Yağmur Zamanı...




Sözcüklerin cirit attığı yaralı bir coğrafyadır içim ve devasa kilitler vardır açılmayan kapıları sıkı sıkı örten kandığım kadar insanlara kalbimin yerinden söküldüğü bir duvardır belki de kendime tosladığım ve kendimden özür dilediğim yamalı hırkamın yakasına konan kelebek mizaçlı şiirlerim ve şahlanan şah damarımdan yakın olana duyduğum bitimsiz sevda.

Renkler solgundur içimin coğrafyasında Horon teptikçe imgeler ve canım daha da yandıkça sokulduğum Rabbime sol yamacımda annem sağdıcım iken kalem sağımdan başladığım saymaya varamadığım sol yanım ve dikemediğim söküklerimi meleklerime havale ettiğim ve bir adım sonrası: nasıl ki istişaredeyim Rabbimle tutuştuğum kadar tükendiğimi de saklarım insanlardan ve meylettiğim sevgiye davalar açarım.

Kazanılmış zaferlerim vardır dünümde saklı.

Kayıt açtığım yenidünyalardan yok iken de acılarımın farkı ve kat izinde sevdamın meylettiğim limanlar çapası çırası kayıp meali yitik tümceler ben ki meşk eylediğim kadar kalemle ilke edindiğimdir vicdanımla olan barışıklığım.

Külyutmazdır hem yetileri insanların.

Kul olmaktan öte birbirlerine köle oldukları.

Ve hummalı bir koşuşturmanın içinde dışa vurumdur şiirlerim içimdeki harbin sonlanmadığı ve kaçıncı cihan harbi olursa olsun dış sesin zulmü ve maruzatı sadece kin ve nefrettir.

Arzuhalim askıda yüreğim gibi.

Çektiğim kabir azabı da tetikler kalemimi.

Kalender ruhumla kalantor gölgemle kazık atmayacağım elbet dünyaya yine de yükselen çıtası sevginin çalakalem yaşamanın da mizacı elbet devrik cümlelerimin rüzgârı elbet devirdiğim putlar elbet divanesi olduğum aşkın ve umudun hicranıma tuz bastığı.

İndindeyim inancın.

Yamacındayım Mevla’mın.

Yâdımsa dünde saklı.

Yarenim ve sevdam annem yârim bildiğim hecelerden başımı alamazken nasıl da gitmek isterim uzaklara nasıl da terk etmek isterim bedenimi.

Havsalamdan taşandır duygularım ve köküm sağlam.

Kök hücrem yaralı ve mağdur sevdamla arşınladığım uzun yollar dik yokuşlar.

Nefsime tabi olmadığımsa aşikâr ta çocuk yaşımda öldürdüğüm nefsim ve her nasılsa çocuk bedenimi açlıkla imtihan ettiğim.

Müptelası olduğumsa hayallerim hız kesmeyen hazzın doruğunda ve yine Rabbin izniyle her hayalimi gerçeğe dönüştürdüğüm.

Biliyorum da aslında tası tarağı toplayıp da gitmeliyim ama nereye ve hangi zaman zanlardan yıpranan ruhum ve sahiden de sevgimin var mıdır bir ederi?

Eylemler ve fiiller.

Sözcükler ve öznem ve dinmeyen özlemim.

Arasında sıkıştığım iki cihan ve an itibari ile Araf’ta asılı kaldığım.

Mücbir sebeplerden ördüğüm şiirlerimse adeta benden bir parça aksinde sözcüklerin içime tuttuğum ayna ve nefsimi terbiye ettiğim.

Göğün menkıbesi.

Yârin teşrifi.

Yâd ellerde solan çiçeklerim.

Yağmur zamanı kendimi yağan rahmete teslim ettiğim.

Elbet tüm teslimiyetimle Rabbime sığındığım ve sevdiklerimi de O’na emanet ettiğim…

Bağrıma bastıkça kalemi ağıtlar yaktığım.

Ve tünediğim o kırık dal aslında dayanağım Ulu Çınar ve müspet menfi yorumlarla kalemimi ve yüreğimi ihya ettiğim…

Bir çengel bulmaca gibi olsa da hayat ve alabildiğine çetrefilli ve işte bir kuşluk vakti düştüm yollara kuş gibi çırpınan yüreğimle yaşatılan zulmü ve tüm zalimleri Allah’a havale ettiğim…

Yorgun kalbimin yamacında açan gelincikler misali.

Narin ve kırılgan addedilse de Gül kimliğim, dik durduğum kadar ve de kendime batırdığım dikenlerimle ben çoktan kavuştum cennetime ve sihirli bir değnek misali kalemimle hasbıhal ettikçe büyüyen sevgime ve inancıma banıyorum umudu ve uyanıyorum derin uykumdan yorgun iklimlerin müdavimi Yıldız kimliğimle nasıl da kayıyorum semada ve kopan kuyruğuma sapladıkça hançer misali kalemimi arşı alaya çıkıyor sessiz çığlıklarım elbet vardır bir gören vardır bir duyan ve hamt ettiğim sürece istikbalim emin ellerde İlahi Aşk iken şiarım şair kimliğimle ruhumu sevgiye ve aşka yasladığım…

Çürük vişne gülücüğü esefle adadığım varlığım hiçliğin komplimanlarında uzak durmak adına tuzak bildiğim nefsin de kölesi olmamak adına tüm uğraşım.

