertesi, bürünmekse yine iç evimin korunaklı ve duygu geçirmez lahit’ine…
Sancılar büyüttüğüm; büyümekle
evrelerin toplamına ikram ettiklerim bir de sakinliği, mizacıma yapıştıran
öfkeli insanlar.
Onlardan biri olma ihtimalim mi yoksa
olmama gerekçem mi ve inanın ki bilmiyorum nerede durmam gerektiğini aslında
hareket ettiğime dair de koca bir şüphe kazılı belleğimde ve her ne kadar insan
icadı olsa da bilgisayarın belleği belli ki o mucitlerden biri değilim ve asla
olamayacağım da.
Ahenksiz günler belki de devşirme
nice yenilgi sanki Osmanlı tokadı bürünülen o tepkisizlik ve ben sadece
sunumundayım hâsıl olandansa vakıf olmayı dilediğim.
Kimine göre; hiçlikle iştigal eden,
kimine göre evren’in kanunlarına ters düşen ve büyük ihtimalle varlığımın ana
kıtasında babacan bir gülümseme peşinde iken içimin suskunluğu.
Gelişigüzel yazmak istiyorum belki de
haykırmak zira beni bana yanlış tanıtanlara tüm kızgınlığım bu da yetmezmiş
gibi, beni benden uzak kılanlara sonra da gelip dürtüyorlar sanki sanal dünyada
metazori bir duygu akımına kapıldığım hissi ile aklımın devrelerinin iyice
attığı o sergüzeşt pişkinlik ile.
Şekilsiz bir acı, şemailsiz de bir
cümle ve ardından yazmak istediğim bir şiir ve ben içtikçe kelimeleri, içmeden
sarhoş olanlar kategorisine girip bu sefer de günahkâr addediliyorum. Hayatta
ne içmişliğim var-acı dışında-ne de kendimden geçmişliğim yine de zan altında
tutulan objelere özenmek de asla haz ettiğim bir olgu değil.
Sıfatlarla da asla aram iyi olmadı
hele ki çocuk yaşımdan itibaren sunulan ama tek sıfatı sevmiştim sanırım üç ya
da dört yaşındaydım. Dünya tatlısı bir doktordu ailemin düzenli aşılarımı
yaptırdığı o çocuk doktorum.’’Kınalı yapıncak’’derdi de devamını da getirirdi
yanaklarımdan aldığı sayısız makas ile. Ki makas teriminin ne anlama geldiğini
büyük ihtimalle okula başladıktan sonra öğrenmişimdir zira hayli usturuplu idi
ebeveynlerim ki an itibariyle de değişen bir şey olduğunu iddia etmiyorum hele
ki hanemizdeki insan sayısının azaldığını da vurgulayıp.
Konudan konuya geçmek yine tevazu
gösteremeyeceğim bir tutum ki çoğunluk tarafından eleştirildiğim ve eklenen üç
beş sıfat daha.
Metazori bir kahkaha atmak
istemiyorum zaten kim demiş ki; ölülerin gülebildiğini hele ki duygu
mekanizması çökme tehlikesi geçirirken ve ben ayarsız bir vakitte ayarlamaya
çalışırken dünyanın frekansını hele ki sessizlikte algılarım inanılmaz kapsama
alanı içindeyken…
Ölülerin gülmediğini bu gün keşfettim
akabinde inanılmaz tepki aldım kim varsa dolaylarımda ve sustum sessizce
aslında gülme özürlü olmadığım çok net lakin insanlık bu denli acıya maruz
kalmışken hele ki bayram arifesinde babasını toprağa veren o küçük kız gidip de
babasının mezar taşını okşayıp soruyorsa annesine:
‘’Babam neden cevap vermiyor? Cennet
burası mı anne?’’
Cennetin neresi olduğunu bilmesem de
gerçek dünyanın çoğu zaman cehennemden farkı olmadığını artık çok net biliyorum
ve evet, kötümser olduğum su götürmez bir gerçek ama güzel sahneler görmek
istesem de pek seçenek sunulmuyor.
Sayısız paylaşımda bulunuyor insanlar
ve herkes sunuyor görüşünü. Kimine göre her gün bayram, kimine göre bayram en
güzel mizansen ailelerin ve akrabaların ve dostların kucaklaştığı ve ben hangi
görüşe ne diyeceğimi de bilemiyorum yine de bildiğim tek şey; geride kalan kim
ve ne ise, onlarla yetinmem gerekliliği ve yine şükrün sunumunda kocaman bir es
vermek duygularıma.
Sıfatlarla devam ederken yine araya
sıkıştı bayram güncemiz. Kimine göre kayıtsızlığın; kimine göre anlamsızlığın
ve kimine göre de kör cahil denen terimin uzamında görmem gerekenleri neden
göremediğim. Belki de gülme zorunluluğum doğdu yeniden ve şu an en merak
ettiğim; yine eşini iki gün evvel şehit veren o hamile kadının ne hissettiğine
nail olup olmadığım ki empati yeteneğime duyduğum hayranlıkla zor tutuyorum
gözyaşlarımı hele ki henüz doğmadan yetim düşmüş bir bebek için ne gibi
açıklama getirebilirim ki?
Gülmek için neden mi yok? Şahit
olduklarımı dile getirsem küçük dilinizi yutarsınız ya da ani bir şok ertesi;
ölüler bile canlanıp kahkaha atar iyi de ölülerin güldüğünü kim söyledi?
Mübarek Ramazan ayının son sahur
programında rast geldiğim üzere ve yine program sunucusu şu tavsiyede
bulunurken:
‘’Tanımadığınız insanlara selam verin
ve bayramlaşın.’’
Onun bunu söylemesine gerek yok/tu
hele ki bilfiil uygularken bunu kendimi bildim bileli ve karşılığında ne gibi
tepkiler aldığım yine bende kalsın ama en unutamadığım; o temizlik görevlisinin
yine bayram günü, sokakların pisliğini temizlerken, benim iyi bayram dileklerim
neticesinde bana gülümsemesi ve gözünden gelen iki damla yaş idi ama onun yas
mı yaş mı olamadığını hala çözemedim.
Ben de gülmeyi çok seviyorum hele ki
şakacı bir kardeşiniz varsa ve tabir-i caizse; ölüyü bile güldürürken. Demek ki
bu savım da kapı dışarı.
Ama yine de iddia ediyorum:
Ölüler sık gülmez belki ara sıra…
Sevgiler…