Unutulmuş bir düş’ ün dayanılmaz
ağırlığı var gerçeklerin de diline pelesenk olmuşken mantıksal ön görüler ve
rüştü henüz ispatlanmamış bir yazının girizgâhındayım.
Hava azıcık nemli epey de bulutlu ve
ben düş taksimleri yapıyorum hayatın yorgun fıtratında değil bilakis
yorgunluğun sonlandığı bir gerçeğin paylaşımı adına kalemi almışken elime daha
doğrusu:
Kalem beni geçirmişken eline ve işte
s/üzülen zerreler akıyor paçalarından gecenin ve ben farklı olmak adına
kazandığım farkındalığı reddediyorum belki de okuyucuya anlamsız gelen ilk
etapta ne de olsa ben bile ayırt edemiyorum neyin gerçek neyin izafi olduğunu…
Bir gülümseme borçluyum kendime çünkü
pehlivanlar gibi güreş tuttum gün boyu ve adına hayat denen yalnızlığın
titrettirdiği gün denen sırma saçlı aydınlığın kalemin dişleriyle tarayıp da
manikür yaparken ışıldayan güneşe.
Güneş ve de güreş.
Tuşa geldiğim mi yoksa klavyenin
tuşları bana borçlanmışken mi?
İzah edeyim o halde:
Sıradan da sıra dışı sıradanlığımla
yaşarken bir ömür ve birileri yakamdan çekiştirirken ve bana dokunan dokunmayan
her eli de dost bildiğim ve bilin ki buna mecburum yoksa insan şüphe ile yaşadı
mı mutluluğu da sevgiyi de kaçırıyor kendinden aslında yalnızlığımla geçen
ömrün perde arkasında beni sevenler olduğunu da bilirken.
Noter onaylı bir sevgi olmasa da.
Allah katında saklı iken içtenliğim
ve iyi niyetim ve işte güne bir-sıfır önde başladığım gelin görün ki;
insanların gözünde de hep kaybetmişken ama kazanım babında o kadar çok gelirim
var ki gider anlamında güme giden yıllarım ve heba ettiğim yeteneklerimin
olduğu da su götürmez bir gerçek ve daha dakikalar evvel bir damacana su ile de
hanemiz nemlenmişken.
Sudan sebepler mi?
Sıradan bir günün yarattığı hezimet
mi yoksa?
Sıradanlığı sıra dışı farz ettiğim ve
günün devrik haysiyetinde tüm hassasiyetimle de yaşamışken bir ömür.
Yazdığım kadar derin nefes aldığım
gerçeği ile yazmanın büyüsü addedilen bir kitap başlığından çıkıp da yola
yazamamanın verdiği hicran ile soluklanıyorum sevgi İnci Aral’ın yazmakla
ilintili kalın kitabında kim bilir kaç defa gezinip durmuşken.
Görünürde yerimde saydığım…
Aslında içim içime sığmazken ve ben
hali hazırda yere göğe sığamazken.
Konumuz derin, sevgili dostlar çünkü
konumuz insan ve sevgi ve ben-merkezcil bir gülümseme ile sözü kendime
getirecekken ve getiriyorum da gerçi insanlar da bin dereden getiriyor ama.
Yazdığım belli başlı bir platform var
ya da yok: lakin ben kalemi bir yerlere odaklı oynatmıyorum çünkü bu, benim
hayatım ve ben tüm dağınıklıkların toplamıyım.
Kendimi anlatmak da değil amacım ama
gün içerisinde öylesine yükleniyorum ki bin bir duyguyla heybem zaten tıklım
tıklım ve gece oldu mu boşaltmalıyım içimde birikenleri ve başa almalıyım
hayatı ve işte arındığımın ertesi derin bir nefes almak da hakkımdır, öyle
değil mi?
Tırnaklarımla kazıdım desem ne ki ne
de olsa tırnaklarımın içi de damarlarım da mürekkep dolu ve ne zamanki
yüreğimin kartuşu boşalıyor severek dolduruyorum belki de acılar ve
sıkıntılarla dolduruşa gelip bir anlamda yeniden doğuyorum.