Rengi yok duyguların semti yok sakini yok:

Yoksul bir kalabalık içimde tepinen ve beti benzi atmış yüreğin beyhude çırpınışları.

Ne yaralı ne maralı ne yamalı.

Sadece eksik gülüşler saklı içimin cennetinde nemalandığım sevgi anne ikliminde batmayan güneş ve cinnetin eşiğinde cennetin beşiğinde gürültücü bir iç ses.

Mayası bozuk çoğu insanın hoca bile vazgeçmişken varsın maya tutması göl varsın mayalanmasın yer gök varsın olsun tefe konsun yürek tav olduğu kadar s/onsuzluğa kırık mızrabın ucunda varsın asılı kalsın turuncu güneş.

Meylettiğim ne sair iklim ne dünüm ne yetim kimliğim ne de hüviyetim.

Çalıntı kelam alınmayan selam.

Alıntısı yüreğin şiir dolu bir hülya denizi şiarım varsın olsun sevgi ne fark eder ki bu saatten sonra?

Sönen coşkum.

Yetmez.

Sus payı bir söylemde evelediğim gevelediğim yazılar belki de pekmez kıvamında pürü pak olsa içim ne ki masum kalsam kimin yararına ve işte ince ayar yapamadığım cihan cinnet noktasında sözcüklerin şekil değiştirdiği:

Cennetimi cinnete çevirenler.

Cinnetimi çiğ çiğ yiyenler.

Aymazlığında cehaletin.

Eksik etekli hecelerin kifayetsizliği filan değil hani:

Hali hazırda temsil ettiğim kadın ırkı eteğimden dökülen taşlar değil sadece eksik addedilen varlığım aslında şeytana pabucunu ters giydiren insan ırkı.

Devrin değiştiği.

Sevginin ayaklar altında ezildiği.

Esen rüzgâra muhalifim ve solgun ruhumu peşkeş çekiyorum iklime:

Hali hazırda göz kırpan güneş rengi kayıp bir ışık rakımı belirsiz bir dağ ve nicesinin burnu Kaf dağında bense af dilemek adına hazır ol da aralıksız nöbette ve içtimada ve fazla mesai yapsam da eklenen ne ki varlığıma sadece soyutlandığım sadece eksildiğim geçen zamana tercüme kalemimle meşk eylediğim oysaki ben gereksiz ve soytarı bir zaferim…

Kalem kabuk değiştirirken.

Yürüdüğüm minvalse mayın tarlası.

Yaranamadığım insanoğlu varsın olsun kalem yüreğin tahrası.

Hazan müzmin hüzünle özdeş.

Güneş kaypak gece oldu mu üşüyen ellerim kaskatı kesilmiş bedenim ve annemin nefesinde esen rüzgârım sadece onu üşütmemek adına onu korumak onu savunmak ona sahip çıkmanın kaidesi elbet söz verdiğim üzere anneme asla vazgeçmeyeceğim yazmaktan varsın olsun…

Varsın olsun yıkık bir kale.

Varsın olsun küf kokan bir kalem.

Varsın olsun içtimada ya da arka planda lakin nefes aldığım müddetçe arkasındayım kalemin Rabbimse tek sığınağım ilhamıma vesile bahşedilen nefesi de sözcükleri de boşa tüketsem bile…

Zar tutan kader.

Sefil keder.

Kardığım imgeler.

Her yüzü her zerreyi her açıyı her acıyı şiir bellediğim ve kaidem duyumsamak ve dile dökmek.

Kaçkın eşrafım.

Ahalisi yitik iken devranın.

Aşkın közünde.

Sözcüklerse tek kozum.

Kozamla eş değer mabedim hanem ve harem ve halim darmaduman olsa bile kime ne?

Beylik değil sözcüklerim hele ki bu gün.

Ne baygın ne sıradan ne de ulaşılmaz sadece duvara tosladığım şu hayatın sayısız minvalinde saklı tutulası bir masumiyet ve umut deryası aşkın da şahikası iken kalemin tutulmayan nutku kaidelerden ördüğüm kale duvarları kalem ise tek sığınağım Allah’tan sonra.

Israrla seviyorum ve yazıyorum.

Yazgıma sirayet ve riayet eden binlerce cümle ile çıktığım cihan harbi.

Israrla yâd ediyorum dünümü ve kalbim tıklım tıklım bir o kadar kırık ve darmadağın.

Un ufak edilmiş bir kaya parçası addedilsem bile sadece haizi olduğum tek zerreyi muhafaza edip korumak kollamakla mükellef ve işte baba yadigârı ne varsa ve kim kaldıysa geride sahip çıkmak elbet tüm teslimiyetim Rabbime dönük yüzümle yarınlardan da ümidi kesmediğim kadar bana kesilen biletle gidişi olan dönüşü olmayan bir yolculuğun da müridi ve üyesiyim yeter ki yüce Huda çekmesin elini benden…

 

 


( Yağmur Zamanı... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 16.10.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.