1
Konum atan mülkiyetimi sahiplenen
Tanrı.
Aslında ıslah edilmeyi bekleyen bir
beynamaz gibi konakladığım değil de kovulacağım cennetin giriş kapısı.
Severek hüznü çoğaltmaktan gayri ne
geliyor ki elimden? Belki de hüzün katsayıma kafayı takık bunca imge ve insan
cümbüşü varken.
Sözlerin yetersiz olduğu duyguların
zirvesindeyim. Aklamaya çalıştığım kara geceden çıkıp da yola, kara çaldığım
an’ıma isyanım.
Ya dünde takılı ya da aşkı dilinden
düşürmeyen gayri meşru bir rehavet konuşlanmışken ağır havaya.
Silkelendikçe ceplerimden sözcükler
dökülüyor. Peki, öncem nasıldı? Ya da öncesizliğim mi yarınımı bu kadar
önemsediğim? Öncesiz değilsem nasıl oluyor da aklım dünde takılı?
Somurtuk bir lehçede belki de
ceplerimin dibi delikmişçesine evveliyatımda, belli ki bir şey bırakmamışım
geride. Gerileyen mantığın insanüstü bir gücü belki de bunca duyguyu sırtlanıp
da adeta yürek mikserinden geçirip şiire ve yazıya döktüğüm bir o kadar
mutluluğa katık yaptığım.
Sözüm ona hüzün kiminde yankı kiminde
yargı vesilesi. Belki de gözlerinin feri sönmüş şiirlerden çaldıklarını
satıyorlar bana. Çocuk aklımla… demekten de imtina etmiyorum hele ki; beden
yaşımdan ayrı gayri yine delişmen ruhumda çöreklenen bunca duyguyu nasıl
öğüteceğimi bilemezken.
Kalıbımı basacağım bir önsözüm de yok
ya da kalıbının adamı, nitelendirilmesine haiz bir insan evladı sadece
süzüyorum gözlerimi ve süzüyorum içimin ilhamını ve gözlerimi alamıyorum
hayattan.
Kaygılarımı uyutup uyutup yazıyorum.
Yazdıklarımı silip silip dönüyorum başa. Başımın derdi kelamın ayracını
bulamazken bir türlü gerekli sihri de yapamıyorum hayatın duraklarında gelip
gidenlerin de çetelesini tutmaktan yorgun düşmüşken.
Gelenler.
Gidenler.
Ya, kalanlar?
Kalantor bir gülümseme konduruyorum
bu kez belki de kalıcı olmasını arzu ettiğim. Kalıntılarını toparlıyorum peşi
sıra.
Sırasız ölümlere tanık oldukça
umursamıyorum hazanı. Aslında ötelenen mevsimi değil de tetiklenen heyecanımı
bastıramıyorum.
Huzur tutanağında hicveden heceler
kadar değişkenim belki de aşk kadar isyankâr.
Üç harf topu topu belki de ismim gibi
şakıyan:
Aşk.
Gül.
Üçle öğütüyorum geceyi. Üçe bölüyorum
acılarımı ve soruyorum?
‘’Üç seferde çekmeniz mümkün mü? Ne
de olsa limit aşımı?’’
Doz ayarı yapamıyorum.
Aşkın doz aşımına yenik düşüyorum bu
sefer ve soruyorlar:
‘’Gül, kızım. Hiç mi gülmezsin?’’
Ya, adım yağmur olsaydı…
‘’Hadi, yağ kızım. Hiç mi
yağmazsın?’’
Ne malum?
Ne malum adım gül iken yağmadığım?
Ne malum gülmediğim oluk oluk
rahmetle yağarken?
Gem vurduğum belki de dem vurduğum.
Hep tezat olgularla muhatabım hep de yanık sesi hüznün. Atılımda ise mutlak bir
önyargı saklı.
Önsözü olmayan bir roman gibiyim
belki de asla başlamamış olmam gerektiğini bilmeden ve aslında sonumu da merak
etmediğim sanki merhalesinde sadece konum ve mekân iken sütliman.
Aşka nazire eden şiirlerde büklüm
büklüm imgeler; şaibeli hayatların da depozitosu iken yalanlar.
Yalandan sevip sevip ölenler ya da
sevdiği için ölenler ya da öldüğü için sevdiğine kavuşamayanlar.
Ya, siz hangi guruptansınız?
Lütfen duygu örneğinizi bırakın da
bir duygu/yıldız haritası çıkaralım size.
Aç mı tok mu bırakacağım duygu
örneğini?
Âşık olmadan gelin ve bırakın örneği
sonra gidip kime isterseniz âşık olabilirsiniz.
Gözleri kamaşan bir seyirci ve
yanındaki torununu dürtükleyen.
‘’Oğlum, adamın adı neydi? De
bakim.’’
‘’Nine be, sen çok yaşlısın bu işler
için.’’
‘’Geliyor terlik.’’
‘’Aşk doktoru.’’
Sevmek için çok mu geç peki?
Ya da aşkı sadece ergen seviyesinde
yaşayıp masum kalmak mümkün mü?
Hacizli aşklara konulan engeller.
Engelli aşklara örnek olan sağlam ve
mantıklı izdivaçlar.
Severek sevilmeyi dileyen belki de
sevmeden evlenip seveceğine inanan.
Sanrılarını uyutan bir toplum. Belki
de aklını bile uyutan. İyi de aşkta aklın ne işi var?
Dingin yolların yolcusu olamaz ki aşk
belki de rehavetin çöreklendiği bir düzlemde kalburüstü bir nizam da olamaz.
Olmazın oluru bir şiire düşmüşken
yolunuz, yoldan çıkmış göçebe bir ruh iken yarına taşıdığınız naşınız, siz, siz
olun asla da yüklenmeyin umudu hele ki içinde aşk varsa şiirin ya da umut
tarhınıza sadece huzur ekin ve huzura yelken açın yeter ki içinde aşk olmayan
bir tarlada konaklayın ve büyüyüp serpilin ya da büyütüp yüreğinizi nadasa
bırakın. Eğer ki; aşk ise hürmet ettiğiniz o zaman unutun huzuru da dingin bir
yüreği de. Çırpınışlarına nail olmadan mümkün değil asla durgun bir göle
dönüşme ihtimaliniz.
Hadi, gülümseyin: Çekiyorum.