Uykulu bir renksin, sen aşk
Uydurmaca iklimlere nazire eden
sevdanın külfetini taşımaksa bir ayrıcalık ve akışına bırakmak kadar da hayatı
insana ulvi bir huzur veren ve çetrefilli yollardan uzak varsın bir başına
yaşasın yürek o imkânsız ve mucizevi aşkı…
Hararetle sevdiğim.
Hazzında yangının özlemle
serpildiğim…
Öznesi olduğum kadar yalnızlığın
çoğul bir bilmecede nakşeden sözcüklerin de ihtişamlı cübbesini tüm saygımla
ruhuma geçirdiğim…
Aymazlığında mı hayatın?
Ayracı olması mı yoksa bitimsiz
rüyaların?
Medeniyetin ta kendisi iken sevmek…
Mağdur ruhun da ilhamla beslendiği
kadar sonsuzluğa özlem duymak…
Asla bir varsayım değildir hem aşk:
Ne de yalancıdır cüssesi.
Cübbesinde saklı iken de asil ve
gizli öznesi…
Şaire dairdir her imkânsız aşk.
İdamesi ruhun ikamesi bedenin ve
yıldız çakan gözlerinde akıl denen mefhumun gölgesinde dahi büyür umut ve
yürek.
Basmakalıp aşklardan çok farklı:
Uhrevi sevginin fısıltısında dahi
büyümenin de coşkusu ile tevazu yüklü göğün serenadı ve reveransı özlemin,
çöken dizlerinde gecenin ve çöken dizelerinde şiirin…
Yatıya kalmış her duygu bir şiire
gebedir.
Veryansın eden ruhun tohuma kaçan
özlemidir hem şairin yazmaya doyamadığı nasıl da bariz nasıl da vakur bir
iklimdir peyda olan ansızın ilhamından cesaret bulduğu kadar şair aşkın
esaretinde büyür de büyür ve şafağa kadar nöbetler tutar.
Nöbet geçiren gecenin ertesi arsızca
tırmanır ateş en yüksek dereceye.
Havale geçiren kalem…
Havsalasından boca eden hüzün ve elem
ve özlem.
Ölümün mıntıkasında semiren keder ve
dökümlü etekleri şairin geceyle el sıkışır ansızın ve o minval ki: coşkunun
ertesi aşka nazmet binlerce sözcük ve dize peyda olur ne de olsa arsız bir
duygudur şairin yaşadığı yaşattığı kadar sevgisini ve ilhamının yalnızlığın
kıblesinde hazır ola durduğu kadar da sonlanır kimsesizliği:
Aşkın kâkülü…
Mevsimin rutini.
Hüznünse bekası.
Can simididir her şiir.
Cenk ettiği ömür.
Celp eden her duygu.
Caka satan ruhu.
Uyumsuz addedile hırçın mizacı ve de
şairin…
Özümsediğine öykünür.
Öykündüğü aslında kendisidir.
Öldürdüğü nefsi çocukluğuna dair…
Ve işte binlerce hikâye ve manzume ve
şiir defansıdır sessizliğinden sıçrayan her kıvılcımdır ona yani şaire yaşama
sevinci aşılayan.
Bir çiçek aşısıdır yazdığı her şiir.
Bir de kızamık geçirmişse yüreği ve
nasıl da kızarır tüm benliği.
Saat tutandır ilham.
Sevap işleyendir ruhundan arda kalan.
Vebali boynuna yalnızlığın.
Hüsrana uğradığı ölçüde sever.
Âşık olduğu her karede katrelerce
özlemin izini sürer.
Şerh düştüğü kadar kader…
Şair edindiği kadarsa keder…
Derli toplu bir ölümdür addedilen ve
işte fitilini ateşler aşkın ve hüznün…
Fidan boylu kalem.
Fistanı şiir iken ruhunun.
Fedaisi olduğu kadar yalnızlığın…
Ukdeler sökün eder.
Ulvidir aşk.
Umudu körükler bazense dara düşer…
Babadan tembihli ve yine babadan miras
o köstekli saat:
Bazense zaman durur ne de olsa
yelkovan akrebe akrepse s/onsuzluğa zimmetlidir.
Yorgun sözcükler tahliye eder.
Yangınsa büyür.
Yâd ettiği kadar yaralı.
Yaralı olduğu kadar da yüreğini
yamalar.
Ve işte o derinden sızan irin.
Ve işte yakut gözleri sevdanın.
Zikrine eş fikri nasıl ki makbuldür
Allah katında…
Aşkın da şeceresine binlerce dize ve
şiir ekler.
Arda kalansa tatlı bir yorgunluk.
B/atılın g/izinde.
Hasat zamanı saklıdır hayatın her
evresinde nakşeden nasıl ki yüce Rabbidir ve her fasılda her havsalasından
taşan sözcükler kadar coşkulu bazen buruk bazen ufka tutuk bazense tutulan
nutkuna son noktayı koyar her yazdığı şiir her yazmadığında aymazlığında
yoksunluğun hicvettiği kadar da aşkı hicret bilir kalemi ve aşkın şüheda dününe
öyküler ekler aslında her şiirin başlı başına bir hikâyesi vardır hem şair
durduk yere de yazmaz…
Durduk yere âşık olsa bile.
Dur durak bilmeden sevse bile.
İçtiği şerbetin tadında erer hidayete
ne de olsa aşk şarabıdır yazdığı her dize.
Yazgısına razı…
Yazmaya doyamadığı kadar nice şiir
besler yüreğinin bir köşesinde ve nice hikâye peyda olan ne de olsa ön sözüdür
her yazdığında yangının daha da büyüdüğü her yazmadığında esaretinde
kifayetsizliğin zincirleme bir kazaya meyleder ilham perisi ve aşk meleği
sarmalında hidayetin buyruklar sunar kalemine şairin oysaki ruhuna çoktan
Fatiha okumuştur öldürdüğü kadar nefsinin uzamında nefes nefese kaldığı kadar
kaderi ve yazgısı ile el ele elbet kalemin şerefiyesinde saklı nüktedan ruhu
ile yerleşir kâinatın tepesine üstelik tüm cihan tefe koysa bile sevdalı ve
yanık şairi…