Bir düş’e düştüğüm hani düşkün filan
da değilim şükürler olsun ki: sadece ve sadece Rabbimin nezdinde boynum kıldan
ince bir de tüy sıklet haletiruhiyem aslında sırtlandığım tonlarca yükle hemhal
bazen sustuğum bazense susadığım…
Açlık ne ki!
Aç kalsam da bir ömür ve susuz kalsam
da…
Ne gam.
Sözcüklere serildim bir kez ve
sözcüklere sığındım bir ömür ve hakkıyla okudum hakkıyla yaşadım hakkıyla da
sevdim insanlığı.
Bir düş’e düşmedim sadece: binlerce
düş’e serildim üstelik çocukluğun bahçesinde yetim de kalsam hep çocuk kaldım
hep çocukça sevdim hep de küstüm sevdiklerime çünkü onlar beni gerektiği gibi
sevmedi sevemedi.
Çocukça bir kelamsa.
Arsızca ben severken.
Sevgi arsızı bir cümle iken ve diner
mi hiç niyazım?
Çocuktum işte hem yaramaz hem kendine
zarar veren ve damak tadı gelişmiş ama kısa süre sonra açlıkla terbiye
edilmesine ikna edilen.
Düşler, azizim düşünemediğin kadar
düştüğüm.
En dibe.
Sonra savrulduğum en tepeye.
Arz ettiğim neydi ki ve elbet şu
meşhur arz-talep eğrisi ki çok da umurumdaydı hani altı üstü istemediğim bir
b/ölümü kazanmıştım sırf ailem istiyor diye:
İşletme nire?
Edebiyatla hemhal iken bakıyorum da
dünüme.
Sunulan ve talep edilen iyi de ben
bir şey talep etmedim evrenden sadece katıksız ve safça sevdim.
Bir arkadaşsa edindiğim ilk aşkım
babaannem.
Okula başlayıp da kitaplardan
taştığım alfabe iken en yakın dostum olacağından bihaber önceleri, sınıf
öğretmenim ilk âşık olduğum yabancı.
Maruzatım olmaz mı?
Sadece sevdim üstelik sebepli
sebepsiz üstelik bu bana doğduğum gün bahşedilmişti.
Adımla bağdaşmaksa en sevgilisi
ailenin: kırmızı saçlı bir bebek adı ne mi olsun?
Gülmeyi bahşetsin diye Rabbim nüfusa
işlendi ismim bir de başına yıldız ve işte bu iki isim arasında gidip geldim
bir ömür.
Ben bir yıldız olamazdım ışıldasa da
gözlerim yıldız yıldız çünkü soğuk bir gök cismi olmayı reddetmiştim.
Bir çiçeksen hep mi solacaktım?
Soldum ve açtım defalarca ve bazen
soğuk durdum tüm kâinata ne de olsa ben bir yıldızdım ve yabancılar benim en
korkulu kâbusumdu.
Kimse sevdiğim dokundum uzaktan onlar
bihaber.
Kimse küstüğüm kaçtım uzaklara nasıl
ki dağ dağa küsmüşken…
Dahası da var: ne mi?
Aslında ben hayata hem âşıktım hem
küs.
Küstüm çiçeği der bana sevdiklerim en
başta annem hele ki onun gibi mülayim bir insana bile küsebilirken.
Küsmüştüm işte: sonunda hem kendime
küsmüştüm hem hayata ve arkama bakmadan kaçtım kapandım mabedime.
Orası bile güvenilir ve korunaklı
değilken.
Aş erdim hayata hani olur da:
Sahi, kaçıncı doğumdu bu?
Kaç kere ölüp kaç kere doğduğum ve
yeni baştan doğurduğum hayallerim?
Yolumun kesiştiği kim ya da ne
olabilirdi ki bu saatten sonra?
Ama öylesine sancılanmıştım ki ve
bilip bilmeden d/okundum sadece d/okundum ne amaçla d/okunacağımı bilmeden.
İşte şüheda olan eski düşlerim ve
şimdi bebeğimi kollarıma almıştım artık bir kalem idi yeni düşüm.
Düşünmeden severken düşünmeden
yazmaya başladım. Ufacık bir bebek illa ki gazını almalıydım ve çok da açtı.
Aslında aç olan bendim ki
çocukluğumdan beri açlıkla terbiye olmuşken ve afı küfü yemeye başladık kalemle
beraber.
Kâh şiirdi önüme sunulan ama ben şair
değildim bu sefer şiir okudum şiirle beslendim.
Hey gidi dünya hey!
Bu sunum nasıl bir farkındalık idi
Rabbim.
Hayatımda ilk kez Orhan Veli’nin şiir
kitabını almıştım sonra da hiç okumadan dara düştüğümde satmıştım.
Şiir yiyordum içiyordum bir ömür ama
hayatın bir şiir olduğunu anlamam için bunca acıdan geçmem gerekiyormuş meğer.
Üç beş dize.
Derken üç beş deneme.
