Zaman öfkeli bir yargıç olabilir ve
parmakları arasındaki asası kalemidir.
Yazar da yazarız ve sevip
yaralandıkça akışına bırakıp hayatı sevgiye çullanırız sakilce.
Geceyi ihbar eden en tehlikeli
yaratıktır insan bazense kendi gölgesinden korkan ve şaibeli geçmişinin
uzantısında an’a odaklanıp yarına hikâyeler biçeriz doğmamış güne biçilen en
cafcaflı donla çıkarız tepeye belki de inmemek adına lakin ilk adımda düşülesi
ne de olsa korkusuzluktur ismimizden önce gelen ilk sıfat.
Şiirler devşiren kâhinden alırız
hırsımızı ve günü sokarız torbaya, geceye methiyeler dizeriz: gün yirmi dört
saattir, gece ise sonsuz. Bir utkuyu da bir ufku da yaralayan sadece
umutsuzluktur.
Çay demleyip çaydan geçmekten
korkarız bazen ama kendimizden asla geçmeyiz: geçsek bile iri imgeler yontarız
şiirden hem de nasiplendiğimizi niyetimizle ölçer biçer, yeknesak bir sunumla
darp ederiz aşkı da benliği de.
Süt liman olması gereken ömrü
susturmak kadar da yalındır aşkın ve umudun dansı. Hoş bir reverans ile tutarız
elini aşkın, pervane olduğumuz değil de pervasız olduğumuzdur asıl gerçek.
Gerçekler bazen buz keser bazense biz buz keseriz, kaputunda yoksunluk olan bir
arabanın arka koltuğunda ise hüzün ve özlem saklıdır.
Yürek işçiliğidir sevda masalları
zaten şaibelidir ömrü aşkın hele ki aşka tutkun yürekten ne elem ne de
pişmanlık salınır sadece zaman ve mekândan bağımsız sarkaçtır salınan yine
yüreğin ibresi de makberi de aşk ve hasret olan.
Gölden durgundur insan hele ki
sessizlik iken içinde boğulası ama insanın içinde ne saz diner ne söz. Tek
atışta hedefi tutturan kuru sıkı bir tebessüm müdür yoksa açık yaranın merhemi yine
kutsayan Tanrı mıdır aşkı da özlemi de sindiren yürekte her daim gücüne vakıf
ve sadık?
Kanıtları sonsuzdur ölümsüzlüğün ve
hırpani benlik kanıt sunar anbean: önce sevgiden söz açılır sonra bir şiire sap
olur şair aslında hikâyesinde hep yarımın ve yarınların tadı vardır. Yarım
yürek, yarım sine, yarından kopuk olsa bile ant içmiştir hayallerini saklı
tutmaya ve tutuklu olduğu kadar tutkundur belki de en deli fıtrattır yine aşkın
çeperinde bir nidadan bir de sessizlikten gayrisi Allah kerim, diyen tek canlı
ve en cengâver sunum ile yolu İlahi Aşka yönelmiş.
Kayalara vurdukça gölgesi dalgaların
hatta makberine sızmış ölü tenlerin içten içe sitem ettiği bir kanatsa
edindiğimize biat ve aslığımızı inkâr ettiğimiz… inatçı bir mahkum da
olabiliriz belki de yansız bir fani ama işi gücü yakınmak olan dertlerin ayyuka
çıktığı kadar yürek ehli bir dervişten yana almışken payını için için ve
derlediği nice söylemde bir sitayiş değil de kanıksanası bir kaderciliği
muhafaza eden.
Ölü çocukların insanı ölümden daha da
soğuttuğu ya da ölümüne direnmek nedir, bilfiil uygulayıp dünyayı kurtarmak
adına kozamızdan ve yüreğimizden soğuduğumuz biz acımasız insan ırkının, bedellerini
güncellemek adına yine kendimizi sorgulamakla işe başlamamız gerekliliğini
gözümüze gözümüze sokan.
mavi taşıyalım her tonunda göklerin
toz bulut ikramına yad edelim
eskileri
zambakları kurutalım ansızın.
serkeş tınısında utkun ve ufkun
balyalarca hüzün demleyelim
yine şiirin sihrine vakıf
hüznün de yeknesak aksanında
bir gölden çaldığımız huzuru
bir de unuttuğumuz uykuyu
kundaklayalım:
hem de yürek yürek atan nabzını
evrenin
boşlukla boyayalım
ve boy boy neşe serpelim
irili ufaklı gölgelerden
kaçındığımızı
ve kaçırdığımızı unutup
kendimizi de yok sayalım:
aşkı hibe ettiğimiz şiirde
ve gölgesinde aşkın uzanalım
yeter ki;
kör gözlerini yok sayalım nefretin
ve istila edilesi yürekleri
zevkle şenlendirelim
ufkun hücumunda
balyalarca aksın umut tohumları
baş versin yüreğin başakları
şafağa yakın uyuyalım
ve uyanalım acele ile
ne de olsa çok işimiz var yapacak
yeter ki çocuklar ölmesin.