1
Yalnızlığın çalım attığı bir düş’ ün
tam da ortasındayken çaldı ziller aslında zil takıp oynayan düşlerden
tembihliydim ben; her gördüğüme inanmamam gerektiğinin bilincinde bir
seyrüsefer ki edindiğim izlenim, sadece boşa düştüm ve boşa koydum aslında
boşluğun en sadık nahoş hiçliğiydim.
Göğsümdeki devasa parantez.
Evet, biliyordum, biliyordum işte:
ben bir ardıç kuşuydum hayli pohpohlanan yalnızlığımın da ikramıydım ve ikram
ettim tüm insanlığa iç sesimi ve imtina ettiğim her kimse, kimsesizliğin
kıblesinde gidip geldim defalarca ve ulaşamadığım o hedef ne de olsa
hedefindeydim evrenin belki kırbaçlanan yüreğimle alacaklı belki şehvet dolu
seslerinde gölgelerin hayli utangaç belki de bir film karesine saklanan figürandım.
Başrole soyunmuştum oysa ve
çıplaklığımı g/izledim sahip olduğum karanlıkla.
Bir aldatı idi hayat.
Mutluluk ise refüze edilen bir
şölendi.
Kayrasında yalnızlığın içimin
söküklerinden diktiğim bir düş’ tüm ben aslında ve hiç düşmediğim kadar aşkın
pervazında öten bir saka kuşuydum ansızın terk edilip de gidecek yeri olmayan.
Hüzünse yalnızlığımın ırkıydı.
İnsanlar ise ırkı olmayan çürük
düşler gibi dağılıyordu hayatın tam da ortasından bölündüğü lezzetli elmanın
sapıydım belki de ne de olsa bir ömür hiçbir baltaya sap olamamışlığın verdiği
hicranla artık biliyordum bir elmanın sapı olduğunu ve içindeki çekirdeklerle
ıskaladım yeniden mutluluğu ve hicranın ölüm uykusunda o çetrefilli
yolculuğumdan arda kalandı mutsuzluk.
Göçebe idi ruhum.
Göçmen kuşların gagalarında bir öç
alma dürtüsüyle tüm insanlığın birbirini yaraladığı ve aldığım yaralardan bir
dünya inşa ettim ve biliyordum artık ayrıcalıklı olduğumu.
Yetinmeyi bilsem de.
Yetemediğim cihanın içgüdüsünde
saklıydım ve itildiğim kadar da itiyordum yanıma yaklaşanları.
Yalnızlığın güftesini yazarken mezar
sessizliğinde besteliyordum yazdığımı ama ne gelen vardı ne de giden sesimi
duyuracağım ve içime kapandığım işte gördüğüm o düş ertesinde.
Ben bir düş’ tüm düşmekse yere
kalkmak yeniden ve düşlediğim hiçbir şey de gerçek olmayacaktı madem uyumaya
devam ettim hatta gözüm açık gördüğüm düşleri de kayıt altına aldım ve ifa
edeceğimden fazlasını yüklenmiştim: dile gelmeyen neyse ve karanlığın iç
sesindeki o ayrıcalıkla biliyordum da nereye varamayacağımı bu yüzden son
verdim attığım adımlara.
Bir ad’ım bile yokken çağrılara yanıt
vermedim ve unutulmuşluğun ikliminde men ettim ben de beni unutanları ve
görkemli sarayında hülyaların esinlendiğim hangi duygu ise kilitledim kalbimi
belki de yaşarken yattığım kabrin isyanıydı dile gelen ve sağ kaldığım kadar da
sadık kalacaktım iç sesime.
Gürültüsü yalnızlığın verilebilecek
en büyük tepkiydi ne de olsa.
Bir dünya dolusu insanın sessizliğine
mahal verense kabullendiğim kaderimdi ve kederimle tokalaşan iç sesime verip
veriştiren sözcüklerden bir salıncak yaptım kendime ve uçmanın güzelliğini
yaşadım ayaklarımı yerden kesen salıncak ve rüzgârın hızına ise rakipti iç
sesim aslında doğamda saklı tevazu ve umudu eksik etmeden eksik etekli tabir
edilen varlığımla şerh düşmüştüm ümitsizliğe.
Yaşadığım kadar hayal kuracaktım ve
de düş görecektim ve gerçeğin ne olduğunu da sadece ben bilecektim elbet bir de
Yaratan yoksa yaşamanın ne anlamı kalırdı?
Yaşam bir türküydü.
Yaşamak bir güdüydü.
Sevginin perçemine eşlik eden kar
taneleri gibi yaz sıcağında bile üşüyordum madem biliyordum karda açan bir
kardelen olduğumu ve biliyordum işte yazın kavurucu sıcağında bile solmadığımı
ve solmayacağımı.
Sonra sordum birilerine.
Kaçıştılar.
Herkes gitmişti benden başka ve başucumda
annem.
Baktım gözlerine ses etmeden.
Ses etmeden başımı okşadı ve
gözlerini kırpıştırdı.
Anlamıştım işte anlamıştım:
‘’Her şey geçer, kızım yeter ki sen
geçme kendinden.’’
Düş değildim ben bilakis gerçeğin ta
kendisi ve gördüğüm düşlere haksızlık yapmıştım.
Gerçi düşmüştüm yere hem de sertçe
başımı çarpmışken ama işte yine dimdik ayaktaydım.
Her şey geçiyordu işte.
Zaman da geçiyordu insanlar da geçip
gidiyordu hayatımdan.
Bense defalarca kendimden geçmişken.
Gün ışımaya başlamıştı ve gülümsedim
ve içimden bir kere daha geçirdim her şeyin geçtiğini ama kendimden asla
geçemeyeceğimi…