Bin yaşında olsam da içimdeki rüzgâr
beni hala aynı yerde saklı tutuyor belki de Freuden teoride hastalıklı bir
ruhum ben ne de olsa on sekiz yaşımdaki haletiruhiyemle idame ettiriyorum
hayatımı ama ben bunu yapmazsam değil yazmak tek adım bile atamam işin ilginci
adımın dahi ne olduğunu unutuyorum kalemi elime aldığımda hoş…
Adımı bilenler başına ekledikleri
sıfatlarla beni adım adım uzaklaştırıyorlar adımdan ve işte bende sonlanmayan
bir sevgi İlahi Aşkın çeperinde yandığım ve bir kıvılcımdan yüzlerce kelimenin
ansızın doğabildiği.
Kasımın ilk günü ve de haftanın ve
güne umutla uyanmışken…
Geri tepen bir sevinç benimki çünkü
yazdığım ve yaşadığım yollar mayın yüklü ve ben mayın tarlasında hoşlukla dans
ediyorum ve her mayına bastığımda içim cız ediyor ama kendime asla acımadığım
için bir ömür tüm uzuvlarımı kaybetme tehlikesini asla umursamadan devam
ediyorum yazıp yürümeye.
Ahkâm kesen bir evrenden payıma düşen
mi?
İlk başta hatalarımı görmek artık
neyse yaptığım hata birilerinin gözünde ve ben zaten en büyük hatamı ilk günden
beri bilirken:
Sadece sevgiyle tutunduğum hayat bu
bağlamda kendime bir dal seçtiğim ve üstüne konduğum. Örnek mi istersiniz?
Peki, o halde:
İlk evvela çocukluğumdaki analiz ile
aşkı bana ilk duyumsatan kişi:
Canım ve de rahmetli babaannem ki
kadına resmen âşıktım ben ve ilk oyun arkadaşım da olma şerefi ile nasıl da
mutluluk denizinde yüzdürmüştü beni ve de ben yalnızlıkla ihya olurken sevginin
yüceliğini keşfetmiştim onun varlığında derken okula başladığım ve
arkadaşlarıma ve kitaplara duyduğum sevgi ile hayatla aramda kurduğum o güçlü
b/ağ.
Zaten her şeyin çıkış ve de bitiş
noktası bu olmuşken ve ben her duyguya her nesneye ve her insana sevgi ile
yaklaşırken.
Yazma aşkımdan dem vurmayacağım ve
insan sevgimden de lakin süregelen hayatımda yaşadığım olumsuzluklar illa ki
benim safça inandığım insanlar tarafından bana yansıtılan güçlüklerdir.
Mesela bir süre başka bir evde
yaşarken sen gel, evine âşık ol.
O da göze batmıştı zaten her şeyin de
sonu olmuştu bu sevgim.
Bir öncesinde son çalıştığım yabancı
dil kursunda beni işe yerleştiren yetkilinin bir anda bana düşman olduğu ve
benim haberim olmadan ders saatlerimi değiştirip beni zor duruma düşürdüğü
nihayetinde işimden olduğum.
Ve bir öncesi ve bir öncesi daha.
Sayısız hayal kırıklığı yaşadığımı
nasıl itiraf etmem ne de olsa bendeki aşırı sevgi bombardımanı insanlara hep
garip ve inanılmaz gelmiştir bu bağlamda elimden kayıp gidenler ve heba ettiğim
hayatım zaten benim bir şeylere ya da birilerine duyduğum aşırı güven ve inanç
ve sevginin da ansızın infilak etmesi sonuca beni zor duruma düşürmüştür.
Sevmekten vaz geçmek mi?
Bunu da yapmışımdır sonunda elbet
kendime duyduğum sevgiyi sıfırlayıp kendimden nefret etme noktasına geldiğim ve
hayatla aramda olan o bağın koptuğu ve tabiri caizse intihar noktasına geldiğim
şükür ki son bir hamleyle hayatın ve Allah’ın beni kucakladığı.
