Atılan simit kırıntılarını gören güvercinler, kumrular, siyah tüylü birkaç sığırcık ve şehrin gri renginde dört beş serçe de onlara iştirak ediyordu. Kumrularla güvercinlerin insanlarla iç içe yaşamasını yadırgamıyordum. Çünkü binlerce yıldan beri; güvercinler evcil kuşlardı. İnsanın ilk evcilleştirdiği kuşlardan… İnsanlar güvercinleri, güvercinler de insanları severdi… Birlikte, bir arada yaşarlardı. Her şeye rağmen asil kuşlardan sayılırdı. Birçok seveni ve hastası vardı…

Sığırcık; yaban yerlerin ve göçmen bir kuş olmasına rağmen o da insan kalabalıkları arasında kendine bir yer bulmaya çalışmıştı. Onları hayranlıkla ve sevgiyle izledim.

Çocukluk yıllarımda; babamın eve saçmalı tüfeğiyle avlayarak heybe dolusu sığırcık getirdiği günler gözümün önüne geldi. O zamanlar yağışlar bol, pınarlar ve ağaçlar da çoktu. Özellikle sığırcıklar büyük kafileler halinde gezerlerdi. Ağaçların altında kendilerine yiyecek ararlardı. Diğer yanda babamın onları avlamasını insafsızlık gibi görür, bir saçma ile hayatını kaybeden sığırcık kuşlarına acırdım. Bir iki sığırcık kuşu eğitimli gibi atlayarak havada atılan simit parçalarını kapıyordu. Kaptıklarını diğerlerine kaptırmamak için bir yana kayıyor, alelacele yiyor ve yeni yemlerin peşine düşüyordu.

Oradakilerin gözleri kuşlarda, delikanlının gözleri kızın bacaklarında; seyre dalmıştı. Kız, kur kabilinden bir saflığın, kaşık atma kabilinden yaşamıyla oynuyordu. Sanki Güven Parkta çiftleşemeye hazır; beyaz bir kısrak gibiydi. İlerleyen zamanın kendi başına öreceği çoraptan; habersiz gibiydi. Veya kaybedeceklerinden… Elinden uçuverip gidecek ve asla bir daha dönmeyecek olan değerlerinden…

Belki de daha önce kaybettiklerinin acısını çıkartırcasına almak isteyeceği hınç ve kini, biraz daha katmerleştirmeye âşık atıyordu. Belki daha önce tadına baktığı, özlemini çektiklerinin yeniden peşine düşmüş biriydi. Veya belki bir ilki denemek istiyordu. Kafesine çekebileceği bir çıtır çerezin peşindeydi. Ama parkta bulduğunu sokakta kaybedeceğini bilmiyordu ki!

Güven parka dalıvermiş beyaz bir kısrak
Güneşle parlar bedeni gümüş renkte ak
Baksa görmez hem de duymaz oynaşla işi
Bir gülüşüyle hazırlar kendine tuzak

Erkek ise düşünceleriyle kızı çırılçıplak soymak ve en yakın yatağın yolunu arar gibiydi. Arzularının kıskacında kıvranıyordu. İrade ve aklı göbekten yukarı çıkmayacak kadar bir sığlığın içindeydi. Nefsini azgın boğalar gibi meydana salmak istiyordu. “Kancık it kuyruk sallamasa; erkek it kuyruk sallamaz.” Sözünü haklı çıkaracak gibiydi.. Bir yanda etrafta olanlara aldırmaksızın hareketlerini serbestleştirirken, diğer yanda yinede çevrenin baskısında hareketlerine kıytırık bir sınır çekiyordu. Genç kız bilmiyordu ki yanarken ısınacağını, ısındıkça yanacağını… Nereden bilsin. Okumanın asil bir alışanlığı da yoktu üzerinde... Zamanın akan yüzünde; düşmüş bir tüyden, bir samandan, bir yapraktan farksız, akıp gidiyordu.

İnançsızlık ve ölçü tanımama bir salgın hastalık halini aldı. İhtiyaç ve emelleri sınırsız olan insan ne kadar zayıf ve acizdi. Çok şeyden daha değersiz hale gelen, dünyada ebedi var oluşa inanmayan, cennet hayatını dünyada yaşamak isteyen insan, sıkıntı, buhran, bunalım ve endişelerin temel kaynağı olmaya devam ediyordu. Bir yandan mesut olmak için çalışıp çabalarken, diğer yandan toplumda silik bir hayatın korku ve endişesi içinde çırpınmaktaydı… Korku ve endişe insanı ilaç ve alkol alışkanlığı ile her şeye boş veren, vurdumduymaz, her şeyden müteessir olan, hassas bir insan haline gelmekteydi.
...
Ank-310706

( Güven Parktaki Beyaz Kısrak-2 başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 9.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.