1
Rüküş yalnızlığın saltanatını
sürdüğüm, sürme gözlerinde ölümün acılarımı g/izlediğim…
Parmak uçlarına basa basa sözcükler
sitem ediyorlar bana ve paçavra gibi bir köşeye atılmış antik ruhumda dilemması
varlığımın elbet katık ettiğim bir yastık mahiyetinde iken vicdanım lakin…
Yetmiyor işte yetmiyor konuşlu
olduğum huzurun yerle yeksan olması an meselesi.
Törpülenmiş yüreğim ki hep de meziyet
bildiğim sevginin çalkantısı bilemediğim bir noktada ve zamanda yüzümü yalayan rüzgâr.
Hasretin vadesi dolmadan veda ettiğim
insanlar ve kimliğimin mütemadiyen evrim geçirdiği.
Günü basamaklandırıyorum ve horon
tepiyorum memleketimin havasında bazen mehter marşına denk düşüyorum her
ıslıklandığımda imha etmek üzere olduğum lakin acıların da ihya ettiği.
Bir martaval ki okunan.
Bir masal ki içime dokunan.
Masanın gözünde saklı fener gibiyim
pili bitmiş ya da akmış ve akıtamadığım gözyaşı artık kim verecekse bana
çektirilen acının hesabını.
‘’Hey, garson, benden tırtıkladığın
bahşişi geri ver.’’
Duymazdan gelen kim varsa…
‘’İstirham etsem…’’
Devamı gelmeyen nezaket dolu bir
cümle ve sözcük ambarında kısa vadeli şiirlerle dikiyorum yüreğin kaçıklarında,
kaçan çorabımın burnunda ve sırtımdaki hırka ve işte tepinen bir evren.
Tartaklandığım ne ki hem?
Ve işte İlahi bir d/okunuş elimde
cetvel boyumun uzayıp uzamadığını tescilliyorum.
Vergi dairesinde unutulmuş emlak
vergimde saklı belki de alıcı kuşlar artık ne ara sattımsa mabedimi ve işte
gizlendiğim karanlıktan firar ediyorum.
Duygularımın çer çöpü sözcükler belki
de sahibinin terk ettiği bir kedi gibi içimde saklı mırıltılar ve yüreğin
besisi iken sevgi az evvel de arz ettiğim gibi meziyet bildiğim ama eziyete
dönüşen yüreğin de ırkı ve soyu sopu yokken ıkına sıkına dökülüyor yapraklar
çoktan kurumuş olsalar bile dallarını daha şimdi terk ediyorlar.
Aklımın hizasında ufuk.
Yüreğin kamburu iken umut.
Aşkın dalkavuğu elbet özlemle sitem
ettiğim kimse mavi yolculuk, mavi gökyüzü ve içimde kıpraşan rüzgâr az sonra
hoyratlaşıp tozu dumana katacakken.
Hamt ettiğim.
Arz ettiğim.
Hilali yüreğin ve kaybolmuş bir
hatıra defteri aslında kaybettiğim dünüm ve sevdiklerim üstelik sevildiğime de
pek bir eminken ansızın yürüme bandında geçmişçesine ömür yerimde saydığım ve
kilometreler kat ettiğim de değil bir adım dahi ilerleyemediğim ve sarkacı
döngünün bense sadık müdavimi iken sevgi kelebeklerinin özrümle sahip çıktığım
yüreğim derken gerisin geri kaçtığım.
Bir taverna müziği asla gitmediğim ve
dinlemediğim.
Gönlün de laternası iken sevgi ekip
hüzün biçtiğim ve derme çatma bir kulübede sonsuza kadar inzivaya çekilmek
istediğim ama hırpani bir varlığın da son kırıntıları ile iyi kötü idare
ettiğim hayata taziyelerimi sunmam da an meselesi iken ve işte başa alıyorum
hikâyeyi ve geri geri gidiyor ayaklarım oysa elimi uzatsam dokunacağıma da o
kadar emin iken…
Melankolik bir ömrün enginlere olan
aşkına hüküm vermişken kalem ve şatafatlı bir yalnızlığı evlat edindiğimden
midir ne, hali hazırda yanıtlayamadığım bir soru:
‘’Kimlerdensiniz?’’
Kimliğime şerh düşen onca bilgiyi de
geri çekip boş bir sayfaya asılı kalmanın verdiği duygularla derdest
olmuşluğumun da ibaresi iken kalemin sızısına eşlik eden yüreğimle dertop
olmuşluğuma da karşı koyamazken…