Yaza dönen akşamlarda
Sedir üstü sohbetlerine konu
Yağmurla gelen kokuya denk
Fayton sefalarına komşu ve
Biblo kırılganlığında bir hayat işte
Benzer acıları
Koyunlarında taşıyanlarla
Söyleşmek gibi bir şey yani
Issızlaşmak kalabalık gürültüleriyle
İçinden deniz geçerken
Susuz kalması gibi balıkların
Eski gömleklerden birinin
Yakasına ilişmesi gibi
Kırık bir broşun
Saman alevlemek
Anı tazelemek
Her vurgunla yeniden dirilip
Yol bulmak gibi akıntıda
Sur diplerine terkedilmiş
Bebek yüzleri gibi masum
Yalın ayak bırakılmışların
Ayak sesleri kadar sessiz
Süreyyanın peşine takılıp giden
Umutsuz katar kadar boşlukta
Durduğum kabahat deyip
Atıldığı seferlerden geri dönemeyen
Akıncılar kadar bozgun yemiş
Gerisinde kalanlarla
Ötesinde toplananları
Aynı kambur tanıyışla
Kucaklayan
İhtiyar gülüşler gibi buruşuk
Ama her canı yakıldığında
Yanacak daha kaç canım var diye sorup
Canının yangısına
Bir yankıyı karıştırmak kadar anlamlı
O yankıda sadece
Bir tek sesi duyabilecek kadar
Odaklanmış bir hal bu
Beklemek gibi kadim
Beklenmek gibi güzel
Bekleme salonları gibi loş ve
Penceresiz
Pencere demişken
Gazete kağıtlarıyla örtülü
Yoksul pencerelere baktığında herkes
Ayrı bir şey görür galiba
Boyutsuz bir karaltı
Veya başı belirsiz bir yol
Kim bilir aynı gök kubbeye
Bırakılan ayrı sedalar gibi
Lakin hep
Ahenkli
Tıpkı kirli bir gömleğin
Yakasına iliştirilmiş
Kırık bir broş gibi...