Bıçkındır benim yüreğim: görünen ne
ki, hafız?
Öznemden mustarip kimi insan kimi
zaman ve sökün eden hicran: aşksa dokusu ve tini yüreğin, elemin de seferi
hicrinde saklı bir nota gibi gam yüklü…
Oysaki ne gam ne de gemlediğim
duygularım…
Allah var gam yok madem.
İnsan var matem de fazlasıyla sökün
eden ve işte firari sözcükler aşkın alyuvarında işveli renkler ve akı alnımın
ölümün de öznesi öykündüğümse başka bir dünya haznesi yokuşlu hicvi yaralı…
Tararken gözlerim evreni.
Tararken saçını dolunayın.
Gizin kızı gözün feri ve öykümün ön
sözü.
Masallarım var, bayanlar baylar.
Miladımsa bin kere değişti ve
değişmez tek gerçek yalnızlığım ve dosta özlem duyduğum her insanı her gölgeyi
dost bildiğim illa ki canım bir öncesinden de fazla yanarken…
Sarkıttığım o pencere.
Ulvi bir rakım adeta aşkın boy
ölçüştüğü göğün devindiği tepede saklı asalet ve hidayet benimki ise cahil
cesareti yoksa uzatır mıydım elimi her bir yüreğe?
Kodaman gülüşler.
Tanrısal bir efekt belki de öfke.
Kaybolan ufuk.
Gözlerden ırak mutluluk.
Konçertosu mevsimin, kor hecesi aşkın
ve sözün özü iken aşkın ifrata kaçtığı mevsimin dağıttığı bir rüzgâr öncesi
fermanımı onaydan geçiremediğim ve işte yüreğin son itirafı…
Yarınlara mahal veren.
Öncesi belirsiz hatta önemsiz.
Ön sözü günün geceyi deviren yüzüncü
köy kapısından kovulduğum oysaki her köyün muhtarını da ahalisini de yürekten
tanır ve severken…
Tanış olalım mı, bayım ve siz sevgili
bayan?
Hani, daha dün selamlaştığımız…
Hani, daha dün el sıkıştığımız…
Hani, her başım sıkıştığında size sizlere
koştuğum…
İçimde kalan ukdelerden ördüm ben
şiirlerimi ve Şirinler Köyünün Şirinesi olmamda bir engel görmemiştiniz oysaki
siz köyün Gargamali ve orta noktada buluşmuştuk.
Seferiyim yüreğin.
Pekişen hüznün de güftesi.
Şimdilik sağdıcıyım kalemin dünde
saklı sol yanım ve solan yüzüm ve sönen neşem.
Bir istirhamım var/dı oysa belki de
onlarca…
Laflarken aşkı.
Gaflar yüklendiğim ve iç sesin de
ihbarı.
Sezilerimde saklı rahmet ve sezgin
yüreğim ve engin sözlüğüm içimdeki festival yüklü coşku dışımdaki rüzgâr ve
göğün rotası bir gök kuşağı bense elemin neferi belimdeki kuşaksa hayli sıkı.
Ah, asla sıkı fıkı olamadım ben
insanlarla genelde sıktım onları ve sizi de oysaki söyleyeceğim çok şey vardı
mademki evren bana geçiş hakkı tanımıştı tanışıklığımızsa bunca zamanın
hatırına hatırşinas bildiğim yüreğim, yürekleriniz…
Öznemse tekildi.
Özlemimse çoğul…
Özverim ve ön sözüm ve ön koşulu
dostluğun ve şakıyan iç sesim.
Bir elemse içimdeki dürtü.
Tansiyonu düşmeyen bir acı ve de.
Avcısı değildim ben öykülerin kahramanı
hiç değil: olsa olsa bir masal anlatıcısıyım ben anlatmaya doyamadığım ve
sizler anlamazdan gelirken benim sizlere duyduğum sevgiyi ve ihtiyacı yok
saymanız belki gözünüzde bir siyah nokta özünüzde insan olmanızın verdiği huzur
ve güvenle…
Sürtüştüğümse içimdeki rutubetli
basamaklar bir indiğim bir çıktığım esefle söylendiğim belki de kaldığım o Araf
bense hala şüheda mazinin rozeti ile şakladım sancılandım sakındım da gözümü ve
savruldum savurduğumdan öte savunduğumdu içimdeki insanlık ve insana duyduğum
özlem…
O şadırvan ve de.
O çeşme başı âşıklar.
Elimde kırık testi belki de kesici
bir testere ile sözcüklere kıydığım ve öz alt kümesi ömrün içimdeki sözlükten
firar eden iksirli imleç ve ayraç ve ünlemin şaşkınlığını g/izleyemediğim
aşkımı sonlandıramadığım en çok da şah damarımdan yakın olana düşkünlüğüm ve
içim ezilirken belki de atıştırdığım üç beş şiirdi açlığım bastırmayan ve
gölgeler bastırdıkça bir de tribünlere oynarken insanlar…
Kaptan köşkündeyim hazan denen salın…
Ah, salındığım.
Ah, saklandığım…
Ah, aklandığım…
Aktardığım belki de en üst mevkie.
Kaçar’ı göçeri.
Yalanı yansızlığı.
Yandığım kadar yaktığım.
Rabbime yalvardığımdan başkasına
aldırmadığım yoksa öznemle seker miydim özlem yokuşunda ve asil duruşumla söker
miydim dişlerini iblisin?
Sözcüklerim tuz bastığım yarama.
Yamaladığım yüreğim.
Yağmalandığım kadar öyküm.
Yadsıyamazken.
Yansıtamazken de.
Yankısı ne ki hasretin yamalanan
sözcükler yarılanan hayat.
Yandığım mı?
Durun, daha yeni başladım…
Anlatmak istediklerim bunlarla sınırlı
kalsa keşke…
Ya, kapışan dış sesle inzivada geçen
ömrün iç sesine Yaratan, dur derse ve o güne değin…
Esefle sırtımı sıvazlayan kaleme
teessüflerimi sunuyorum ve ‘’neden’’ diyorum aslında demiyorum da son
zamanlarda…
Üstelik birileri bana acısın diye
yazmıyor ve yaşamıyorum.
Ben bir hayalim üstelik.
Aşkın asasından da öte…
Kalemin asası ve de.
Ve işte şerh düşüyorum geceye:
‘’Yarın, yeni bir gün, azizim.’’
Sevsen de sevmesen de üstelik ben bir
ömür herkesin yerine kolaylıkla sevmişken…
Konu kapanmıştır elbet bir sonraki
yazıya değin yoksa yaz’ı nasıl yaşar benim hazan yüreğim?