Doyuyordum hayatımda ilke kez açlık
hissetmiyordum üstelik doyduğum halde ekstra bir faaliyete ihtiyaç duymuyordum
çünkü kilo almıyordum çünkü yüreğimi ihya ediyordum ve…
Bir ömür yanımda olan Rabbimin
sıcaklığını günbegün daha da kuvvetlice hissetmeye başladım.
Ve ölümle ilk tanışıklığım.
Ve ölümle son tanışıklığım daha iki
gün evvel.
Korktuğum başıma mı gelmişti ve
herkes gibi ben de ölümlüydüm madem…
Korkmadım desem yalan olur ama
ayaklandırmadım ahaliyi sadece başımı dayadım O’na ve rüzgarın esintisini
hissettim: az evvel yanarken şimdi üşüyordum ve biletim kesilmişti ama hangi
kompartımanda yolculuk edeceğimi bilmiyordum.
Susmalı mıydım?
İyi de can çıkarken…
Huy çıkmadı elbet ve nefes
alabildiğim kadar da yazmaya yeminliydim madem…
Yazdım sadece yazdım o gece aslında
daha önce de ve daha sonra da yazmayı temenni ettim.
Bir düş’e düşmüştüm ve de bir aşka.
Şiir okumayan bir insan bu denli şiir
mi solurdu hayatı?
İlk şiir kitabım: Süreya.
Sonra sayısız değerli hocamdan
yansıyanlar.
Ben şair değildim ben şiirdim artık
hatta bir ömür şiir olduğumu yeni fark etmiştim.
Kandım bir ömür hayallerime ve
kariyer planlarıma yenik düştüm aslında ben kendime yenik düşmüştüm ve hep
kendim oldum.
Kendim oldum ve kimsesiz kaldım.
Dedim ki sonra:
‘’Kendimsiz bir dünya nasıl olurdu
acaba?’’
Ne de olsa yakınımda uzağımda beni
sevmeyen çok insan vardı hatta tanıdığım tanımadığım belki de onlar için kayıp
gitmeliydim bu dünyadan bir yıldız gibi.
Kendim olmak bir m/eziyetti.
Kendimsiz olmaksa karanlığın ta
kendisi.
Uzay çöplüğüne neden atacaktım ki
kendimi?
Hem madem Rabbimdi bu ömrü bahşeden.
Mademki O demişti bana: yaz, diye.
Açlık neydi ki maneviyatın ışığı
olmadığı sürece? Ve ben işte bir ömür inançla doydum ve sevgiyi içtim kana
kana.
Nihayetinde şiir soludum.
Çok kere solmuştum ama şimdi şiir
şiir açıyordum üstelik herkes kaderini yaşarken ben ek olarak yazıyordum
hasbelkader.
Hem izah etmem gereken çok şey vardı:
hem kainata hem kendime mademki Allah biliyordu içimi kuldan saklamak niye?
Yine de yine de…
Hazır olduğum müddetçe yaşamak ve
yazmak ve şiir solumak solmaksa defalarca ne gam…
Gözüm açık gördüğüm bir düş ve
nicesi.
Bazen okul koridorunda bazen yüksek
bir plazanın asansöründe bazen okul yolunda bazen hiçliğine mahkûm kim artık
nasıl bir sıfat yakıştırıyorsa insan…
Falsolu olan hangi hareketim ya da
nerem ise?
Bir bakış.
Bir tebessüm.
Bir itiraz.
Kendimdim çünkü bir ömür aslında en
yakın dostum kendim olmam gerekirken ve kendimden uzağa düşmüşken bir ömür
çünkü…
Herkesin kafasında farklı bir
profildim: neye denk düştüğümü koca ömür sorgulamış ve sorgulanmışken…
Kendimi kendim olduğum için
sevmeliydim madem ve kendime olan mesafemi hayatı ve insanları şiir gibi
soluyarak yok saydım yaza yaza ve seve seve nihayetinde d/okunmaksa kendime hem
beni yaratan yüce Rabbime kim karşı gelebilirdi ki beni O yaratmışken ve ben
hatalarımla sevaplarımla elbet sahip olduğum ne varsa: aklım, ruhum, vücudum,
kalbim…
Hem kimseyi de karşılık beklemeden
sevmişken artık kendimi sevmenin zamanı gelmiş de geçiyordu bile.
Ben şair değildim ama kesinlikle bir
şiire hatta binlerce şiire denk düşüyordum eşliğinde gözünden düşen yaşları
Rabbim silerken ve maneviyatın gücü ile bu sefer itikat dolu varlığımla
taşkınlara sebebiyet verirken…
Mademki söz konusu d/okunmaktı en
azından buna hakkım vardı işte bir ömür tüm evren beni görmezden gelmişken,
sevmek ve yazmak için o kadar çok o kadar çok nedenim vardı ki elbet kendime
ulaşmanın verdiği muvaffakiyet ve huzurla yeniden doğmanın şerefine gülümsememi
sağlayan Rabbimin izniyle en azından ismimin hakkını bu sefer vermeliydim
üstelik mutluluk herkes gibi benim de hakkımdı gerçi bir ömür bunu telaffuz etmeme
izin vermemişlerdi ama…