İyi bir insan olduğumu açık
yüreklilikle söyleyebilirim ve tüm yüreğimle de iyi bir Mümin olmak adına
çabalamak da elbet herkes gibi benim de payıma düşen diğer yandan cennetlik mi
cehennemlik mi olduğumu söyleyecek kadar ileri giden insanlar yüzünden
inancımdan dahi şüphe ettiğimi söylesem yeridir.
Yorgun ve de mutsuz.
Bitik ve yitik.
Mümkündür her biri ne de olsa dünya
bir cennet bahçesi değil ama tüm sıkıntıları bir tarafa itersem ansızın beni
ele geçiren bir coşku ve umut dalgası ile anda saklı detaylardan genellemeye
gidip mutu hissettiğimi de söylemeliyim ve derken bir şekilde üzülmeme
sebebiyet verenler alın size yeni dert:
Bu sefer de insan sevgimden şüphe
ettiğim ve kendimi acımasızca yargılarken bulup da bu sefer kendimi sevip
sevmediğimden emin olamadığım.
Gün normal başlamıştı benim için ve
beni yığınla bekleyen iş varken ve ben bu günü de heba ettikten sonra gece bir
oturdum ki masanın başına ve tüm hayatım film şeridi gibi akıp gitti gözümün
önünden.
Gerek öğrenci iken gerek çalışırken
gerekse özel hayatımda yolumun kesiştiği yüzlerce insan ve sıkıntı bir bir
gelmişken hatırıma ve ben illa ki herkesi mutlu etmek için uğraşırken…
Ve asla bahsetmeyeceğim özel
sorunlarım ve ben bunları neyin kimin uğruna sahiplenmiştim?
Disiplinin had safhada olduğu bir
aile ortamı derken ikinci hapishanem iken severek gittiğim okulum derken
ilerleyen süreçlerde nerede imkânsızlık varsa gidip gönüllüsü olduğum hatta ve
hatta deli gibi para kazanırken ansızın nokta koyup gönüllü öğretmenlik
yaptığım ve cebimden para harcadığım daha doğrusu sermayeden ve kendimden
yediğim ki zengin biri olmadım asla ama her nasılda para kazanmak battı bana ve
ben hayallerim uğruna kanat açtım farklı dallardan bir diğerine ve kendimi
sonunda terk edilmiş ve beş parasız bulduğum…
Kısaca sevgili dostlar…
Ben her ne kadar dünümü unutmuş olsam
da gün de tarih de tekerrür ediyor ve sevgim ve umudum bir şekilde sorgulanıyor
söz elbet dönüp dolaşıp benim neye ya da kime denk düştüğüme geliyor ve ben
sadece kendimi suçluyorum ama bir yere kadar…
Her şey olabilirim.
Herkes olmadığım kadar.
Çok şey de duyumsayabilirim ama
hiçliğimin de farkında iken…
Hayata duyduğum saygı belki de kızgınlık
ve de kırgınlık ve ben yine çuvaldızı da kalemi de kendime batırırken kısaca…
Bir yere varıp varmama ihtimalim ve
anlamsızlığın anlam olduğu ve konu/kim ne olursa duyduğum sevginin da asla
yalan olmadığı ve ben bir ömürlük hezeyanı sonlandırıp sadece kalemimle
dertleşirken ve bu bağlamda sizlerle kurduğum gönül bağımda samimi ve umutlu
iken…
Yazıyorum çünkü…
Hayatın rövanşı mı yoksa diskalifiye
olduğum mu?
Sevginin sonlandığı mı yoksa sevginin
uzamında sahiplendiğim yaşam coşkumla kalemin d/okunduğu her yürekte var olma
savaşım mı ve elbet konunun derinleştiği ve ben aşkı İlahi düzeyde büyütüp de
insan sevgimin de derininde kendimi ve Rabbimi bulup yazacak binlerce sebebimin
olmasının dışında hayatta tek istediğim mi ve ben buna bile henüz karar verememişken…
Yazıyorum çünkü…